YÜZDE ON DEMOKRASİSİ VE KAZDIĞI KUYUYA DÜŞMEK
'Beni kötü bir duruma düşürecekti, ama kendi kazdığı kuyuya düştü.' 'Rakibinin planı terse döndü ve kendi kazdığı kuyuya düştü.' 'İnsan doğayı yok ederek, kendi kazdığı kuyuya düşüyor.' vb. sözleri sıkça duyarsınız.
Nedir Kendi kazdığı kuyuya düşmek?
Bir kişinin, bir örgütün, bir partinin, vb. başkası için hazırladığı kötülüğün kendi başına gelmesidir.
O halde hiç kimse ya da kurum için kötülük düşünmemek, onları zorda bırakacak ve onlara zarar verecek tuzaklardan sakınmak gerekir. Öyle zamanlar olur ki başkaları için hazırladığımız tuzağa kendimiz düşer, zarara uğrarız.
Bu tuzaklardan sakınmaz iseniz, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilirsiniz.
İşte size demokrasi tarihimiz açısından iki düşündürücü örnek.
TBMM 9. dönem milletvekillerinin belirlendiği ve 'gizli oy, açık sayım' yönteminin ilk kez uygulandığı 14 Mayıs 1950 seçimleri, Türkiye tarihinin ilk demokratik seçimi olarak kabul edilir.
Devrin tek partisi CHP, seçim kanununda “Liste usulü çoğunluk sistemi” ni getirir. Bir ilde en yüksek oyu alan parti tüm milletvekilliklerini kazanacaktır. Amaç, Demokrat Partiyi (DP) saf dışı edebilmektir.
Ilımlı bir siyaset ortamında, % 89,3 katılım oranıyla yapılır seçimler. Sonuçlar CHP için büyük bir yıkım olur ve 27 yıllık iktidarı sona erer.
Liste usulü çoğunluk sistemi ile oyların yüzde 55'ini alan DP, kazandığı 416 milletvekilliğiyle TBMM'nin yüzde 85'ini elde ederken, buna karşın CHP yüzde 40 oy oranıyla kazandığı 69 milletvekilliğiyle TBMM'nin ancak yüzde 14'ünü elde edebilir.
Buraya dikkat: DP: % 55 oy, % 88 milletvekili. CHP: % 40 oy, % 14 milletvekili.
Oysa nispi temsil olsaydı DP 285 küsür, CHP 210 küsür milletvekili çıkaracaktı.
CHP kendi kazdığı kuyuya kendisi düşmüştür.
Her iki parti de bu sonuçlar karşısında şok olur ve hazmedemez. Seçim öncesi DP nin talebi ile iki parti arasında, DP nin ileri gelenlerinin CHP kontenjanından gösterilmesi için görüşmeler yapılmış, CHP nin üstten bakan tavrı ile sonuç alınamamıştır.
CHP, ülkeyi kurtuluş savaşında benim kadrolarım kurtardı diyerek kefaret istemektedir. Oysa halk, “ben bu kefareti 27 yıl ödedim artık, yeter” demiştir.
Seçim sonuçlarındaki % 15 lik fark, ülkede sancısız bir demokrasiye geçiş süreci yaşatabilirdi. Ama seçim sistemi nedeniyle milletvekili sayısındaki % 70 küsürlük fark;
Tek partiden gelen, tek şef, tek parti, otoriter hükümet sisteminde yetişen ve bu sistemde uzun yıllar görev alan, sorumluluk yüklenen insanların, çok partili demokrasinin de öncüleri olmaları şeklinde oluşan tarihi şanssızlık,
Bu insanların evvelce alıştıkları tek parti rejiminin zihniyetinden, alışkanlıklarından kendilerini bir türlü kurtaramamaları sonucu;
Seçim sonrası yaşanan ve başka bir yazının konusu olan olaylar yüzünden ülke 10 yılda uçurumun eşiğinden dönmüştür.
Peki ders alındı mı? Ne gezer.
İşte ikinci kuyuya düşme olayı.
3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde DSP, ANAP ve MHP koalisyon hükümetidir.
Seçimlerde % 10 barajı vardır. Bu baraj, 12 Eylül’ün getirdiği ve ülkede iki parti olmasını isteyen zihniyetin eseridir.
Üç parti de sistemde var olan % 10 barajı yüzünden hak etmedikleri oranda milletvekilliği kazanmışlardı.
ABD nin Irak müdahalesi öncesi bu hükümetten kurtulup güdümlü bir hükümet peşinde olan güçler koalisyonu dağıtır.
HDP çizgisindeki partiler ya da Kürtler Meclise girmesin diyenler bu barajı kaldırmaz ve seçime gidilir.
Seçimlere katılım oranı yüzde 79,13 olarak gerçekleşir.
Yüzde 10'luk ülke barajı nedeniyle geçerli oyların yaklaşık yüzde 45'i Meclise yansıyamaz.
Seçimlere katılan 18 siyasi partiden yalnızca AKP ve CHP yüzde 10'luk ülke barajını aşarak TBMM'de temsil edilmeyi başarır. Böylece 1946'dan sonra ikinci kez TBMM'de yalnızca iki parti temsil edilir.
Şimdi sıkı durun.
Geçerli oyların yüzde 34,3'unu alan AKP, 363 milletvekilliği ile Meclis üyelik sayısının yüzde 66'sını alarak tek başına iktidar olur.
Oyların yüzde 19,38'ini alan CHP ise 178 milletvekilliği ile Meclis üyelik sayısının yüzde 30 unu alarak mecliste temsil edilen tek muhalefet partisi olur. Ayrıca 9 bağımsız aday da TBMM'ye girer.
Koalisyonu oluşturan üç partiye ne mi olur? Üçü de barajın altında kalır. DSP ve ANAP biter. MHP ise başında demoklesin kılıcı gibi % 10 kâbusu ile yaşamını sürdürür ve sonunda AKP ye yamanır.
Üç parti de, 12 Eylül rejiminin kazdığı ama kapatmadıkları kuyuya birlikte düşmüşlerdir.
Bir parti, yüzde 34,3 oyla Meclis üyelik sayısının yüzde 66'sını alırsa,
Hele hele bu partinin insanları onlarca yıldır iktidara aç yaşamışlarsa,
Cumhuriyetin kuruluş değerleriyle uyuşamıyorlarsa,
Demokrasiyi amaç değil, araç olarak görüyorlarsa,
Bugün yaşadığımız noktaya gelmiş olursunuz. Çünkü hak etmedikleri bir güçle iktidara gelirlerse şımarır, ne oldum delisi olurlar. Ve ülke kaosa sürüklenir.
Peki ne yapılmalıdır?
“Zararın neresinden dönülse kârdır” denilerek demokrasiyi hazmetmek, içselleştirmek, benimsemek, uzlaşma kültürünü özümsemek gerekiyor.
Karşı görüşe, karşı tarafa tahammülü öğrenmek gerekiyor.
Devlet sırtından zenginleşmeyi, vurgunu, talanı, zengin olmayı, sermaye transferini bir kenara itip önce ülkemiz, önce halkımız diyebilmek gerekiyor.
06 Haziran 2020
Mahmut TEBERİK