12 EYLÜL’ÜN SOPALI OTORİTERLİĞİNE, AKP’NİN MÜTAMAŞERİK DESPOTİKLEŞMESİNE KARŞI ÖZGÜRLÜKÇÜ EŞİTLİKÇİ DEMOKRATİK TOPLUM VE EĞİTİM

Bugün 12 Eylül. Komprador burjuvazinin desteklediği 12 Eylül darbesi bugün kendisini yer hale geldi, otoriter evreden teokratik totaliter despotluğa doğru rejimi ve toplumu zorlamakta.

Bugün 12 Eylül. Komprador burjuvazinin desteklediği 12 Eylül darbesi bugün kendisini yer hale geldi, otoriter evreden teokratik totaliter despotluğa doğru rejimi ve toplumu zorlamakta.

Doğru düzgün işçi öğrenci öğretmen hareketleri hemen her dönem sopa altındaydı, artık TÜSİAD’a, CHP’ye, Habertürk’e, Bilgi Üniversitesine… her gün yeni bir operasyona uyanıyoruz. Geriye kalan burjuva demokrasilerinin kırıntısı bile tehdit altında, demokrasi ile yönetilen uluslar kategorisinden her geçen gün daha başka bir yere savruluyoruz. Kronikleşen enflasyon, emekli ve emeği ile geçinmek zorunda olanlar başta olmak üzere geniş halk kesimlerinin giderek yoksullaşması, eşitsizliklerin artmasının yanında, yönetimin otoriter olanından teokratik/dinci totaliter olanına doğru bir savrulma var. Direnç de var. Türkiye’de her gün derinleşen demokrasi krizine karşı yaşam biçimleri savunusu halinde bir direnç de var. Kamplaşma çok keskinleşiyor.

Yaşanan sorunları betimlemek tanımlamak ilk adımı, çözümün ne olduğu ve stratejisini tanımlamak ikinci adımı, çözümü başarmak üçüncü adımı oluşturuyor.

İlkinden, sorun tanımlamasından başlanırsa, en genel haliyle eşitsizliklerin her geçen gün daha da eşitsiz hale gelmesi, demokratik kazanımların her gün daha da aşınması -otoriter rejimin yarı teokratik yarı totaliter bir aşamaya varması, tümden teokrasiye tümden saltanata doğru zorlanması- iki ana problem. Bu iki ana problemden ikincisi güncel anlamda birincisinin de önüne geçmiş durumda.

Demokratikleşme, özgürlükler sorununa odaklanırsak, “demokratik özgürlükçü toplum” ve “demokrasi dışı yönetim, şehir, devlet, ülke, toplum” nedir? Demokratik olan ve olmayan okul ve eğitim nedir? Tüm bu yaşananların 12 Eylül ile, AKP ile, CHP ile, güncel yaşananlarla ilişkisi nedir?

12 Eylül, eylül ayı, okullar neyin aygıtı? Eşitlik demokrasi çağdaşlaşma mı otoriterleşme faşistleşme, teokratikleşme aygıtı mı?

Bu hafta okullar açıldı. Eylül ayı okulların üniversitelerin açılış ayı. Ticaret ve burjuvazinin ilk döneminde, hele de aydınlanmacılığın her döneminde, rasyonel bilimsel felsefi sanatsal okul umut demekti, okula giden çocuk en büyük toplumsal olanağın sunulduğu çocuktu, okul da akıl bilim teknoloji mevki makam gelecek demekti. Bugün de okulsuz bir toplum tüm bunlardan uzak kalma demek ancak o gelecek vadeden okul da ama o okul değil artık.

Aya içeriğini materyasını veren doğa ve toplum. Doğayı şimdilik bir yana bırakırsak eylül ayı astronomik hareket içinde doğal bir akışın parçası, ama toplumsallıkla iç içe girdiğinde her yaşanan toplumsal ileriye ve geriye doğru hareketle o eylül başka bir toplumsal eylül ayı oluyor. Doğal bir hareket olan ayı toplumsal ay yapan, aya adını veren ve nasıl bir ay olacağını yapan toplum.

Aynı eylül nitelikli eğitim ve okul anlamında çok olumlu bir anlama gelirken, 12 Eylül, Anadolu coğrafyasının en kara günlerinden birine zamanlık yaptı. 1980 yılı 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesi ile, Kenan Evren ve Turgut Özal ile tarihin karanlık sayfalarına kazındı. YÖK ve zorunlu din dersleri, dahası ahlakın da dine bağlanması, antidemokratik anayasa ve siyasi partiler yasası, liyakat düzeninin sopa düzenine dönüşmesi…12 Eylül’ün aydınlanma, özgürlük, demokrasi karşıtı kalıcı eserleri.

Üç devrim ve karşı darbe: 12 Eylül otoriterleşme idi 31 Mart ve AKP teokratik totaliterleşme

12 Eylül, daha öncesinde ve sonrasında bu kötülükler, maalesef en çok da eğitim ve okul üzerinden yapıldı, yapılıyor. AKP hem 12 Eylül’ün istediği, peyda etmekten öte bizzat oluşturduğu bir parti sayılır, ama artık 12 Eylül’ü de aştı. 12 Eylül kapitalist muhafazakar askeri bürokratik baskıda OTORİTER bir rejimdi, AKP otoriter rejimi TEOKRATİK TOTALİTER bir rejime zorluyor.

Osmanlı ve Türkiye aydınlanma tarihinin ve aydınlanma kadar olmasa da yarım yamalak demokrasi tarihinin üç ana kırılma anı ve bunlara karşı üç gerici hadise sayılmaya kalkışılsa bunlar nedir diye sorulsa herhalde a) 1876 I. meşrutiyetin ilanı ve karşıt hamle olarak bunun askıya alınması/ istibdat dönemi, b) II. meşrutiyet /Hürriyet Devrimi ve buna karşı 31 Mart ayaklanması, c) Pozitivist cumhuriyet oluşumu ve buna karşı 1945 ile başlayan ve 12 Eylül darbesi ile tepe yapan, AKP’yi doğuran dönem sayılır. Mithat Paşa, Ziya Paşa, Niyazi ve Enver Paşa bir yanda, parti olarak İttihat ve Terakki ile CHP çizgisindekiler pozitivist ve jakoben yanda yer alırken İttihad-ı Muhammed’i/ Derviş Vahdeti, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, DP, AP, MSP, MHP, ANAP, AKP çizgisindekiler örfi dini yanda yer almıştır. Türkiye’de kısa ivmeler dışında anarşist ve sosyalist sol ise pek yer bulamamıştır.

Bugünlerde yaşadıklarımız, CHP’ye yapılanlar, tarihi bir gönderme yapılırsa I. ve II. meşrutiyetin, 31 Mart vakasının, hanedanlık-cumhuriyet hesaplaşmasının güncel versiyonu sayılır.

Süreç sadece Türkiye’ye özgü de değil maalesef.

Rönesans ve reformasyon ile başlayan ve 1920’lere kadar yükselerek ilerleyen bilim, yöntem, endüstri, teknoloji çağları ile iç içe geçmiş aydınlanma ve sekülerleşme süreci; son yüzyıldır dincileşme, muhafazakarlaşma halinde tersine döndürülmüştür.

MÜTAMAŞERİK totaliterleşme: Sağ islamcı partiler çok partili rejime karşılar, şeriatçı saltanatçı despotikler

1908 Hürriyet Devrimi’nin sağladığı hürriyetler altında kurulan İttihad-ı Muhammed’i Fırkası (Muhammed Birliği Partisi) en İslamcı popülist parti sayılır, kendisi hürriyet şartlarından yararlanarak parti olarak kurulmuştur ancak resmi kuruluşundan daha bir hafta sonra (5 Nisan 1909 kuruluşu, 13 Nisan 1909 31 Mart vakası) meşrutiyete/ çok partili parlamenter sisteme karşı ayaklanmıştır.

Despotizm; keyfiliğe dayalı rejim biçimlerinin ortak adıdır. Olağanüstü haller de despotiktir, padişahın keyfiyetine bağlı fermanlar da. Osmanlı despotik bir hanedanlık rejimidir.

AKP rejimi içindeki blokları ile birlikte MÜTAŞERİK/ müteahhit taşeron tarikat şeriatçı şerikliğine dayalı OTORİTER’likten başlayıp MÜTAMAŞERİK müteahhit taşeron tarikat mahkeme mafya şeriatçı şerikliğine dayalı DESPOTLUKA -teokratik totaliterliğe- varan bir rejim tipini oluşturuyor. Ana düşmanı aydınlanma ve demokrasi.

CHP’nin ve 27 Mayıs’ın jakoben despotluğu, ‘sopalı’ okul ve toplum değil demokratik eğitim ve toplum

1908 Hürriyet Devrimi sonrası İttihat ve Terakki ulusal devrimci bir parti olarak taşıyıcı olmuştur, çok partili döneme geçişi de yaptıkları Hürriyet Devrimi ile sağlamıştır. Ancak aradan birkaç yıl geçmeden 1912 seçimleri Hürriyet ve İtilaf Fırkası başta olmak üzere muhalefete karşı “sopalı seçim” olmuştur.

Cumhuriyet dönemi de bir yandan seçimlere ve çok partili rejime kapı aralamakla beraber her defasında muhalefeti kendi tanımladığı belli bir çizgide tutmak istemiş, CHP’nin tanımladığı sınırları zorlayanları kapatmıştır.

CHP, bugün AKP despotluğuna uğramakta ve buna karşı direnç oluşturmaya çalışmaktadır. Yaşam biçimleri anlamında da olsa toplum da geriye kalan özgürlüklerini de kaybetmemek için CHP’ye ciddi bir destek vermektedir. Ancak bu durum CHP’nin kendi içinde demokratik bir parti olduğunu ve demokrasiyi savunduğunu garanti etmemektedir. CHP de Gürsel Tekin örneğinde, Aydın belediye başkanı örneğinde, İzmir belediye başkanı örneğinde, hatta İmamoğlu örneğinde çok açıkça ortaya çıktığı gibi müteahhit taşeron partisi olmaktan, kapitalizmi savunmaktan çok uzak değildir. Mansur örneği başta olmak üzere otoriter muhafazakar bir yanı da barındırmaktadır.

Muhalefet partileri ve CHP ne kadar demokrasiden yanalar, bunun somut bir göstergesi demokratik bir eğitim ve toplum programı ortaya koymaları olacaktır.

CHP geçen hafta geniş katılımlı bir program çalıştayı yaptı. Bilimsel ve karma eğitim konusunda kafaları çok karışık değil ancak  demokratik özgürlükçü çoğulcu eğitim ve toplum konusunda eski otoriter alışkanlıklarının çok ötesine varılabilmiş mi, bu da büyük bir soru.

Demokratik eğitim, okul ve toplum nedir, bugün köşenin sınırlarını zorladık, gelecek haftalarda devam ederiz. Şu kadarının altını çizelim: Türkiye’de ideolojik totaliter teokratik savrulmalara, temel hak ve özgürlüklerin örselenmesine, din teokrasi dayatmalarına karşı çözüm yolu demokratik özgürlükçü çoğulcu eğitim ve toplumdan geçmektedir, bunu destekleyen refah ve eşitliklerden geçmektedir.

Demokratik özgürlükçü okulun en asgarisi temel hak, eşitlik ve özgürlüklerin ana ölçüt olduğu, partilerin de okulların ve eğitimin de demokratik olmadığı bir yerde demokratik toplum oluşması olanağı yoktur. Çözüm demokratik eğitim ve toplumdan geçmektedir, temel hak hürriyetler, özgürlükçülük, eşitlikçilik bu sürecin ayrılmaz parçalarını oluşturmaktadır. Demokratik okul; öğrencisi, öğretmeni, çalışanı, okul bileşenlerinin kurulları, kararları, programları, dersleri, süreçleri özgür iradeleriyle belirlediği okuldur.

Bilimsel, laik ve karma okul demek toplamın bazı ilkeleri. CHP de dahil herkes nasıl bir eğitim istediğine, yeni nesillerin ve ülkenin geleceğinin özgürlükçü eşitlikçi katılımcı çoğulcu demokratik bir eğitim ve toplumdan geçip geçmediğine, buna dair modellerine karar vermek durumundadır, bunları oluşturmak durumundadır.

 


Adnan Gümüş

12.09.2025 13:24:00

YAZARLAR


ADANA’DA SU ÜRÜNLERİ AV SEZONU AÇILDI

SEYHAN BELEDİYESİ'NDEN ÜCRETSİZ EKPSS KURSU DESTEĞİ

“ESNAFIMIZIN YÜKÜNÜ HAFİFLETECEK DÜZENLEMELER VE BEKLİYORUZ”

Aydın SİHAY YAzdı / GÜMÜŞAT SATRANÇ TURNUVASI

İfral TURGUT yazdı/ BAY KEMAL…NE ÇOK YANILTTIN BİZİ.

MÜZE SAYISI 336, ESER SAYISI 3 M İLYON 995 BİN

“SAĞLIKLI BİR CİLT İÇİN ÖNCE BAĞIRSAKLARINIZI İYİLEŞTİRİN”

YÜREĞİR’DE CAN DOSTLARA YENİ ARAÇ

AOSB VE MİLLÎ EĞİTİM’DEN NİTELİKLİ İŞ GÜCÜ PROTOKOLÜ

ÇÜ DİŞ HEKİMLİĞİNDE 99 MEZUN

KIRSALDA KADININ GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ

"DESTEKLER REVİZE EDİLSİN"

ADANA’DA “BENİM GÜZEL TÜRKİYEM” FOTOĞRAF SERGİSİ

ÇİFTÇİLERE DESTEKLEME ÖDEMESİ YAPILACAK

ADANA GELENEKSEL TESBİH VE DOĞAL TAŞLAR FUARI

SEYHAN BARAJ GÖLÜ

CHP’Lİ 3 VEKİLDEN VALİ’YE ZİYARET