YURTTAŞIN CANINI “İKİNCİ KEZ” İNCİTMEK…
YURTTAŞIN CANINI “İKİNCİ KEZ” İNCİTMEK…
Ya anlatamadım, ya yazamadım, ya da yazdıklarım okunmadı…
Bunun bir başka anlamı, bir başka tanımı yok!
Kimi “ısrarla”, yurttaşın duyarlı noktasını arar/ bulur “algı” oluşturmaya çalışır ya;
Yemin ederim benim yaptığım öyle değil! Daha içten, daha dürüstçe, daha insancıl!
Bir de insan psikolojisi üzerine okuduğum birçok düşünür, yapıtlarında savundukları düşüncelerde “duygudaşlığın” önemine vurgu yapıyor hep! Kendini “onun yerine” koyma, aynı biçimde “kendine de” davranılması, verdiklerini “gözün içine” sokar gibi uzatması, bültenlerde “iç karartan” görsellerin kullanılması…
Bu yaptıklarının “sosyal anlayış, sosyal uygulama, sosyal bakış” adına verdikleri yaklaşımla yakından/ uzaktan ilgisi olmadığını kaç kez yazdım burada, bilmiyorum!
Anlamayanların anlaması için yeniden/ yeni yaşanılan örneğiyle anlatayım…
***
Birinci foto…
Anakent Belediyesi’nin yaptığı “yardım kolilerinin” önünde “esnaf” olduğun belirtilen bir yurttaşımız, ellerine bir koli tutuşturulup deklanşöre basılmış!
Koli “yerini” bulmuş!
İkinci foto…
Verilen koliyi bir masa üzerine koyan yurttaş, elini üzerine uzatarak “poz” vermiş, günün/ o anın önemini gösterebilmek adına deklanşöre basılmış!
Koli “güvenli” ellerde!
Foto üç…
Arka planda yükselen beton yapılar, dağıtımın bir mahallede yapıldığını gösteriyor! Ulu/ orta bir yerde… Belediye yetkilisi iki eliyle üstten tutarak uzattığı koliyi, yurttaşımız iki eliyle alttan tutarak alıyor! Deklanşöre basılıyor!
Koli “yerini” bulmuş!
***
Mersin’de, covid 19 nedeniyle iş yerleri kapalı olan altıbine yakın esnafa, anakent belediyesinin dağıttığı “gıda kolileri” güzel bir olay…
Yapılabilseydi de, yerel yönetimler iş yerleri kapalı olan esnafa her ay belirli ölçüde “halk kart” benzeri bir nesneyle destek olabilseydi, koli içinde olanları değil de/ daha zorunlu gereksinmeleri için verilen desteği kullanabilselerdi…
“Koli” olması uygun bulunmuş; saygı duyalım…
Geçtiğimiz yıl “iktidarın”, yerel yönetimlere yaptığını unutmayalım!
Yurttaşın, zor durumda olanlar için yerel yönetimlere açtırdığı hesaplarda biriken desteğe engel olmaya kalkışmışlar, üstelik “hesaplara” el konulması bile gerçekleşmişti!
Onu bırakın, belediyenin yoksullara dağıttığı emek araçları engellenmişti; bunlar medyada zaman zaman yer buldu!
Gerek Mersin’in, gerek Adana’nın, gerek İstanbul’un, gerek Ankara’nın…
Covid 19 ile birlikte “geçinmeyle” de uğraşan yurttaşlara kapısını aralayan hepsi iyi ki varlar…
Var da…
***
Fotoğraflar, Mersin Anakent Belediyesi’nden…
Belediye, geçtiğimiz günlerde iş yerleri kapalı olan altıbine yakın esnaf için “gıda kolisi” hazırlamış!
Koliler, mart ayının sonuna dek servisçi, kıraathaneci, kantinci gibi birçok esnafa ulaştırılacakmış.
Gıda kolileri Anakent ekipleri tarafından yirmidokuz esnaf odasına verilmiş.
Desteklemede yer alan kolilerin, kolileri dağıtmada görev alanların fotoğraflarını bültene eklemeyi hoş bulalım da…
Yukarıda betimlediğim ikinci fotoğrafta yer alan…
“Verilen koliyi bir masa üzerine koyan yurttaş, elini üzerine uzatarak “poz” vermiş, günün/ o anın önemini gösterebilmek adına deklanşöre basılmış!”
Bir diğeri, fotoğraf üç…
“Arka planda yükselen beton yapılar, dağıtımın bir mahallede yapıldığını gösteriyor! Ulu/ orta bir yerde… Belediye yetkilisi iki eliyle üstten tutarak uzattığı koliyi, yurttaşımız iki eliyle alttan tutarak alıyor! Deklanşöre basılıyor!”
Bültende “esnaf odasına verildi” deniyor; fotoğraflardaki iş yeri kapatılmış, ekmek alabilmesi zorlaştırılmış, çocuğunun yüzüne bakarken başı eğilmiş yurttaş onu söylemiyor!
Koli uzatılırken “deklanşöre” basılmasında her hangi bir “isteksizlik” görülmüyor!
Bunun adı “sosyal belediyecilik”; öyle mi?
***
“Sosyal devlet”, ya da “sosyal belediyecilik” anlayışını bu yapılanlarla ilişkilendirmenin tutarlı yanı yok!
Bir yandan “destek” olmaktan söz edeceksiniz, bir yandan da “verdiklerinizi” gittiğiniz yerde anlatacaksınız, bültenler yazacaksınız, fotoğraflarla yaptıklarınızı göstereceksiniz!
Bu mu “sosyal” denen anlayış?
“Sosyal devlet”, ya da “sosyal belediyecilik” yurttaşının yoksulluğunu/ açlığını/ doyumsuzluğunu istemez!
Hele hele “iş yapamayacak” durumda olanları bile “deklanşörle” belgelemek istemez!
Nerede gereksinen varsa, o bölgede bulunan “bilenle” kim olduklarını belirler, dağıttığı “karta” her ay geçinebileceği çoklukta desteği yatırır…
“Kart” dağıtımında törenler düzenlemez, yurttaşı çağırarak kürsüde “kartı” vermez; “bilenden” aldığı adreslere gönderir!
“Onun dağıttığı o, bizim dağıttığımız ondan daha çok” diye böbürlenilmez de!
Önce yurttaşı işsizleştir, yaşamını zorlaştır; sonra da “kıyıdan/ köşeden” dokunuşları alanlara taşı!
Yurttaşın “ikinci kez” canını incitiyorsunuz, biliyor musunuz?