1845'de "Polis Nizamnamesi” ile resmi olarak kurulan, modern anlamda da ilk polis teşkilatımızın başlangıcı kabul edilen,Sultan Abdülmecid’in onayı ile hayata geçen bu polis teşkilatının yönetiminden sorumlu ilk isim ise dönemin Tophane-i Amire Müşiri Mehmet Ali Paşa..
Bu topraklarda huzurun, güvenin teminatı olan bir teşkilattan bahsediyoruz, o halde biraz dertleşelim mi;
Polisimizle halk arasındaki bağ ne durumda, neden bazen kopukluklar yaşıyoruz ve bu bağı nasıl güçlü hale getirebiliriz?
180 yıl uzun bir zaman... Neler neler yaşanmıştır, tarih bunları not etmiştir. Ama bir gerçek yadsınamaz, bu süreçte polisimiz, gece gündüz , sokaklarda güvenle yürümemizi sağlamış, zor zamanlarda yanımızda olmuşlar. Ancak, kabul edelim ki her zaman her şey tozpembe olmamış, zaman zaman halkla polis arasında bir mesafe, bir soğukluk oluşmuş, hâlâ akıllarda soru işareti olan her dönemde yaşanabilen, teşkilatın içindeki yanlış uygulamalarda halkın güvenini zedelemiş....2013’teki Gezi Parkı protestolarını düşünün, iyi niyetle başlayan bir hareket, yer yer yanlış müdahalelerle büyümüş ve polisimizle halk karşı karşıya gelmiştir.
Hepimizde o günlerden kalan bir tat var ağzımızda: Keşke iletişim daha güçlü olsaydı, keşke birbirimizi daha iyi anlasaydık, diye...
Peki, bu kopukluk neden oluyor?
Kimi idareyi, kimi polisi, kimi de vatandaşı suçlar, sorgular, hatta cezayı da verir, ki bence en büyük mesele, karşılıklı anlayış eksikliğidir.
Polisimiz çok zor bir iş yapıyor; uzun saatler, yoğun baskı, sürekli tetikte olma hali… Bunlar kolay şeyler değil. Hem fiziksel hemd e ruhsal güç sahibi olmayı, akıllı ve pratik sonuca odaklanmanız gerekiyor.
Ama öte yandan, halk da polisten şefkat, adalet, güven bekliyor. Bazen bu beklentiler buluşamıyor; mesela, bir protestoda biber gazı ya da cop devreye girince, “Bizi koruması gerekenler neden bize bunu yapıyor?” diye sorarken vatandaş,Polis'de “Biz de burayı kontrol altına almak zorundayız” düşüncesi var.
İki taraf da haklı olabilir, ama sonuçta bir duvar örülüyor aramıza. Oysa polis dediğin, halkın bir parçası olmalı; üniforması, makamı ne olursa olsun, bizim içimizden biri.
Bugün geldiğimiz noktada, bu bağı güçlendirmek için ne yapmalıyız?
Bence ilk adım, iletişim, empati...
Polislerimize daha fazla eğitim verilmeli; sadece teknik değil, halkla nasıl diyalog kurulur, kriz anında nasıl sakin kalınır, bunları da öğrenmeliler.
Empati burada anahtar kelime.
Bir de halk olarak bizlerin polise bakışı önemli. Onları sadece “devletin kolluk gücü” gibi görmek yerine, birer insan, evlat, kardeş olarak görmeliyiz.
Öte yandan, teşkilatın içindeki çalışma koşulları da iyileşmeli. Özlük hakları, bitmeyen mesailer, psikolojik yorgunluk… Bunlar düzelirse, polisimiz de halka daha güler yüzle yaklaşır, eminim.
Bir şey daha var: Şeffaflık.
Eğer halk, polisin adaletten şaşmadığını, yanlış yapanın cezasını çektiğini görürse, güven kendiliğinden gelir. Yanlışlar örtbas edilirse, işte o zaman mesafeler büyür. Hem polisin hem halkın birbirine sarılması lazım; biri eksik kalırsa, bu iş yürümez.
Sözün özü, 180 yıllık bu köklü teşkilat, bizim gururumuz. Ama bu gururu sürdürmek için halkla polis arasındaki o bağı yeniden, daha sağlam bir şekilde kurmamız gerekiyor. Eğitimle, empatiyle, adaletle, sevgiyle… Ancak böyle birleşiriz. Türk Polis Teşkilatı’nın 180. kuruluş yıldönümünde, tüm emniyet mensuplarımızın Polis Günü kutlu olsun...
Suat Umutlu
09 Nisan 2025