Sokağa çıkmamış olsak, yurttaşın sıkıntısını bilmesek, pazarda yaşananları görmesek, işsizliğin yayılan acısını sezmesek, üreticinin kaygılarını duymasak, toplumda yaşanan travmayı algılamasak…
Ancak içerisindeyiz her şeyin…
Yaşamımızın içinde…
Yaşananlar yadsınarak çözülmüş olsa, kalın/ yüksek duvarların gerisinden bakılarak üstesinden gelinmiş olsa, “yok” denince “yok” olsa tamam da…
Covid 19 süreciyle başladığı, covid 19 nedeniyle yaşandığı, dünyanın bizi kıskandığı “yalanı” bile gerçek olsa…
Bu halk, bu yurdun insanı şu an bir şeyler yaşıyordu, çıkmazlıklarla karşı karşıyaydı!
Bunları anımsatmak, bunları söylemek, sıkça yinelemek “yalancılık” değildi!
***
Yurttaşa, bir sokak ileride yaşananları “yokmuş” gibi anlattığınızda, söyleyeni yalanladığınızda “kargalar bile” güler, biliyor musunuz!
Ali Sirmensormuştu bir yazısında “kargalar neye, nasıl gülerler”diye, sonra da “kargaları gülerken gören var mı” demişti!
Bilinmeyen/ belirsiz bir gülüş…
Yaşananları yadsıyana bilinmese de, belirsiz de olsa; gülünür!
Sokağın yanı sıra, pazar atıklarını bekleyen yurttaşın her geçen gün artışını görmemek/ bilmemekten öte yalanlamak/ yadsımak…
Yaşananlara, bilinenlere, görülenlere “yabancılaşmadır” bu aslında!
***
Düşünür şunları söylüyor:
“Bizzat kapitalist pazarın, kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır. Bunun sonucu olarak insan kendi doğasına yabancılaşır. Böylece insan kendine, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır.Kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri durumuna gelir.”
“İktidarın” bakışı apaçık…
Kendi “kapitalist” değil; ancak “kapitalist” pazarın bir öğesi/ “kapitalizmin” bir parçası…
Ekmek alamayan emekçinin gözünün içine bakarak “yok böyle bir şey”, masrafları karşılayamadıklarından ötürü kapanan binlerce işyerini yalanlayarak “inanmayın”, en demokratik haklarını almak için örgütlenen topluluğa “terörist”, toprağını işleyecek çiftçinin önüne engeller koyarak “sizi destekliyoruz”, ülkenin yarısından çoğunu açlık sınırı altında geçinmeye zorlayarak “emekçilerimizi ezdirmedik”, doğayı katleden talancıya başkaldıran eylemcilere “bu kesimi ne yaparsanız yakın gerçekleştireceğiz” demeni anlamı “yabancılaşma” ile anılabilir!
Böylece “insan kendine, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya, yaşama yabancılaşır”.
***
Açıkça söylemem gerekirse; ondokuz yıldır “iktidar” koltuğunda oturup da, yaşanan her olumsuzluğun nedeni olarak “muhalefeti” göstermesine karşın, bugün bir seçim olsa yine en çok oyu alacak olması üniversitelerde “tez” olarak ele alınmaması büyük bir yitim…
“İktidar”, bunca yıl yaşananların ardından “hangi sözü” hak etmiyor ki?
Kent hastanelerinden duble yollara, kapanan fabrikalardan ekilemeyen topraklara, eğitimden bu ülkeden beyin göçüne, asgari ücretten büyüyen işsizliğe, kesilen ormanlardan açılan altın madeni ocaklarına, kadına/ çocuğa uygulanan şiddetten emekçinin küçülen ekmeğine…
Ne söylenmemeli ki?
Ama söylenmiyor/ söylense de inandırılamıyor…
Bu çelişki değil mi?
***
Ne “iktidar”, ne de “muhalefet” içten gelmiyor bana!
Yurttaş için “iktidar” eldeki,
Yurttaş için “muhalefet” daha çok belirsizlik anlamında; neye, ne zaman, nasıl karşı koyacağını beceremediği gibi karmaşa içeresinde/ eli-ayağına dolaşık!
“İktidar” olanların üzerini örtmeyi, yaşananları yadsımayı, dile getireni terslemeyi yeğlerken,
“Muhalefet” geçime, adalete, toplumsal olaylara, politikaya, emeğe, üretime, insana “sözünü ettiği gibi” yaklaşmadığı/ uygulamadığı/ yerel yönetimlerde bunu ortaya koyuyor!
Şu ana dek birçok yaptığıyla “iktidarı” öykünüyor!
***
Bu yurdun sokakları, pazar yerleri, mahalle esnafları, verimli toprakları, gençleri, işsizleri, üniversitelileri, ev kadınları, ekmek alamayanları, işyerini kapatanları, ay sonunu getiremeyenleri, şeker yiyemeyen çocukları, yoksulluk yaşayanları göz ardı ederek “iktidarın” da, “muhalefetin” de yaşamını sürdürmesi olası değil!
Bu yurdun insanlarına, yaşananlarına “yabancılaşarak” yaşamını sürdürebilen bir “iktidar”…
Bu yurdun insanlarına “güven” vermeyerek “erken seçim” çağrısını yineleyen bir “muhalefet”…
Bu yurdun insanının yaşayacağı bunalımın daha da “büyüyeceğini” gösteriyor!
Sokağa çıkıyoruz, yurttaşın sıkıntısını biliyoruz, pazarda yaşananları görüyoruz, işsizliğin yayılan acısını seziyoruz, üreticinin kaygılarını duyuyoruz, toplumda yaşanan travmayı algılıyoruz…
Çünkü yaşamın içindeyiz; yalan mı?
Esenler mutlu son