YÜKSEK GİRDİ MALİYETLERİYLE MÜCADELE EDEN ÇİFTÇİMİZ, YETERLİ GELİRİ ELDE EDEMEMİŞTİR
YÜKSEK GİRDİ MALİYETLERİYLE MÜCADELE EDEN ÇİFTÇİMİZ, YETERLİ GELİRİ ELDE EDEMEMİŞTİR
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 2019 yılının çiftçi açısından zor bir yıl olduğunu vurgulayan Bayraktar, “Doğal afetlerle, yüksek girdi maliyetleriyle mücadele eden çiftçimiz, üretimini sürdürürken yeterli geliri elde edememiştir. Bunun yanı sıra kazancının büyük bölümünü de finansman maliyetlerine, kredi borçlarına harcamıştır. Artık çiftçimizin dayanacak gücü kalmamıştır. Çiftçi borçları acilen uzun vadeli ve faizsiz olarak ertelenmeli, enflasyonun çok üzerinde artan elektrik ve sulama ücretleri makul seviyelere çekilmelidir” diye konuştu.
Bayraktar, Birlik Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında tarımda 2019 yılını değerlendirdi, 2020 beklentilerini ve üretici market fiyatlarını açıkladı.
Basın toplantısına, dün Barış Pınarı harekât bölgesinde şehit düşen askerlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyerek başlayan Bayraktar, Adana, Antalya ve Mersin illerinde şiddetli yağış, fırtına ve hortumların neden olduğu tabii afetlerden etkilenen çiftçilere geçmiş olsun dileklerini iletti ve biran öne hasar tespit çalışmalarının tamamlanması ve çiftçinin mağduriyetinin giderilmesini istedi.
Çiftçilerin zor şartlara rağmen tarımsal faaliyeti sürdürdüğüne, sofralardan üç öğün hiçbir şeyi eksik etmediğine vurgu yapan Bayraktar, “Ülkemizin gıda güvencesini sağlayan eli öpülesi çiftçimize bir kez daha teşekkür ediyorum. Herkes bu çiftçinin değerini bilmelidir. Ziraat Odaları ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak bizler, çiftçimizin hizmetinde olmaktan büyük bir şeref duyuyoruz” ifadelerini kullandı.
-“Tarım ülke ekonomisindeki önemini koruyor”
Türk tarımının gerçekleştirdiği üretim, sağladığı istihdam ve ihracatla ülke ekonomisindeki önemini koruduğunu belirten Bayraktar, şunları kaydetti:
“Milli gelirin yüzde 5,8’ini karşılayan tarım, 2019 yılının Ocak-Eylül döneminde yüzde 3,7 büyümüştür.
Çiftçimiz, 83 milyon ülke nüfusunun, 5 milyonu aşkın sığınmacı, mülteci ve yabancının, 45 milyonu aşkın turistin gıda güvencesini sağlamıştır.
Bitkisel üretim verilerine göre, üretim, tahılda ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 1,4, sebzelerde yüzde 3,5, meyvelerde (baharat bitkileri ve çay dahil) yüzde 0,3 arttı. 2019 yılında toplam bitkisel üretim, bir önceki yıla göre yüzde 1,8 artarak 115,2 milyon tondan 117,3 milyon tona çıktı.
Hayvansal üretim, Ocak-Ekim döneminde, tavuk etinde yüzde 1,4, sanayiye aktarılan sütte yüzde 5,5 azalırken, tavuk yumurtasında yüzde 2,1 arttı. Ocak-Eylül döneminde ise kırmızı et üretimi yüzde 3,4 artış gösterdi.
Her şeye rağmen esas itibarıyla verimliliğe dayalı bitkisel ve hayvansal üretimdeki artış, büyüme rakamlarına olumlu yansımıştır.
Aralık ayı itibarıyla son bir yıllık dönemde yurtiçi üretici fiyatları 7,36, tüketici fiyatları yüzde 11,84, gıda ve alkolsüz içecek fiyatları yüzde 10,89, tarımda üretici fiyatları ise Kasım ayı itibarıyla yüzde 13,60 arttı.
Eylül ayında açıklanan verilere göre tarımda istihdam, 108 bin kişi azalmış ve 5 milyon 590 binden 5 milyon 482 bine gerilemiştir.
Eylül ayları itibarıyla tarımın istihdamdaki payı yüzde 19,2’den yüzde 19,3’e çıkmıştır.
Tarımın Eylül ayında işsizliği 2,6 puan indirerek, yüzde 16,4’den yüzde 13,8’e düşürmesi Türkiye için bir kazançtır.”
- “İhracata daha fazla destek verilmeli, üretim teşvik edilmelidir”
Tarımın önemli unsurlarından birinin de dış ticaret olduğunu belirten Bayraktar, “2019 yılının Ocak-Kasım döneminde ihracat yüzde 1,1 artarak, 16 milyar dolardan 16,2 milyar dolara çıkmıştır. Buna karşın ithalatta yüzde 4,1’lik azalış görüldü. İthalat rakamı 12 milyar dolardan 11,5 milyar dolara geriledi. Bu dönemde dış ticaret fazlası ise yüzde 16,3 artarak, 4 milyar dolardan 4,7 milyar dolara yükseldi. Türkiye gibi hemen her ürünün üretilebildiği bir ülkede yaptığımız ithalatın en az 3-4 katı ihracat gerçekleştirmemiz gerekir. Bunun için ihracata daha fazla destek verilmeli, üretim teşvik edilmelidir” diye konuştu.
-“Girdi fiyatları”-
Nisan 2018’den itibaren döviz kurlarında görülen aşırı dalgalanma ve enflasyondaki yükselişten en fazla etkilenen kesimlerden birinin çiftçiler olduğunu vurgulayan Bayraktar, şunları söyledi:
“Mazot, gübre, tohum, ilaç, yem, elektrik gibi girdiler enflasyonun çok üzerinde artmıştır.
Kimi girdilerdeki artış yüzde 100’ün üzerinde olmuştur.
Önemli bir tarımsal girdi olan gübrede son bir yılda, bazı gübre çeşitlerinde fiyatların gerilemesine rağmen, 2017-2018 Kasım dönemlerinde ürede yüzde 64,8 ve DAP’ta yüzde 80,1 oranındaki artışı göz ardı edemeyiz.
Fiyat artışı nedeniyle çiftçimiz gübre kullanırken zorlanmaktadır.
Gübre Takip Sistemini destekliyoruz. Gübrenin izlenebilirliği açısından önemli buluyoruz. Yalnız bu sistemin getirdiği maliyet, gübre fiyatlarını artırmadan çözülmelidir.
Çiftçimizin en önemli girdi kalemlerinden mazotun yarısını devletin karşılaması olumlu olsa da mazot fiyatları, 6 lira 65 kuruş gibi yüksek düzeydedir.
Tarımsal üretimi artırmanın yollarından biri de sertifikalı tohum kullanmaktır. Son yıllarda sertifikalı tohum üretimi artmışsa da özellikle sebze tohumlarında üretim açığımız sürmektedir, sertifikalı tohum kullanımı da hala gelişmiş ülke standartlarına ulaşmamıştır.
Çiftçimizin bir diğer sorunu da elektrik fiyatlarıdır.
2019 yılında elektrik fiyatındaki artış, tarımsal sulama tarifesi bazında yüzde 32,5 olsa da, 2018’deki yüzde 70,7’lik artış nedeniyle 2017 Aralık-2019 Aralık aylarını baz aldığımızda artış yüzde 126,2’ye ulaşmıştır.
En son bu Ocak ayında 0,17 kuruşluk artışla elektrik fiyatları 80,77 kuruşa ulaşmıştır.
Elektrik borcu bulunan üreticilerimizin desteklerine konan blokeler de ayrı bir sorundur.
Tarımsal Sulamaya İlişkin Elektrik Borcu Bulunan Çiftçilere Bu Borçları Ödeninceye Kadar 2017 Yılında Tarımsal Destekleme Ödemesi Yapılmamasına İlişkin Uygulama Tebliği, açılan dava sonucu Danıştay tarafından iptal edilmiştir.
Alınan karar, elektrik borçlarının desteklerden tahsil edilmesiyle ilgili uygulamanın yanlışlığını hukuken ortaya koymuştur.
-“Elektrikli traktörde devlet akü desteği vermeli”
Elektrikten bahsetmişken, son günlerin önemli gündem konularından biri olan elektrikli traktör ve otomobil konusuna da değinmek istiyorum. Bilindiği gibi çiftçimizin en önemli maliyet unsurlarından biri mazottur. Elektrikli araçlar bu maliyeti önemli oranda düşürecektir. Yalnız bu konuda önemli bir sorun akü bedelidir. Devlet akü desteği verirse elektrikli traktör tarımımız açısından önemli bir gelişme olacaktır.
2019 yılında traktör ve mekanizasyon alımlarında da önemli düşüş görülmektedir. Tarımsal verimlilik açısından önemli olan mekanizasyon yatırımları desteklenmelidir.
-“Destekler artırılmalıdır”
Tarım sektörüne bütçeden 2017 yılında 12,7 milyar, 2018’de 14,5 milyar lira, 2019’da ise 16,9 milyar lira destek sağlanmıştır.
2020 bütçesine ise 22 milyar liralık destek ödeneği konuldu. Ancak destekler artırılmalı, destekler Tarım Kanunu’nda belirtildiği gibi Gayri Safi Milli Hasıla’nın en az yüzde 1’ine çıkarılmalıdır. Bu rakam son yıllarda yüzde 0,4 düzeylerinde kalmıştır. Destek milli gelirin yüzde 1’ine çıkarsa çiftçimiz bunun karşılığını misliyle üreterek, istihdam sağlayarak, ihracata destek olarak öder.”
-“Hasatlara katılıyor, çiftçilerimizle buluşuyoruz”
Üreticilerin yaşadığı sorunları dinlemek, çözüm önerilerini tespit etmek amacıyla çiftçi buluşmaları düzenlendiğini anlatan Bayraktar, bu çerçevede Şanlıurfa, Edirne, Ordu, Giresun, Trabzon, Antalya, Muğla ve Ankara’da hasatlara katıldıklarını ve çiftçilerle bir araya geldiklerini belirtti. Çiftçileri tabii afetlerde de yalnız bırakmadıklarına dikkati çeken Bayraktar, “Sakarya, Düzce, Samsun, Ordu, Denizli, Adana illerimizde doğal afet yaşayan çiftçilerimizi ziyaret ettik, dertlerini, taleplerini dinledik, çözüm için ilgili yerlere ilettik.
Veteriner hekim ve ziraat mühendislerimiz de sahada üreticilerimizle buluştu. Elazığ, Adıyaman, Kahramanmaraş, Tokat, Giresun, Adana, Mersin, Aydın, Tekirdağ, Kars’tan oluşan 10 ilimizde bu illerin ilçelerinde, köylerinde, çiftçilerimizle bir araya geldiler, tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorun ve beklentileri ilk ağızdan dinlediler.
Ekiplerimiz gittikleri il ve ilçelerde valiler, kaymakamlar, tarım ve orman müdürleri başta olmak üzere birim amirleriyle de görüştüler, çiftçilerimizin sorunlarını doğrudan aktardılar, çalışmalar, projeler hakkında bilgi aldılar, her ilin raporunu da hazırladılar.
Oda başkanlarımız ve sahaya çıkan Birlik personelimiz çiftçilerimizin bir kısmının artan girdi fiyatları nedeniyle yeterince gübre kullanamadıklarını belirtmişlerdir” diye konuştu.
- “Çiftçi 2018-2019’da aynı miktardaki krediye daha fazla faiz ödemiştir”
Çiftçilerin finansman açısından da sıkıntılar yaşadığına işaret eden Bayraktar, şunları söyledi:
“Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, 2019 Eylül ayı itibarıyla, son bir yılda tarım ve balıkçılık sektörüne kullandırılan nakdi kredi miktarı yüzde 3,3 artışla 101,2 milyar liradan 104,6 milyar liraya ulaştı.
Bu dönemde Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçiye kullandırdığı kredi miktarı da 8,1 milyar liradan 8,5 milyar lira liraya çıktı.
Tarım Kredi Kooperatifleri kademeli olarak, 4 Kasım 2019 tarihinde 1 yıllık işletme kredisi faiz oranını, yüzde 17’ye, Ziraat Bankası ise yüzde 12’ye, bazı özel bankalar ise faiz oranlarını yüzde 13,5’e kadar düşürmüştü. En son Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarımsal kredilerde faiz oranını yüzde, 12’den yüzde 9’a çekildiğini açıkladı.
Bu finansman sıkıntısı çeken çiftçimizin faiz yükünü bir nebze de olsa hafifletecektir. Kararı olumlu bulmakla birlikte faizler daha da aşağı çekilmelidir.
2018 ve 2019 yıllarında çiftçi yüksek faiz oranları ile kredi kullanmış, yüksek faiz oranları ile borcunu ertelemiş veya yapılandırmıştır.
Sonuçta artan faiz oranları ile çiftçi 2018 ve 2019’da aynı miktardaki krediye daha fazla faiz ödemiştir.
Ziraat Bankası 2019 yılında kredi talebinde bulunan çiftçilere kullandırdığı kredinin tamamını nakit olarak ödememiştir.
İlçeden ilçeye oranlar değişmekle birlikte genel olarak kredinin bir kısmını nakit, bir kısmını ise çiftçiye girdi alımı için vermiş olduğu çiftçi kartına yüklemektedir. Bununla ilgili çiftçilerimizin şikâyetleri vardır. Çiftçimiz kredisini nakit olarak almak istemektedir.”
- “Afetler nedeniyle borçların ödenmesi mümkün görünmemektedir”
Çiftçilerin, küresel iklim değişikliğinin bir sonucu olarak son yıllarda sürekli doğal afetlere maruz kaldığını belirten Bayraktar, 2019’da da aşırı yağış, sel-su baskını, fırtına, dolu, don, kuraklık, yıldırım düşmesi, hortum gibi hemen her afetle karşı karşıya kalındığını belirtti.
2019’da 76 ilde üreticilerin doğan afetlerden etkilendiğini ifade eden Bayraktar, şunları söyledi:
“Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Artvin, Aydın, Bartın, Balıkesir, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkari, Hatay, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kayseri, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kastamonu, Kilis, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Sinop, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak olmak üzere 76 ilimizde çiftçimiz afete maruz kaldı.
Bu afetler sebebiyle çiftçimizin ekilişleri, ürünleri, hayvan varlıkları, tesisleri ve seraları büyük oranda zarar gördü.
Bunun da etkisiyle, kullanmış olduğu kredilerin taksitlerini de ödeyemedi.
Bunun yanı sıra çiftçimiz pazarlama sorunları yaşamış, hastalık ve zararlılar nedeniyle yeterince üretim yapamamış, ürettiği ürünü de hakkıyla pazarlayamamıştır.
Bu sorunlar çiftçimizin makul bir gelir elde etmesine imkan tanımamıştır.
Son yıllarda afetlerin de etkisiyle çiftçi, kredi borcunu başka banka kredisi ile kapatmak zorunda kalmaktadır.
Bu yıl da yaşanan afetler nedeniyle borçların ödenmesi mümkün görünmemektedir.
Hemen her yıl doğal afet zararına uğrayan çiftçimizin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan düşük faizli kredi kapsamındaki borçları ertelenirdi. Ancak 2019’da bu erteleme yapılmadı.
Bu nedenle 2019 yılı için de afet yaşayan çiftçilerin kredi borçlarının faizsiz olarak ertelenmesini sağlayacak kararname çıkarılmalıdır.
Tarım Sigortaları Kanunu’nun çıkması ve uygulamanın başlatılması için Türkiye Ziraat Odaları Birliği sonuna kadar destek vermiştir. TZOB, TARSİM’e kurulduğu 2006 yılından bu yana desteğini sürdürmektedir.
Yalnız tarım sigortası uygulamasından çiftçimizin şikâyetleri vardır.
Tarım sigortasındaki devlet desteğine rağmen, prim oranları çiftçimize yüksek gelmektedir.
Tarım sigortaları tüm riskleri karşılamamaktadır. Sigorta yaptırdığı halde kapsamda olmayan riskler nedeniyle tazminat alamayan üreticilerimiz de vardır.
Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dahil olmayan çiftçilerimiz, tarım sigortası yaptıramamaktadır.
Çiftçimizin, eksperlerin tespitleriyle ilgili de sorunları vardır.
Poliçe düzenleyen acentelerin üreticilere yeterli bilgi vermemesi gibi nedenler çiftçilerin tarım sigortasına olan ilgisini azaltmaktadır.
2019 yılında afet yaşayan ancak çeşitli nedenlerle sigorta yaptıramayan çok sayıda çiftçinin zararı karşılanmadı, sigorta yaptırdığı halde sigorta kapsamı dışında kalan çiftçiler de prim ödediği halde tazminat alamadı.”
-Yapısal sorunlar-
Çiftçimizin güncel sorunlarının yanı sıra çözüm bekleyen yapısal sorunları da bulunduğuna dikkati çeken Bayraktar, bu sorunları şöyle sıraladı:
“Parçalı arazi yapısı, işletme küçüklüğü ile sulama altyapısının bitirilememiş olması yapısal sorunlar arasındadır.
Ülkemizde verimli üretim yapabilecek uygun büyüklükte arazi yapısına ulaşmak zorundayız.
61 dekar işletme büyüklüğü, 6 dekar parsel büyüklüğüyle verimli tarımdan bahsedemeyiz. Arazilerimizin daha fazla parçalanmasına tahammülümüz yoktur.
Üreticimizin en önemli sorunlarından biri de ekonomik örgütlenme eksikliğidir.
Çiftçimizin tarlada 1’e sattığı ürünün fiyatı markette 4-5 katına kadar çıkabilmektedir.
Üreticimiz ürününü değerine satmak, emeğinin karşılığını almak istemektedir.
Tüketicimizin fahiş ve sürekli değişen fiyatlarla şaşkına dönmemesi için üreticinin tarlada kalması ve bunun için de üreticinin ne kazanacağını bilmesi gerekir.
Üreticimiz ne kazanacağını bilirse üretir.
Bundan daha tabii bir istek de olamaz.
Tüketicimiz de makul fiyatlarla ürün tüketebilmelidir.
Üstelik çiftçimiz üretirken planlama eksikliği de yaşamaktadır. Fiyata göre ekeceği ürüne karar vermekte, bu da üretimin bir yıl fazla bir yıl da eksik olmasına neden olmaktadır.
Üretim fazla olduğunda fiyat düşmekte, çiftçimiz zarar etmekte, az olduğunda da fiyat artsa da üretim azlığından dolayı çiftçimiz yine yeterli geliri elde edememektedir.
Bunun sıkıntısını sadece çiftçimiz değil, istikrarlı bir fiyat olmaması nedeniyle tüketicilerimiz de yaşamaktadır.”
Arz talep dengesini sağlamanın yolunun üretim planlama yapmaktan geçtiğini belirten Bayraktar, “Çiftçimiz ne kazanacağını ne kadar ekeceğini bilmeli o zaman fiyat istikrarını sağlamış oluruz. Hem üreticimiz istikrarlı bir fiyat gelirine kavuşmuş olur hem de tüketici pazarda şaşkınlığa uğramaz, mağdur olmaz. Ziraat Odaları Birliği olarak elimizi taşın altına koyarız, planlama konusunda yardımcı olmamız gerekiyor. Tarım ve Orman Bakanlığımızın bu konuda yapacağı planlama çalışmalarına destek oluruz” diye konuştu.
-Üretici market fiyatları-
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak 2007 yılından bu yana gıda fiyatlarını yakından takip ettiklerini belirten Bayraktar, basın toplantısında, Aralık ayı ve 2019 yılı fiyatlarındaki değişimleri de açıkladı.
Aralık ayında markette, 42 ürünün 29’unda fiyat artışı, 10’unda fiyat azalışı, üreticilerde ise 34 ürünün 20’sinde fiyat artışı, 5’inde ise fiyat azalışı meydana geldiğini belirten Bayraktar, “Markette 3, üreticide 9 üründe fiyatlar değişmedi. Yaptığımız tespitlere göre, Aralık ayında fiyatı en fazla artan ürün, marketlerde kuru soğan, üreticilerde ise patlıcan olurken, hem marketlerde hem de üreticilerde fiyat düşüşünde ilk sırayı kabak aldı” diye konuştu.
Aralık ayında market fiyatlarında kuru fasulye, zeytinyağı, toz şeker fiyatında değişim görülmezken, fiyat düşüşünün, yüzde 16,59 ile en fazla kabakta meydana geldiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Kabaktaki fiyat düşüşünü, yüzde 16,02 ile sivri biber, yüzde 4,77 ile fındık, yüzde 2,69 ile kuru üzüm izledi.
Markette en fazla fiyat artışı ise yüzde 42,56 ile kuru soğanda görüldü. Kuru soğandaki fiyat artışını yüzde 40,2 ile patlıcan, yüzde 33,66 ile mandalina, yüzde 25,14 ile yeşil soğan, yüzde 21,83 ile domates izledi.
Aralık ayında üretici fiyatlarında, maydanoz, kuru fasulye, nohut, kırmızı mercimek, yeşil mercimek, pirinç, kuru kayısı, kuru üzüm, kuru incir fiyatında değişiklik olmazken, kabak yüzde 35,97 azalmayla fiyatı en fazla düşen ürün oldu.
Kabaktaki fiyat düşüşünü, yüzde 20,87 ile elma, yüzde 6,73 ile limon, yüzde 5 ile lahana, yüzde 2,99 ile sivri biber takip etti.
Üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 135,71 ile patlıcanda görüldü. Patlıcandaki fiyat artışını yüzde 124 ile kuru soğan, yüzde 66,1 ile mandalina, yüzde 62,6 ile yeşil soğan, yüzde 39,34 ile domates izledi.
Aralık ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkı 354,67 ile en fazla kuru incirde görülürken, kuru kayısıda yüzde 354,67, lahanada yüzde 287,72, sütte yüzde 250,98, nohutta yüzde 248,44, portakalda yüzde 239,65, pırasada yüzde 238,29 oldu.
Kuru incir ve kuru kayısı 4,5 kat, lahana 3,9 kat, süt ve nohut 3,5 kat, portakal ve pırasa 3,4 kat fazlaya tüketiciye satılmaktadır.
Bugün üreticide 13 lira olan kuru incir markette 59 lira 13 kuruşa, 10 lira olan kuru kayısı 45 lira 47 kuruşa, 48 kuruş olan lahana 1 lira 84 kuruşa, 2 lira 4 kuruş olan süt 7 lira 16 kuruşa, 2 lira 89 kuruş olan nohut 10 lira 7 kuruşa, 1 lira 19 kuruş olan portakal 4 lira 3 kuruşa, 1 lira 23 kuruş olan pırasa 4 lira 14 kuruşa satılıyor.
Görüldüğü gibi üretici ile market fiyatları arasındaki tutarsızlık sürüyor. Bu durum sürdürülemez. Devam ederse, önünde sonunda çiftçimizin üretimden kaçınmasıyla sonuçlanır. Çiftçimiz istikrarlı bir gelir elde etmeli, tüketicimiz de makul fiyatlarla ürün tüketebilmelidir. Mevcut durumdan hem çiftçimiz hem de tüketicimiz mağdurdur.
Patlıcan, domates ve salatalıkta arz örtü altından sağlanmaktadır. Hava sıcaklıklarındaki düşüş ile birlikte olgunlaşmanın gecikmesi arzı yavaşlatmış, fiyatlarda artış yaşanmıştır.
Kuru soğanda geçen yıla göre rekoltede yaşanan artış ile birlikte üreticilerimiz pazarlama sorunları yaşamış, fiyatlar 63 kuruş seviyesine düşmüştü. Aralık ayında Hindistan’ın ülkemizden soğan alımı ile birlikte fiyatlarda artış yaşandı. Ancak iç piyasada ürün sıkıntısı yaşanmaması için ihracat durduruldu.
Mandalinada geçen yıla göre rekoltedeki düşüşün arzı daraltması nedeniyle fiyatlar artmıştır. Portakalda da rekoltedeki düşüş nedeniyle fiyatlarda artış görülmüştür.
Yeşil soğan ve marulda mevsim itibarıyla hasat edilen ürün miktarındaki azalma fiyatları artış yönünde etkiledi.
Havuç, ıspanak, pırasa ve karnabahar gibi kış sebzelerinde de kış koşulları fiyat artışında etkili oldu. Ispanakta tüketimin normale dönmeye başlaması da fiyatları artırdı.
Fiyatı düşen ürünlere baktığımızda kabakta ihracatın yavaşlaması fiyat düşüşünde etkili olurken, limon çeşitlerinin hasadının çakışması, lahanada ise hasat dönemi olması fiyata yansıdı.
-Patates tüketiminin artırılmasını talebimize Milli Savunma ve
Sağlık Bakanlıklarımız olumlu cevap verdi-
Patates fiyatları 2019 yılında üretim artışı nedeniyle düşük seyretti, 60 kuruşa kadar geriledi.
Bunun üzerine Milli Savunma Bakanlığı’na kışlalarda patates tüketiminin artırılmasını talep ettiğimiz yazıya olumlu cevap verildi. İç talepte patates tüketimini artırıcı yönde düzenleme yapılmasının milli ekonomiye katkı sağlayabileceğini değerlendiren bakanlık, bu kapsamda Kuvvet Komutanlıklarına yemek listelerinde patates tüketiminin artırılması yönünde teşvik edici talimat verdi.
Sağlık Bakanlığımız ise yazımız üzerine taşra teşkilatlarına gerekli duyuruyu yaptığını ve ayrıca merkez teşkilatında yemek menüsünde patates kullanımına özen gösterileceğini bildirdi.
Bakanlıklarımıza göstermiş olduğu hassasiyetten dolayı teşekkür ediyoruz.
Bunun yansımasını hemen Aralık ayı fiyatlarında gördük. Üretici fiyatlarında yüzde 23,1’lik bir artış yaşandı.
Kuru soğan ve tohumluk hariç patates ihracatının izne bağlanması özellikle patates üreticimizi olumsuz etkileyebilir. Kuru soğanda üretim yeterli olsa da patateste bir arz fazlası olduğu göz önüne alınmalı patates ihracatındaki izin uygulaması kaldırılmalıdır.”
-2019 yılı fiyat değişimleri-
Bayraktar, 2019 yılında,Markette 42 ürünün 28’inde fiyat artışı, 14’ünde fiyat azalışı, üreticide ise 34 ürünün 20’sinde fiyat artışı, 11’inde fiyat azalışı meydana geldiğini bildirdi.
2019 yılında, fiyatı en fazla artan ürünün, marketlerde fındık, üreticide limon, fiyatı en fazla düşen ürünün ise marketlerde kuru soğan, üreticide ise kabak olduğuna dikkati çeken Bayraktar, şöyle devam etti:
“2019 yılında, 2018 yılına göre market fiyatlarında fiyat düşüşü, yüzde 39 ile en fazla kuru soğanda meydana geldi. Kuru soğandaki fiyat düşüşünü, yüzde 32,7 ile patates, yüzde 24,2 ile sivri biber, yüzde 18,1 ile patlıcan takip etti.
Geçen yıl markette en fazla fiyat artışı yüzde 50,8 ile fındıkta görüldü. Fındıktaki fiyat artışını yüzde 49,1 ile limon, yüzde 42,3 ile Antep fıstığı, yüzde 31,6 ile yoğurt, yüzde 27,2 ile mandalina izledi.
2019 yılında üretici fiyatlarındaki değişime baktığımızda kabak yüzde 41,5 azalmayla fiyatı en fazla düşen ürün oldu.
Kabaktaki fiyat düşüşünü yüzde 37,5 ile patates, yüzde 37,3 ile kuru soğan, yüzde 30,5 ile lahana, yüzde 21,2 ile sivri biber, yüzde 20,5 ile pırasa, yüzde 13,3 ile kuru incir takip etti.
Geçen yıl, üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 120,5 ile limonda görüldü.
Limondaki fiyat artışını yüzde 117,8 ile mandalina, yüzde 61,9 ile Antep fıstığı, yüzde 58,3 ile portakal, yüzde 55,9 ile kırmızı mercimek, yüzde 34,2 ile süt, yüzde 32,1 ile fındık izledi.
Limon, mandalina ve portakalda çiçeklenme döneminde meydana gelen olumsuz hava koşullarının rekoltede düşüşe yol açması fiyatlarda artışa neden oldu.
Antep fıstığında da yok yılı olmasına bağlı olarak üretimin düşmesi fiyatları artırdı.
Kırmızı mercimek, kuru fasulye ve yeşil mercimekte sararma döneminde meydana gelen yağışların ürün kalitesini olumsuz etkilemesi fiyata yansıdı.
Fındıktaki fiyat artışında TMO’nun alım politikası etkili oldu.
Zeytinyağında son iki yıldır rekoltedeki düşüş fiyatlara yansıdı.
Süt, dana eti ve kuzu etinde, artan üretim maliyetleri fiyatlarda artışa yol açtı.
Girdi fiyatlarındaki yaşanan artışın üretim maliyetlerine yansıması ile birlikte marul, domates, salatalık, maydanoz, elma, kuru üzüm fiyatları yükseldi.
Fiyatı düşen ürünlere baktığımızda; kabakta Aralık ayında ihracatta yaşanan yavaşlama fiyatı düşürdü.
Yaşanan rekolte artışı ve pazarlama sorunları nedeniyle kuru soğan ve patateste fiyat düşüşleri yaşandı.
Lahanada ve karnabaharda rekoltedeki artış fiyata yansırken, pırasada arzdaki yoğunlaşma fiyatı düşürmüştür.
Kuru incirde yaşanan fiyat düşüşünde rekoltedeki yükselme etkili olmuştur.
Nohutta geçen yıldan üreticimizin elinde ürün olması nedeniyle fiyatlarda düşüş yaşanmıştır.”
-“Ülke hayvancılığı ancak ve ancak iç üretim geliştirilerek sağlanabilir”
Bayraktar, son yıllarda hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvan sayılarında bir artış görüldüğünü belirtti. Büyükbaş hayvan sayısının 2019 yılında, 17,3 milyondan 18,3 milyona küçükbaş hayvan sayısının ise 47,4 milyondan 49,8 milyona çıktığına dikkati çeken Bayraktar, şöyle devam etti:
“Yalnız kırmızı etteki sorunumuz devam etmektedir. 2016 yılında 1 milyon 173 bin tona kadar çıkan kırmızı et üretimi, 2017 yılında 1 milyon 126 bin tona, 2018’de 1 milyon 119 bin tona inmiştir.
Kırmızı et üretimi bu yılın Ocak- Eylül döneminde yaklaşık 51 bin tonluk artışla 859 bin tondan 910 bin tona yükselmiştir.
2019 yılının son dönemi besiciler için sıkıntılı geçmiştir.
Besiciler, yüksek yem fiyatlarından şikâyet etmektedir. Yağsız karkasın 1 kilogramıyla satın aldığı besi yemi miktarı 2015-2019 döneminde yüzde 27,6 azalarak 26,32 kilogramdan 19,05 kilograma düşmüştür.
Sadece 2019’daki düşüş bile yüzde 12’ye ulaşmıştır.
Et ve Süt Kurumu’nun depolarında et stokları oluşmuş, bu ürünün ihracat yolları aranmıştır.
Diğer taraftan süt üretimimiz sürekli artmaktadır. Öyle ki 2010 yılında 13,5 milyon ton olan toplam süt üretimi yüzde 63,7’lik artışla 2018 yılında 22,1 milyon tona çıkmıştır.
Bu durum süt hayvancılığımız açısından olumlu bir gelişmedir.
Ancak sanayiye aktarılan sütte aynı oranda bir artış görülmemektedir. 2010 yılında 6,7 milyon ton olan sanayiye aktarılan süt miktarı yüzde 49,2’lik artışla 2018’de 10 milyon tona ulaşmıştır. Yalnız sanayiye aktarılan inek sütü miktarı 2019 yılının on ayında önceki yıla göre yüzde 5,5 azalarak 8,5 milyon tondan 8,1 milyon tona inmiştir.
Süt sektörü, kırmızı et açısından çok önemlidir. Çünkü besiye alınan materyal oradan gelmektedir. Sütte istikrar olmadan, kırmızı ette istikrar olmaz. Süt/yem paritesi 1,5 olmalıdır. Ancak son verilere göre bu rakam 1,05’de kalmaktadır.
Önümüzdeki yıllarda bu sektörde bir arz talep dengesizliği oluşmaması açısından süt tüketimini teşvik edici uygulamalar, geçmişte son derece yararlı olan okul sütü programı tekrar hayata geçirilmelidir.
Süt ve süt ürünleri ihracatı daha fazla desteklenmelidir.
2019 yılının Ocak-Nisan döneminde litre başına 25 kuruş olarak uygulanan, daha sonra tekrar 10 kuruşa indirilen süt primi desteği yeniden artırılmalıdır.
Milyarlarca dolar harcanarak ithal edilen veya yetiştirilen damızlıkların kasaba, üretimi artırmak için verilen milyarlarca liralık desteğin boşa gitmemesi, 2010 yılında yaşanan et krizinin tekrar yaşanmaması için en kısa zamanda çiğ sütte 1,5’lik süt/yem paritesi yakalanmalıdır.
Canlı hayvan ve et ithalatı ülkeye fayda sağlamamaktadır.
Ülkemiz 2010 yılından 2019 yılı Kasım ayı sonuna kadar olan dönemde damızlık, besilik, kasaplık ve et ithalatına 8,4 milyar dolara yakın döviz harcamıştır.
Bu rakamın 3 milyar doları aşkın bölümü sadece kasaplık ve et ithalatına gitmiştir.
Ülkemiz o kadar da zengin değildir.
Üstelik Et ve Süt Kurumu’nun depolarında önemli miktarda et stoku olduğuna dair açıklamalar da mevcuttur. Bu alanı iyi planlamamız gerekmektedir.
Ülke hayvancılığı ancak ve ancak iç üretim geliştirilerek sağlanabilir.
Her türlü olumsuzluğa rağmen üreticimizin besi ve süt hayvancılığında kalması takdire şayan bir durumdur.
Yurt içi üretim desteklenmeli, başka ülkelerin çiftçilerine para kazandırılmamalıdır.
Üreticimiz, devletin vereceği desteklerle ve gümrük vergilerindeki koruyucu önlemlerle birlikte halkımızın ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilir.
Ülkemizde kırmızı et açığının kapatılmasında küçükbaş hayvancılık en önemli alternatiftir.
Süt ve süt ürünleri ihracatımız 2019 yılı 11 aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5,3’lük artışla 282,5 milyon dolardan 329,8 milyon dolara yükselmiştir.”
-“Hayvancılıkta hedef; üretim ve ihracat olmalıdır”
Kanatlı sektörünün ülkenin yüz akı sektörlerinden biri olduğunu söyleyen Bayraktar, sektörde doğrudan ve dolaylı olarak yaklaşık 500 bin kişinin istihdam edildiğini, 2 milyon kişinin de geçimini sağladığını belirtti. Güçlü bir alt yapıya sahip olan sektörün son zamanlarda, gerek üretimde, gerekse dış ticarette hızlı bir ivme yakaladığını ve büyümeye devam ettiğini ifade eden Bayraktar, şöyle devam etti:
“2018 itibarıyla kanatlı eti üretimimiz 2,2 milyon tona, yumurta üretimimiz ise 19,6 milyar adede yükselmiştir.
2019 yılı Ocak-Ekim döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre, tavuk eti üretimi yüzde 1,4 azalışla 1,8 milyon tonun altına gerilerken, tavuk yumurtası üretimi yüzde 1,3 artışla 16,5 milyar adede yükselmiştir.
Teknolojide en üst seviyeye ulaşan kanatlı sektöründe yapılan yatırımın karşılığı ne yazık ki alınamamaktadır.
Yemde dışa bağımlı olunması ve yükselen yem fiyatları maliyetleri etkilemekte, üreticileri sıkıntıya sokmakta, üretimin sürdürülebilirliğini ve kârlılığını engellemektedir.
Özellikle yumurta sektöründe üretim planlaması yapılamaması çoğu zaman sıkıntı oluşturmaktadır.
Sektör her zaman hastalıkların tehdidi altındadır.
Ülkemiz özellikle küçükbaş hayvancılık, kanatlı sektörü, süt ve süt ürünlerinde büyük ihracat potansiyeline ulaşabilecek imkanlara sahiptir.
Kanatlı eti ve ürünleri ihracatı 2019 yılı Ocak-Kasım ayı rakamı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 3,8 artışla 519,2 milyon dolardan 538,7 milyon dolara çıkmıştır.
Yumurta ve yumurta ürünleri ihracatında ise 2019 yılında Irak’ın koyduğu ithalat yasağı nedeniyle kötü bir yıl yaşadık.
Nitekim, yumurta ve yumurta ürünlerinde 2019 Ocak-Kasım ihracatı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 33,2 azalarak 391,4 milyon dolardan 261,4 milyon dolara gerilemiştir.
İhracattaki en ufak bir aksama sektörü zor durumda bırakmaktadır.
Hayvancılıkta hedef, ithalat değil, iç üretimi artırmak ve ihracat yapmak olmalıdır. Ülkemizin hedefi de bu eksende belirlenmeli, iç üretimi artırıcı, dış pazarlarda rekabet edici ve pazar payını artırıcı politikalara destek verilmelidir.”
-Beklentiler-
Bayraktar, düzenlediği basın toplantısında, çiftçinin 2020 yılındaki beklentilerini de açıkladı. Girdi fiyatlarının yüksekliğine işaret eden ve makul seviyelere çekilmesi gerektiğini vurgulayan Bayraktar, beklentileri şöyle sıraladı:
“Çiftçinin tarlada kalması ve üretimini sürdürebilmesi için verilen destekler kesinlikle artırılmalıdır.
Destek bütçesi, Tarım Kanunu’nda belirtildiği gibi Gayri Safi Milli Hasıla’nın en az yüzde 1’i oranında olmalıdır. Desteklemede yüzde 2-4 arasında uygulanan stopaj kesintisi kaldırılmalıdır.
Desteklerde adalet sağlanmalı, küçük aile işletmelerine öncelik verilmelidir.
Gençleri tarımda tutabilmek için genç çiftçilere yönelik ek teşvik ve destekler getirilmelidir.
Çiftçinin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar dikkate alınarak, 2019 yılı destekleri, 2020 yılının ilk aylarında çiftçinin hesabına yatırılmalıdır.
Kilogram başına 5 kuruştan 10 kuruşa çıkarılan buğday ve arpa prim desteklerinde olduğu gibi diğer ürünlerdeki prim destekleri de yükseltilmelidir.
-“Rahatlıkla 30 milyon tona yakın buğday üretimine ulaşılabilir”
Ülkemiz açısından stratejik bir ürün olan buğdayda ithalatın artması bizleri üzmüştür. Kullanılmayan tarım alanlarını değerlendirerek, verimliliği artırarak rahatlıkla 30 milyon tona yakın buğday üretimine ulaşabilir, ithalat yapmadan hem ülke ihtiyacımızı hem de ihracat için gerekli hammaddeyi sağlayabiliriz.
Bir diğer önemli ürünümüz de şeker pancarıdır. Bu üründe de ülke ihtiyacımız ve gıda ihracatı için gerekli hammaddeyi ithalata gerek kalmadan rahatlıkla üretebiliriz. Şeker pancarı üretiminin hayvancılığımız açısından da önemli olduğunu unutmamamız gerekir.
Destekler, üreticimizin üretimini planlaması için ekim sezonundan önce açıklanmalıdır.
Bitkisel Üretim Destekleme Tebliği 2018’de 27 Mart’ta açıklanmıştı. 2019’da 9 Kasım’da açıklandı. Tebliğin geç açıklanması, organik tarım ve iyi tarım uygulamalarına getirilen; gerek süre kısıtlaması gerekse de destek miktarındaki azalma çiftçimizin mağduriyetine neden olmuştur. Bu mağduriyet giderilmelidir.
Sofralık zeytinin kilogramına 15 kuruş prim desteği verilmesini önemli buluyoruz. Yalnız zeytinyağı ve pamuk prim desteğine getirilen dekara verim sınırlamasının kaldırılması gerektiğine inanıyoruz.
Özellikle zeytinyağı ve balda önem taşıyan ama diğer gıda ürünlerinde de yapılan taklit ve tağşişli üretimler tarım sektörünü ve halk sağlığını olumsuz etkilemektedir.
İhracatımız açısından da hayati bir konu olan taklit ve tağşişli üretimin son bulması için bu alandaki cezalar caydırıcı hale getirilmelidir.
2018 yılında uygulamaya konulan münavebe sisteminde de sorun çıkmaktadır. Başka ürün üretme imkânı olmayan bazı tarım alanlarıyla ilgili özel düzenleme yapılmalıdır. Münavebeye giren üründen dolayı çiftçinin uğradığı gelir kaybı destek olarak verilmelidir.
Yaş meyve ve sebzeye, çerezlik ayçiçeğine prim desteği verilmelidir.
Et ve Süt Kurumu güçlendirilmeli, bağımsız olarak hareket edebilecek bir statüye kavuşturulmalı, piyasayı düzenlemeye yönelik görevlerini yerine getirmesi için gerekli kaynaklar sağlanmalıdır.
Üreticiyi yemde dışa bağımlılıktan kurtaracak, ucuza yem teminini sağlayacak destekler hayata geçirilmelidir.
Çeşitli nedenlerle Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) dahil edilemeyen ancak tarımsal üretim yapılan araziler de tarımsal desteklerden faydalanmalıdır.
Hububatta dekarda 4 liradan 8 liraya çıkarılan gübre desteği yeterli olmamıştır. Bu destek 15 liraya çıkarılmalıdır. Hububat dışındaki ürünlerde de 4 lira olan destek artırılmalıdır.
Toprağın organik maddesini artırmak için organik, organomineral ve toprak düzenleyicilerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Organik gübreler bu yıl ilk kez destekleme kapsamına alındı. Bu karar kullanımı artıracağı için topraklarımızın organik açıdan zenginleştirilmesine katkı sağlayacaktır.
Çiftçimiz, mazotta desteğe esas alınan tüketim miktarının gerçek tüketim miktarının altında kaldığını belirtmektedir. Hesaplamaların yeniden yapılması ve gerçek tüketim miktarının yarısının devlet tarafından karşılanması gerekir.
Tarımda kullanılan elektrik enerjisinde fiyatlar makul düzeye çekilmelidir. Yüzde 1 Enerji Fonu, yüzde 2 TRT payı ve yüzde 18 KDV kaldırılmalıdır. Elektrik borçlarının desteklerden tahsil edilmesiyle ilgili uygulama kaldırılmalıdır.Elektrik faturalarının tahsilatı hasat döneminde yapılmalıdır.
Üretimde verim ve kalitenin artırılması için sertifikalı tohum kullanımına verilen destekler artırılmalı, sebze tohumu ve fidelerinde uygulanmakta olan KDV, diğer tohumluklarda olduğu gibi yüzde 1’e indirilmeli, tohumda Ar-Ge çalışmalarına hız verilmeli, dışa bağımlılık azaltılmalıdır.
-“Yumurta ve balık satışında KDV’nin indirilmesini olumlu buluyoruz”
Toptan yumurta ve balık satışlarında KDV oranının yüzde 8’den yüzde 1’e indirilmesi kararını üretici birliklerimiz ve üretimin desteklenmesi açısından olumlu buluyoruz.
Çiftçimiz faiz ödeyecek durumda değildir. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri çiftçimizin düşük faizli kredi ihtiyacının tamamını karşılamalıdır.
Kredi kullanımında bankalar, masraf, komisyon, ipotek, hayat sigortası, tarım sigortası gibi çiftçinin maliyetini artıran taleplerde bulunmamalıdır.
Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kaydı olsun olmasın bu durumdaki tüm çiftçilerimizin borçları faizleri silinmek suretiyle uzun vadeyle yapılandırılmalıdır.
TARSİM sigorta primleri düşürülmeli, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dahil olmayan çiftçiler de tarım sigortası yaptırabilmelidir.
İlçe bazlı uygulanan verim sigortasında parsel bazına geçilmeli, tüm ürünler ve riskler kapsama alınmalıdır.
Tarım sigortası kapsamında halen yer almayan risklerin yaşanması durumunda çiftçi zararlarını karşılayacak şekilde destekleme yapılmalıdır.
Acilen toplulaştırma çalışmaları tamamlanmalıdır. Verimli tarım arazileri korunmalıdır.
Toprak Koruma Kurullarında Ziraat Odaları daimi üye olmalıdır.
Yeterli büyüklükte arazisi ve geliri bulunmayan çiftçilerin, tarımda kalabilmeleri için yaşamlarını sürdürebilecek gelire sahip olmaları sağlanmalıdır.
Sulama yatırımları hızla tamamlanmalıdır. Özellikle GAP, KOP ve DAP gibi büyük sulama yatırımlarını içeren projeler hızla bitirilmelidir. Su fakiri bir ülke olduğumuz göz ardı edilmemeli, sulamada yüzde 60’lara varan tasarruf sağlayan basınçlı sulama sistemleri yaygınlaştırılmalıdır. Su kaybına neden olan sistemler değiştirilmeli, sulama oranı ve randımanı artırılmalıdır. Kapalı devre sulama sistemleri kurulmalıdır. Su kısıtı olan havzalarda kuraklığa dayanıklı bitki türlerini yetiştiren üreticiler daha fazla desteklenmelidir.
Çiftçilerimizin ekonomik açıdan örgütlenmeleri desteklenmelidir. Bu örgütler idari ve mali yönden güçlendirilmeli, fonksiyonel ve profesyonel olmaları sağlanmalıdır.
Ülkemizde üretim planlamasının yapılamaması zaman zaman patates ve kuru soğan başta olmak üzere birçok üründe arz talep sorunu yaşanmasına sebep olmaktadır. Üretim planlaması tüm ürünlerde süratle hayata geçirilmelidir.
Artık örtü altı üretim ülkemiz açısından önemli hale gelmiştir. Halkımız yaz kış demeden her ürünü tüketmek istemektedir. Nitekim örtü altı üretim miktarımız yıllık 8 milyon tonu aşmıştır. Olaya bu çerçeveden baktığımızda daha fazla örtü altı üretim yapma mecburiyetimiz vardır. Bu açıdan Sera A.Ş. dahil seracılık yatırımlarının artırılması, aile işletmelerini olumsuz etkileyeceğinden seracılık yapan özellikle küçük aile işletmelerinin daha fazla desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Sözleşmeli üretim, lisanslı depoculuk ve ürün ihtisas borsaları yaygınlaştırılmalıdır. Depo kurulumu tüm bölgelerde destekleme kapsamına alınmalıdır.
Hayvancılıkta ülke içi üretim teşviklerinin devam ederek besilik dana da dahil her türlü ithalatın kısa zamanda ülke gündeminden çıkarılması sağlanmalıdır. Bu açıdan besilik hayvan ve et ithalatının durdurulması kararını destekliyoruz.
Bir an önce, küçükbaş hayvan sayımızı artırmalı, nüfus artışı ve beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle kırmızı ette verilebilecek açığı küçükbaş etiyle kapatmalıyız.
Hayvancılığın geliştirilmesi için meraların korunması ve ıslah edilmesi,
Özellikle küçükbaş hayvancılıkta çoban sorununun halledilmesi,
Kırsalın ekonomik ve sosyal açıdan geliştirilmesi, genç nüfusun kırsalda tutulması için gerekenlerin yapılması,
İşletme altyapılarının iyileştirilmesi,
Dış pazarlarda üstünlük sağlamak için rekabetçi yapının kazandırılması,
Üretim-sanayi entegrasyonunun sağlanması,
Başta peynir olmak üzere ürünlere katma değer kazandırılması, markalaştırılması,
Hayvan hastalıkları ile etkili mücadele edilmesi,
Sınırlardan kaçak hayvan ve et giriş çıkışlarının önlenmesi sağlanmalıdır.
Kanatlı sektöründeki firmalar, bu kâr marjları ile bu sektörde kimsenin üretici olarak kalamayacağını hesap etmeli, buna göre hareket etmelidir.
Ülkemiz kanatlı sektöründe hastalıkların her zaman risk olduğu düşünülerek mücadelenin taviz verilmeden sürdürülmesi gerekmektedir.
Damızlık ihtiyacının yurt içinden karşılanmasına yönelik Ar-Ge yatırımları artırılmalıdır.
Dünyada çok büyük miktarlarda kanatlı eti ve kanatlı ürünleri, yumurta ve yumurta ürünleri, süt ürünleri talebi vardır. Bu talep değerlendirilmeli, başta Ortadoğu olmak üzere yakın pazarlara yoğunlaşılmalı, mevcut pazarlarda rekabet edici ve pazar payını artırıcı tedbirler alınmalıdır. Verilen ihracat destekleri artırılmalıdır.
Çiftçilerimizin Tarım BAĞ-KUR primi; asgari ücretteki yüzde 15’lik artış ve aylık prim gün sayısının 26’dan 27’ye çıkması nedeniyle yüzde 19,5 oranındaki artışla 765 liradan 914 liraya çıktı. Borcu bulunmayan çiftçimize verilen 5 puanlık Hazine desteğini göz önünde bulundursak bile çiftçimizin ödeyeceği tarım BAĞ-KUR primi aylık 654 liradan 781 liraya yükselmiştir.
Çiftçimiz işçi ve memurlarla aynı statüde değildir. İşvereni olmadığı için belirlenen primin tamamını kendisi ödemek zorundadır. Her ay bu primi ödemesine imkan bulunmamaktadır.
Tarım BAĞ-KUR sigortası prim gün sayısı, 2008 yılında olduğu gibi 15 güne indirilmelidir. Bu durumda çiftçimizin ödeyeceği aylık prim 508 liraya, Hazine desteği göz önünde bulundurulduğunda ise 434 liraya inecektir.
Kadın ve genç çiftçilere pozitif ayrımcılık yapılmalı, zor şartlarda üretim yapan çiftçilere her yıl için 90 gün fiili hizmet zammı (yıpranma payı) verilmelidir.
Genç çiftçilerin Tarım BAĞ-KUR primleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
Bilindiği gibi 2019 yılında 15 yıl aradan sonra III. Tarım ve Orman Şurası düzenlendi. Bu Şura’yaZiraat Odaları, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve tarım sektörünün paydaşları büyük katkı verdi. Hatta çiftçilerimiz Şura’ya aktif olarak katılım sağladılar. Ortaya ayrıntılı bir çalışma çıktı. Bu çalışmaya dayalı önemli kararlar alındı, strateji ve hedefler belirlendi. Ortaya koyulan strateji ve hedefler çerçevesinde alınan kararların yerine getirilmesi tarımımıza önemli bir ivme kazandıracaktır. Bu konuda hükümetimiz gerekli iradeyi göstermelidir.”
Çiftçinin en temel sorununun borçlar ve girdi maliyetlerinin yüksekliği olduğunu söyleyen Bayraktar, “En kısa zamanda çiftçi borçları uzun vadeli ve faizsiz olarak ertelenmeli, yine söylüyorum enflasyonun çok üzerinde artan elektrik, sulama ücretleri makul seviyelere çekilmelidir” diye konuştu.
Çiftçiler için doğal afetten uzak, bereketli ve sorunsuz bir yıl temenni eden Bayraktar, “Ülkemiz tarımının önemli sorunları olmakla birlikte çok da büyük bir potansiyeli bulunmaktadır. Çiftçimiz, bütün zor şartlara rağmen üretimden kopmuyor. Bu büyük bir şanstır. Çiftçimiz, çalışıyor, üretiyor ama yeterince para kazanamıyor. Çözülmesi gereken yapısal sorunlarımız var. Maliyetler çiftçilerimizi zorluyor.
Yaşadıklarımız bize gösterdi ki yeterli destek verilirse, üretim sıkıntısı yaşamayız. Sorunlara yoğunlaşmalı, milletçe el ele omuz omuza vermeli, birlik ve beraberliğimizi korumalıyız. Böyle hareket ettiğimiz takdirde, 2020 yılı çok daha iyi bir yıl olacaktır. Buna içtenlikle inanıyorum” diye konuştu.
-SORULAR-
Bayraktar, toplantıda basın mensuplarının sorularına verdiği cevaplarda, üretim planlamasının önemine dikkat çekti. Bayraklar şu yanıtları verdi:
“İhracata getirilen engel dış talebi engellediği için patates belki bir miktar daha aşağı çekecek, ya da bu seviyede kalmasını sağlayacaktır. Bu rakam üreticimizi koruyan bir rakam değil. Muhakkak surette bu kararın değiştirilmesi lazım”
“Soğanda arz talep dengesinde bir problem olmamakla birlikte patateste arz fazlalığı yaşanıyor. Patates tüketiminin artırılması için Milli Savunma Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunduk. Kışlalarda patates yedirilsin. Çünkü 90 kuruş maliyeti olan patatesin fiyatı 60 kuruşa düştü. Milli Savunma Bakanlığımız olumlu cevap verdi. Kışlalarda zannediyorum patates yedirilmeye başlandı. Diğer bakanlıklarımızdan da olumlu cevap aldık. Talep bir miktar arttı patates fiyatı 80 kuruş civarına geldi ancak hala 90 kuruşa ulaşmadı. Soğan için bir şey söylemiyorum ama patatesle alakalı ihracatın ön izne tabi olması yanlış bir karardır. Üreticimize ve gelecek yıl üretimine zarar verecek bir karardır. Patatesle alakalı bir talep yaratmaya çalışıyoruz. Bu taleplerden bir tanesi de dış taleptir. İç taleple alakalı bir mesafe aldık. Ama dış taleple alakalı biraz sıkıntı görünüyor. Dış talebi yaratmaya çalışırken dış talebe böyle bir engel çıkartılması yanlış bir karar inşallah o karardan vazgeçerler.
Dış talep yaratamadığımız takdirde patateste fiyat istikrarını yakalamamız da mümkün görünmüyor. Üreticimizin önümüzdeki yıl tekrar patates ekmesi için fiyatın tekrar yukarı çıkması lazım. İhracata getirilen engel dış talebi engellediği için patates belki bir miktar daha aşağı çekecektir. Ya da bu seviyede kalmasını sağlayacaktır. Bu rakamda üreticimizi koruyan bir rakam değil. Muhakkak surette bu kararın değiştirilmesi lazım. Patates ihracatının önünün açılması gerekir.
Üreticimizi sahada tutmak zorlaştı, gençlerimizi tarlada tutamıyoruz.Asgari ücretle iş bulan gidiyor. Çiftçi kadınlarımız olmasa şuan üretim yapma şansımız da kalmaz. Gençlerimizi nasıl tutacağız sektörde? Tutmazsak sektörün geleceği olmaz. 10 sene sonra tarımı kiminle yapacağız? Çiftçi mi ithal edeceğiz? Çiftçimizi muhakkak surette tarımda tutmamız lazım. İstikrarlı üretim yapmasını sağlamamız lazım. İstikrarlı gelir elde etmesini sağlamamız lazım. Ziraat Odaları Birliği olarak da mücadelemiz bu yönde devam ediyor.
İhracatta zaten patatesle alakalı bir sıkıntı var. Onun için tıkandı piyasalar. Zaten bir sıkıntı varken yeni bir sıkıntı eklemenin bir mantığı yok. Bu sorunu planlamayla çözeceğiz. Biz taşın altına elimizi koyarız. Ziraat odaları Birliği olarak Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu manada yapacağı her türlü çalışmaya varız ve desteğiz. Patates bu sene para etmezse seneye patates yok. Ne yapacağız? Fiyatlar yükselecek patates mi ithal edeceğiz? Arz talep dengesini sağlayacak bir planlamaya acil ihtiyaç var. Türkiye’nin genel sorunudur bu planlama sorunu. Özellikle pazarda zaman zaman yangına sebep olan ve tüketicimizi gerçekten de şoka uğratan gelişmeler yaşıyoruz. Eğer bunları yaşamak istemiyorsak meyve sebze üretiminde muhakkak surette planlamaya geçmemiz lazım. Biz bu manada yapılacak çalışmalara da her türlü desteği vermeye hazırız.Türkiye’nin her ilçesinde örgütümüz var. Şu an 800’e yakın odamız var ve üretim yapan 5 milyona yakın çiftçimizde bizim üyemiz. Alana hakimiz. Yapılacak çalışmalara büyük katkı sağlayabiliriz.”
- “Aile işletmeleri bu ülkede tarım sektörünün geleceğidir. Türkiye’nin gıda güvencesi de ancak bu yolla sağlanır”
Bayraktar, bir basın mensubunun tarımda ekonomik örgütlerle ilgili sorusunu şöyle yanıtladı:
“Tarım sektörü gelişen ülkeler bu işi örgütler marifetiyle, ekonomik örgütler, kooperatifler ve üretici birlikleriyle çözmüş. Almanya’ya gidip ben süt üreticisi olacağım dediğinizde, ‘kota var biri bırakacak sen alacaksın’ diyor. Türkiye’de, üretim fazlası olsa bile ‘sen dur kardeşim üretim fazlası var, sektöre girmen doğru değil’ diye bir engel çıkarılıyor mu? Yok. Ben 10 bin 20 bin baş ile hayvancılık yapacağım diyor, kalkıyor giriyor. Çiftçiliğin meslek olmadığı buradan belli. Sanayicide giriyor, tüccarı da giriyor. Belediye başkanları da giriyor. Çok değişik mesleklerden herkes bu mesleğe giriyor. Çiftçilik bir meslektir. Çiftçi üretimini yapıyor, ama çiftçi olmayan herkes sektöre giriyor. Tarım sektörü gelişmiş olan ülkelere baktığımızda herkes ben çiftçi olacağım diyemez. Ama bizde elini kolunu sallayan bu sektöre dalıyor. Bu plansızlığı da getiriyor. Ama benim çiftçim, aile işletmeleri hayvanını satıyor çiftçiliğe devam ediyor. Türkiye’de tarımsal üretimin sürdürülebilirliği bunlara bağlı.
Biz aile işletmelerinin desteklenmesi gerektiğini her zaman söyleriz. Bu büyük işletmelerpara kazanamayınca ben bu işten para kazanamadım diyor. Teoriyle pratik arasında çok farklılık var. Oturuyorlar kağıt kalemi alıyorlar,‘Şu kadar üretim yaparım şu kadar para kazanırım’. Ama pratikte bunun olmadığını görüyorlar. Çiftçilik zor bir iştir. Hayvancılık sektörü zor bir iştir. Sonra diyorlar ki, bu bir ekonomik faaliyet olmaktan çıktı para kazanamıyoruz, hadi eyvallah. Ama benim üreticim hayvanını satarak üretime devam ediyor. Aile işletmelerini ayakta tutmamız lazım. Aile işletmeleri bu ülkede tarım sektörünün geleceğidir. Türkiye’nin gıda güvencesi de ancak bu yolla sağlanır.
Kooperatifçiliğimiz çok eskilere dayanıyor, uzun mazimiz var ancak götüremedik. Şimdi yeniden ele aldık. Bir tecrübemiz var niye götüremediğimizi biliyoruz. Tarım Şurasında da örgütlenme ve kooperatifçilik yeniden ele alındı. İnşallah kooperatifleri geliştiririz. Ekonomik faaliyette bulunmalarını sağlarız. Piyasayı düzenleyici bir rol üstlenirler. Fonksiyonel olurlar, biz de bu sorunları yaşamayız.”