Her 5 Ocak'ta Eski İstasyon Meydanı ya da yeni adıyla Uğur Mumcu Meydanında kurtuluş törenleri yapılır. Çoğu kez televizyonda çeşitli illerin kurtuluş törenleri gösterilirken tahta silahlar ve kılıçlar temsili düşman askerlerini kovan Türk askerleri senaryosunun acemi tiyatrocular gibi sahnelenmeye çalışıldığına tanık olmaktayız. Geçmiş yılların birinde Adana'nın kurtuluş törenlerini izlemeye gitmiştim. Gazilerin geçit törenine tanık oldum. İçlerinde bir gaziye gözüm takıldı. İnanılmaz derecede ciddi ve vakur adımlarla yürüyordu. O yaşına rağmen büyük bir enerji içerisinde kollarını sert bir biçimde tutuyor, asker adımlarında yere sağlam basıyordu. Yüz hatlarından hissettiği gurur adeta okunuyordu. O belki de Pozantı cephesinde savaşmıştı, belki Belemedik'deki sağlık merkezinde görev yapmıştı, Karaisalı'da baskınlara da katılmış olması olasıydı. Her nerede olursa olsun kurtuluş gününün anlamını tüm benliği ile hissettiği o kadar açıktı ki. Bu dedenin görüntüsü bana Adana ve Kurtuluş mücadelesi hakkında ne kadar az şey bildiğimi hatırlattı. Bunun üzerine bir süre okumalar yaptım. Bunların hepsini aktarmak tabi ki mümkün değil ancak en azından bir kısmını paylaşmak istedim.
Adana dolaylarının askeri açıdan boşaltılmasına dair hükümetin 23 Kasım 1918'de aldığı karar Adana'nın işgal edileceğinin en büyük belirtisiydi. Bu karara duyulan tepkiyi Adanalılar Başbakanlığa, Meclise ve İçişleri Bakanlığına yazdıkları dilekçe ile ilettiler. Dilekçenin kaleme alınması Tevfik Kadri Ramazanoğlu'nun Tepebağ’daki büyük evinde gerçekleşmişti. Bu toplantıya şehrin ileri gelenleri, bilginleri, üniversite mezunları, çiftçiler, tüccarlar ve esnaf temsilcileri katılmıştı. Adana halkı adına dilekçeye Milletvekili Suphi Paşa, Belediye başkanı kadri Ramazanoğlu, Müftü Mehmet Tahir, ve Hüseyin Ramazanoğlu imzaladılar. Ancak tepkilere hükümet aldırmadı, zaten aldıracak gücü de yoktu. 18 Aralık 1918'de Fransız General Hamlin törenle Adana'ya girdi. Öğle yemeğini Vali Nazım Bey'le yerken akşam da onuruna ziyafette bulunuldu. Adana'ya gelen Fransız askerleri Doğu Lejyonuna bağlı Ermenilerden oluşmaktaydı. Fransızlar Genel Valiliğe Albay Bremon'u atadılar. Artık tüm yönetim kademeleri Fransızların elindeydi ve halk sorunlarını bunlara aktarırken Fransız destekli Ermeniler de saldırılarını artırmaktaydı. Tüm bunlar olmadan İstanbul'daki Çukurovalılar 20 Kasım 1918'de Klikya Müdafai Hukuk Cemiyetini kurmuşlardı. Başkan olarak Senato Reisi Rifat Menemencioğlu, üyeliklere eski Dışişleri Bakanı Nabi Menemencioğlu, eski Bayındırlık Bakanı Ali Münif Yeğenağa, Halep Milletvekili Ali Cenani, büyükelçilerden Rüstem Bey seçildi. Klikya cemiyeti mücadelesinde Bremon'u hedef alarak başladı. Bremon da buna karşılık Adana'da Türk bayrağının asılmasını yasakladı. Bu yasağa rağmen Adana Erkek Lisesi, (Şimdiki Eski Vilayetteki Kız Lisesi) binasında Türk bayrağı dalgalanıyordu. Bremon Vali Nazım beye baskı yapınca vali lise müdürü Niyazi Ramazanoğlu'nu çağırdı, Niyazi bey valiye Lisenin resmi bir devlet dairesi olmadığını kutsal bir kültür yuvası olduğunu söyledi. Ancak sonuç olarak Milli Eğitim müdürü Fuat bey ile beraber işten el çektirildi.
Fransa'nın Suriye komiseri Piko'nun Adana'ya 18 Mart 1919 tarihli gezisi de ilginçtir. Bu tip törenlerde Fransız bayrağının asılması zorunluydu, asmayanlara ağır para cezası uygulanıyordu. Dükkanlarının kapatılacağı tehdidinde bulunuluyordu. Esnaf ilginç bir yol bulmuş ve Piko'nun ziyaretinde Fransız bayrağının mavi rengini kıvırıp bükerek, Türk bayrağının rengi olan kırmızı ve beyazı ön plana çıkarmıştı.
Halka korku vermek amacıyla ev aramalarında silah bulunması halinde idam cezası uygulanacağı söylendi. Tanınmış birinin cezalandırılmasının daha etkili olacağı planlandı, bunun için kurban Tevfik Kadri Ramazanoğlu seçilmişti, Çünkü Tevfik Kadri evini işgale karşı çıkanların toplantısında kullandırmıştı. Bu nedenle evini iki kere aradılar, Birinci aramada çamaşır sandığına kendilerinin yerleştirdiği kurşunu ikinci aramada bularak tutukladılar. 2 Mayıs 1919'da ise Halkın gözü önünde Tevfik Kadri Köprübaşında Çarmıha gerildi. Çıplak sırtını mosmor oluncaya kadar ucu telli bir kırbaçla 20 kez kırbaçladılar.
Fransız Vali Bremon savaş sonrası anılarında kendi yaptırdığı bu olayla ilgisinin olmadığını iddia eder. Bremon anılarında İngiliz harp divanının buna karar verdiğini yazar. Halk Bremon'a güvenmiyordu. Bremon geldiği andan itibaren herkese eşit muamele yapılacağını bunun güvencesinin kendisi olduğunu söylüyordu. Oysa Bremon'un göz yumması sonucu Ermeniler kiliseleri ve evlerini silah depoları haline getirmişti.
Bremon Ermeni çetecilere Fransız üniforması giydirmişti bu halk içinde büyük tepkiye yol açtı. Kendisine giden heyete bunların Fransız askerleri olduğunu anlattı. Ermeni Çetecilerin Askeri depoya yaptığı saldırıda Yüzbaşı Osman Bey'i şehit etmeleri ve Bremon'un Yüzbaşı Osman'ı Türk Askerleri öldürdü diyerek olayı örtbas etmesi bardağı taşıran damlalar olmuştu.
Temmuz 1919 'da Doğu Orduları Başkomutanı General Guro'nun Adana’yı ziyaretinde şehir Fransız, Ermeni ve Yunan bayrakları ile süslenmişti. Bu kez Türkler evlerine çekilerek ve sokakları terk ederek sessiz bir protestoya giriştiler. Türk mahallelerinden geçerken her tarafın kapalı olduğunu gören generalin bu semtlerde kimseler oturmuyor mu sorusuna Bremon'un Generalim bu semtlerde Türkler otururlar, Hıristiyanlara oranla vahşi olduklarından sokağa çıkmıyorlar yanıtı verir. Protestolar bununla bitmez Generalin Erkek Lisesini ziyaretinde öğrenciler bütün zorlamalara rağmen alkışlamazlar ve Fransız milli marşını söylemezler. Belediyeye gelişinde Fransız bayrağını astırmamakta ısrar eden Tevfik Kadri sonradan görevden alınır.
Türklerin hakkını koruyacak olan Vali Nazım Bey çok pasif Fransız güdümüne girmiş bir insandır. İstanbul’da kurulan Klikyalılar cemiyetinin katkılarıyla Adana'ya Celal bey vali olarak atanır. Celal bey kültürlü ve aydın bir insandır. Almanya'da yükseköğrenim yapmış, Erzurum, Edirne valilikleri, İçişleri, Tarım bakanlığı, Halep ve Konya valiliğinde bulunmuştu. Celal Beyin tayin edilmesi Adana'da sevinçle karşılanır. Bremon'un tüm engelleme çalışmalarına rağmen Celal Bey Adana’ya gelir ve tayin fermanı adet olmak üzere Ulucami'de okunur. Bu sırada 20 kurban kesilir. Bremon anılarında Celal Bey'in Bonn'da eğitim almış tam bir Fransız düşmanı olduğunu ve Adana'ya gelir gelmez eski milletvekili Suphi Paşa'nın Kemalist partisine katıldığını söyler. Celal Bey halkın beklentilerini karşılarcasına göreve gelir gelmez, hükümet konağına gider ve Fransız bayrağını indirtir. Bu isteğinde ısrarcı olur, bunun üzerine Bremon yalnızca Pazar günleri Fransız bayrağını asmayı kabul eder. Celal bey buna da razı olmaz. Pazar günleri vilayet makamına gidip görevde bulunmaz (Hafta tatili Cuma olduğundan Pazar mesai günüydü).
Fransızların işgali genç aydınları da harekete geçirir. Eczacı Basri Arsoy, ve Dr. Ali Hikmet Coral önderliğinde bir grup gizli örgüt kurarak Suphi Paşa'nın Fabrikasına giderek ondan destek ister. Suphi Paşa da onlara her türlü destekte bulunacağını söyler. Bayındırlık Başmühendisi Hilmi Emiroğlu aracılığı ile bulunan Telgrafçı Hasan efendi yardımı ile gizli görüşmeler tüm sansüre rağmen yapılabiliyordu. Telgrafçı Hasan Efendi bu tehlikeli görevi kendisi istemiştir. Basri Arsoy anılarında, bu durumdan önce şüphelendiğini, bir tertip olabileceğini düşündüğünü yazar, ancak Hilmi Beyin olumlu sözleri ile denemeye karar verirler. Telgrafçı Hasan (Cırıllıoğlu) babası ile küçük yaşta Medine'de bulunmuştu ve çok iyi Arapça konuşuyordu. Kendisini Arap olarak göstererek şüphe uyandırmıyordu. Bunun yanında Fasih İncirlioğlu, Turhan Cemal Beriker, Ferit Celal Güven, Mühendis Ziya Akverdi, Kemal Akverdi, Naci Akverdi, Feyzi Dural, Nazmi Talay, Hasan Ataş, Tarsus'lu Necmettin Eliyeşil, Şadi Eliyeşil, Muvaffak Uygur, Semih Uygur gibi gençler olaylar hakkında bilgi topluyor bunlar derleniyor ve eylemler planlanıyordu.
Telgrafçı Hasan General Guro'nun Adana'ya gelişini telgrafla Konya'ya bildirmişti. Bir gün sonra gelen Babalık adlı gazetede generalin gelişi protesto ediliyordu. Gazeteyi gören Fransızlar Adana'da bir telsiz bulunduğunu veya Helyosta ile görüşüldüğünü düşünerek geceleri lamba yakılmasını yasakladılar, evlerin damlarında bulunan tahtaları, asmaları yıktırdılar. Bu haberi vereni bulana bin İngiliz lirası mükafatta bulundular. Bu gençlerin kurduğu gizli örgüt yeni Vali Celal Beyle de Suphi Paşa aracılığı ile iletişim kurar. Fransızlar devlet kademesindeki görevlileri de içine alan bu gizli örgütü bilmelerine rağmen bir türlü ortaya çıkaramadılar. Yazışmalarda kağıdı suya ıslayarak bir cam üzerine koyuyorlar, üstüne ikinci bir kuru kağıt ekleyerek kurşun kalemle istenen mesaj yazılıyordu. Yaş kağıt kuruduktan sonra ıslanmadıkça yazı görünmüyordu.
Fransızlar son olarak bir oyunla Suphi Paşa'ya Klikya Genel Valiliğini teklif ettiler ve bu mevkinin oğluna da geçeceğini söylediler. Bu plan da başarısızlıkla sonuçlandı. Fransızlar şüphelendikleri bazı gençleri Arvat adasına sürgüne gönderdiler, Bunlar Arasında Eczacı Basri Arsoy, Kemal Kusun, Fahri Uğurlu, Kara Hüseyin Zade Mustafa, Enis Zade Ahmet, Eski nüfus Müdürlerinden Mustafa, İl Hukuk müdürü Cemal, Yargıç Mahmut Nedim, mahkeme üyesi Mustafa vardı. İlginç olan bir şey de Türkiye'deki ikinci Türk eczanesini açan Basri Arsoy, anılarını 1935-1939 yılları arasında Halkevleri başkanı iken derletmiş ve ondan sonraki başkan Nevzat Güven tarafından daktilo ettirilmişti. Demokrat Parti zamanında Halkevlerinin hazineye aktarılması sonucunda bu evraklar bakkallara kesekağıdı yapılmak üzere satılmış ve büyük bir rastlantı sonucu Basri Arsoy, Dr.Bahri Erkam ile müfreze komutanı İbo Osman Ağaya ait dosyalar Yeni Adana Gazetesi yazarı Gani Girici'nin eline geçerek kaybolmaktan kurtulmuştur. Son anda kurtarılan Bahri Erkam'ın notlarından şehirdeki gizli teşkilat ile milli kuvvetler arasındaki haberleşmenin, desteklerin şu şekilde geliştiğini anlıyoruz. Ayakkabı, sigara, kinin (Sulfato) vb maddeler Vehbi Necip Savaşan'ın mandırasından Hadırlı'ya yollanır ve oradan ahretlik Lakaplı Adanalı Mustafa bunları Milli Kuvvetlere ulaştırırdı. Bu işi bir çok kez Hadırlı'da sarraf Hasan Efendide yapmıştı. Kinini Dr. Bahri ve Dr.Baki Bilgili beraber alır, bağış paralarını ise kimliklerini bildirmeyen kişiler Dr. Baki'ye teslim edilmek üzere Rifat Gülek eczanesine bırakırlardı. 1920 Temmuzunda Dr.Bahri'nin Adana'dan kaçmak zorunda kalması ile Gizli Servis İşlerini Hilmi Emiroğlu yürütmeye başlar.
1919 Yazında Adana gecelerinde bir mahalleden diğerine geçmek tehlikeli olmuştu. Ermeni mahallelerinde olaylar artmıştı. Durumu bilmeden sokağa çıkanlar, o dönemde Ermenilerin oturduğu şimdiki Döşeme mahallesi yolunda arabaları durduruluyor, eli kolu bağlanan yolcu bir kuyuya ya da göle götürülerek öldürülüyordu. Aynı şekilde o bölgede bulunan bahçelerden meyve toplayan veya bağından üzüm almaya gidenlerin sonu da aynı oluyordu. 1920 yılı ise artık olayların katliam boyutuna yaklaştığı yıl olmuştu. Yalnızca Haziran ayında olan olaylardan bir kaç örnek vermek gerekirse; 3 Haziranda Kürkçüler köyünden Adana'ya gelen Gök Alioğlu , duran Ali ile 5 adamı öldürüldü, 7 Haziran Ermenilerin İncirlik Köyünde Türklere işkence yapılmasına Fransız Lejyonu göz yumdu. Ermeni Karakol komutanı, Ermenilerden bir kaçının milli kuvvetlerce öldürüldüğünü söyleyerek kadınların ve erkeklerin hepsini hapsetti. Adanalı köy ağaları işlerinde çalışan bu köylüleri kurtarmak için Vali Abdurahman Paksoy'a başvurdular buradan bir sonuç çıkmadı. İran Konsolosu Asaf Han'ın aracılığı ile köy halkı Mutlu Köyündeki Madama çiftliğine yerleştirilerek olay kapatıldı. Aynı gün 4 çoban öldürüldü ve 1500 koyun Ermeni çetecilerce çalındı. 10 ve 11 Haziranda Kocavezir, Tepebağın güney kesiminde oturan pek çok kişi öldürülürken, Hacıbayramda 64 kişi kamalanarak öldürüldü. Akşam üzeri de Ermeniler, Kahyaoğlu çiftliğinde (Şehitlikte) 27 erkek 12 kadın ve 3 çocuğu katletmişler 4 kişi ise öldükleri sanıldığından kurtulmuştu. Bu katliamdan korkan Dikili ve Sarıhamzalı köyleri bütünüyle Şambayatı köyüne göçmüşlerdir. 15 Haziran'da Dedepınarı ve Camili Köyü baskınlarında ölenlerin sayısı 150 idi.
Adana yazları sıcak ve bunaltıcıdır, bir de sokağa çıkma yasağının olduğunu düşünün. 5 Temmuz 1920 Fransızların bu yasağı uygulamaya koyduğu tarihtir. Şehrin batı kesiminde oturan Türkler buralardaki Ermeni katliamları sonucu iç bölgelere taşınmaya başladılar. Şehirde işlenen cinayetlerin Şişmanyan adında bir komitacı tarafından düzenlendiği biliniyordu. Bu zat kendini Ermeni devleti Kuvvetleri genel komutanı olarak tanıtıyordu. Kendine bağlı polis ve jandarma örgütü oluşturmuştu. Yakalattığı kişileri, Ermeni Kilisesine (Merkez Bankasının Bulunduğu yere) götürerek öldürtüyordu. Tahtalı Camii İmamı, ile oğlu bu kilisede öldürülmüştü. Türklerin evleri işgal edilmiş, karşılığında kira ödeneceği söylenmiş fakat ödenmemiştir. Zeki Ener'in Tepebağdaki evi Ermeni okulu haline getirilmiştir. Kontrat için Fransızlarca Hükümete çağrılan Zeki Ener'e kiracı sıfatıyla Şişmanyan 'Lütfen Kiliseye geliniz, parayı orada vereceğiz' demiştir. Durumu bilen Zeki Ener gitmemiştir. Adana'nın kurtuluşundan sonra da uzunca süre bu kilisenin duvarları kan içinde kalmıştır.
Her savaş gibi bu savaşın da bir sonu vardı. Geriye kalanlar acı ve gözyaşı oldu. Zoraki konuklar evlerine döndüler. Yıllardır beraber yaşadıkları insanları dışlamak için ayaklanan eski yerliler konuk oldular. Ferda Gazetesinin 20 Kasım 1921 tarihli sayısında Adana’yı terk eden Ermeni sayısı 49 bin olarak verilmekteydi. Sebahattin Selek ise Anadolu İhtilali adlı eserinde 120 bini aşkın Ermeni'nin Suriye'ye 30 bin kadarının Kıbrıs ve İstanbul'a gittiğini yazmaktadır. 1 Aralık 1921'de Hükümet konağındaki Fransız Bayrağı yerine Türk bayrağı çekilirken, Vali Vekili Abdurahman Bağdatlı, Hafız Mahmut, Savcı Zihni Hoca, Belediye Reisi Şeyh Galip oğlu Kemal Adana Postası Gazetesi sahibi Giritli İlhami Fransızlarla beraber Adana’yı terk ederken ihanetlerinin bedelini ülkelerinden ayrılmakla ödüyorlardı. Yine ihanet içinde olan 150'likler listesine giren Ferda gazetesi sahibi Ali İlmi Türk birliklerinin Adana'ya girdiği gün inanılmaz bir değişimle bir gecede Kemalist olmuş, Ertesi gün iki kardeşini de alarak İskenderun’a kaçmıştır.
20 Aralık 1921 Salı günü Kolordu Caddesi (bugünkü İnönü Caddesi insan seliydi). Halk saat 12 civarı Giritli Mahallesi (Şimdiki Atatürk Parkına) akına başladı. Daha sonra Türk Birliklerinin Şakirpaşa'ya geldiği haberi ulaşmıştı. Askerler büyük coşku ile karşılandı, kalabalık bugünkü İstiklal Ortaokulunun olduğu Frakleyn Buyyon'un konutuna yöneldi. Burada Törenler düzenlendi. 20 Aralık'ta Adana şehri teslim alınsa da şehrin Fransızlarca tamamen terkini baz alarak 5 Ocak Adana'nın kurtuluş tarihi olarak kabul edilmiştir.
Bu savaşın anlamı bir taraf için özgürlüktü, emperyalizme karşı çıkmaktı diğer taraf için ise söylenebilecek sözleri Fransız Generali Düfyö Şimdiki Motor Sanat Enstitüsünün batısına düşen Fransız askerlerinin gömüldüğü mezarlığı ziyaretinde söyledi. General Düfyö’nün dilinden buraya çelenk koyarken ' Ey Fransız askerleri, sizlerin kanlarınızı boşuna akıttık' sözcükleri dökülüyordu.
İsmail Güneş
5 Ocak 2008