YILMAZ GÜNEY’İN “ARKADAŞ’I” YA DA “HELP TURKEY”…
YILMAZ GÜNEY’İN “ARKADAŞ’I” YA DA “HELP TURKEY”…
Yılmaz Güney’in “Arkadaş” filminde yer alan bir sahne, birçok örneklememde yer almıştır.
“O sahne”, bakanın deyişine göre de “orman yangınlarından birinci derecede sorunlu olan belediyeler” olması nedeniyle söndürülmeyen yangın sonrasında, sosyal medyada yayınlana bir “etiket” herkesten çok “iktidarın” tepkisine neden olunca yeniden bilinçaltımda devindi- durdu.
Sahne şöyle:
Köy yeri. Yaz sıcağı. Azem, arkadaşı Cemil’i yıllar sonra köyüne getiriyor. Köyün tarihsel yapıları var. Turistler, tarihsel yapılardan çok, köyün yoksulluğunun fotoğrafını çekiyor!
Çocuklar ayak yalın, giysilerinin birçoğu yırtık/ yamalı/ yarı çıplak ya da oldukça bol giyimli…
Yine çocukların yüzü hem ürkek, hem kirli, hem de şaşkın…
Cemil, turistler köylülerin fotoğrafını çekerken “ne yapıyorlar bunlar” diye soruyor Azem’e.
Azem “yoksulluğumuzun fotoğrafını çekiyorlar…”
“Engel olalım o zaman!”
“Biz yoksulluğumuza engel olmak zorundayız; işte o zaman çekemezler!”
***
Sosyal medyada yer alan “etiket”, “Help Turkey” başlığıyla, birçok dilde dağılınca, “iktidar” yanından “bunu diyemezsiniz, biz büyüğüz, kimseden yardım istemeyiz” biçiminde paylaşımlarlaard arda karşılık verdi!
Unutmayalım ki, birkaç gün önce de yurttaşlara bir “iban numara açtık” diyerek yardım beklendiği açıklanmıştı!
Bir yerimize çimdik atmamız gerekmiyor mu?
Türk halkının “büyüklüğünden” kimsenin kuşkusu yok; ancak halktan birçok çeşitte vergi toplayan, topladığı vergileri oluşabilecek sıkıntılar için harcamayan, hazırlık yapmayan yönetime/ “iktidara” karşı halkın kuşkusu/ umutsuzluğu her gün biraz daha büyük!
“Mal, can” güveni yalanıyla ülkelerinden kaçıp Türkiye’ye sığınanlar için her şey normal,
Ancak “yangın evlerimize yaklaştı, karşı koyan yok, kendimizi korumaya çalışıyoruz” denilen bir yerde, bu ülkenin bakanı “orman yangınlarında sorumlu olan belediyelerdir, ormanların yanmasına biz izin verdik” diyorsa/ diyebiliyorsa…
Sosyal medyada yer alan “Help Turkey” etiketini duyunca kimse “bunu diyemezsiniz, biz büyüğüz” demesin; asıl sorumsuzluk, yaşananı bilmemezlik budur!
***
Her yıl orman yangınları yaşayan komşu ülkeler, yurttaşlarının yaşayacakları zorluklara karşı önceden önlemlerini aldığı belirtiliyor.
Bizim kadar ormanlık alanı olmayan ülkeler/ yirmi, otuz adet söndürme uçaklarını ellerinde kullanılır biçimde tutarak, söndürme çalışmalarını savsaklamayarak hazır biçimde beklerken; bizde içlerini kemiren/ bitmez- tükenmez kinlerinden dolayı, THY gibi bir kurumu yok etmek için her tür oyun kurgulanıyor!
İşin acısı “yaşanan” yalanlanıyor!
Sabah, Kozan depremlerinde hiçbir yardım görmediğini belirten, yangında ahırı, koyunları yanan bir köylünün acıklı durumunu öğrendim!
“İktidar” sözcüsü Ömer Çelik’in, tüm yerel basında yer alan yangın alanında yaptığı incelemeleri anlatan haberinde “çok sayıda yapılan haberle, fitne ateşini körüklemek isteyen bir takım uydurma haberlerle mücadele etmek zorunda kalıyoruz” diyor!
Yalan olan nedir; bilmiyorum!
Adana yangınlarının dışında, örneğin Antalya yangınından söz ediliyorsa, orada yaşayan tanıdığımın çığlığını unutmam, görmezden gelmem, yalan demem akıl dışı!
Livaneli “imdat, imdat” diye paylaşımda bulundu sosyal medyada…
Şahin Gökbakar video çekti, yayınladı…
Yine oyuncu Berna Laçin, içinde bulunduğu durumu paylaştı, “yardım” için çağrı yaptı…
Bunların hepsini sanatçı duyarlılığı olarak düşünüyorum. Diğer yandan da yurttaş sorumluluğu…
“İktidar” sözcüsü Ömer Çelik’in, hangi bilgiye göre bunlar söylüyor bilmiyorum.
Ancak biz geçtiğimiz yıldan “iktidarın” hangi sözleri verip de yapmayacağını biliyoruz! Daha önce yine yazmıştım, geçen yıl oluşan yangında üreticiye/ köylüye verilen sözlerin birçoğunun yerine getirilmediğini, şu an bile konteynerlerde kalanların olduğunu vurgulamıştım.
Bugün de yapılan bundan başka bir şey değil; “iktidar” sözcüleri geliyor, konuşuyor, sözler veriliyor, olay yeri terk ediliyor!
Kanımca, öncelikle “verilen” sözler unutulmamalı…
***
Yılmaz Güney’in “Arkadaş” filmindeki “o sahneyi” neden anımsadım?
“İktidarın” sorunları yerinde gördüğünü, çözmek için söz verdiğini, “bütün siyasetçiler yurttaşın emrindedir” popülizmine sığındığını “yaşananların” sonucunda görünce; artık bu kadar, “Arkadaş” demek zorunlu oldu!
Siz eğer verilen sözleri yerine getirmezseniz, insanların size umudunu bozguna uğratırsanız, gerek duyduğunda yanında olmazsanız…
Bunu salt burada değil; selde, depremde, geçimde, açlıkta, işsizlikte, adalette, sağlıkta, eğitimde yurttaşları başka etmenlerin alanına itersiniz!
Bu yurdun eğitimli gençleri işsiz dururken/ umutları çürürken, Afganlı gençler “kardeşlerimiz” bilinerek ülke içine alınırsa; bu yurdun gençlerini yitirirsiniz!
Bu yurdun dağları yanarken, ormanda can bulan ağaçların/ canlıların yaşam alanları ok olurken “hazırlık yapmadık, eldekiler hurda, orman yangınlarının sorumlusu belediyelerdir” derseniz…
Üstelik bunları söylerken pişkinlikten ödün vermezseniz, söylenecek tek söz şu olur:
Yoksulluğa önlem almadıkça “Help Turkey” hep olacaktır!