Dünya yeni bir sürece doğru hızla yol alıyor. Biyoteknoloji ve bilişim teknolojisindeki gelişmeler yeni ufuklar açarken yeni sıkıntı ve sancıları da beraberinde getiriyor.
Benim ülkemde ise birileri Cumhuriyetle hesaplaşma derdinde. Her fırsatta Osmanlı öne çıkarılıyor, Cumhuriyet küçümseniyor. Oysa birinci dünya savaşı ile birlikte krallıklar ve padişahlıklar çağı bitti, sona erdi.
Kapanmış bir defteri yeniden açmanın çabası içindeler. Bunlar bu çabalarında ısrar ederlerken dünyada açılan yeni defterlerden haberimiz bile olmayacak.
Bakın saçmalıklara:
"Mustafa Kemal'in hilafeti yıkmak üzere İngiltere ile anlaşması sonucu Anadolu Yunan işgaline uğramıştı!"
"Keşke Yunan galip gelseydi, ne hilafet yıkılırdı ne şeriat kaldırılırdı!"
"Şeriat gelsin de isterse Türkiye batsın, ben razıyım!"
İstiklal marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’a “pezevenk, serserinin teki!" diyor.
Karl Marx'ın bir cinnî olduğunu ve Das Kapital'i cinlere yazdırdığını söylüyor.
Stalin'in II. Dünya Savaşında kumlara Ayet el-Kürsi okutup Alman ordusunun üzerine serptirdiğini üfürüyor.
Bir arkadaşına, “Atatürk'ün ruhunu çağırtıp onunla konuştuğu” yalanını atıyor.
Shakespeare'in gerçekte İngiliz olmadığını, "Şeyh Pir" adında gizli bir Müslüman olduğunu iddia ediyor.
Selahaddin Eyyubi için “hayvan oğlu hayvan” ve “şerefsiz” diyor.
Bu zat, 1962 yılında Asya Turizm şirketi ile binlerce kişiyi deniz yoluyla hacca götürmüş. Yolda 80 kişiden fazla hacı adayı ölmüş. Sağ kalanları da, Hicaz'da, paralarını vermeden bırakıp kaçmış. Bu olay, mağdurların Taraf dergisinde "İtlerden bir it" diyerek yaptıkları açıklamayla kamuoyuna duyurulmuş.
12 Eylül Darbesi ile Almanya'ya kaçtı. Almanya'da Müslümanlardan topladığı para ile sucuk fabrikası sahibi oldu. Türk işçilere lebiderya arsa diye İstanbul'da denize kilometrelerce uzak arsalar sattı. "Türkiye'ye dönemeyeceğim, dönersem hapse girerim," diyerek gurbetçilerden 50 bin Alman markı topladı.
1991 yılında çıkarılan "Terör Kanunu" ile Türk Ceza Kanunu'ndan 163. madde çıkarılınca Türkiye'ye döndü.
5 Mayıs 2019'da 86 yaşında öldü. Cenazesine hükümet üst düzeyde katılım sağladı.
Öldüğünde devletin zirvesinde, Cumhurbaşkanlığı baş danışmanlığı görevini sürdürüyordu.
Bu kişi Kadir Mısıroğlu.
Bu zat, yarım yüz yıldır belli kesimler üzerinde o kadar etkili olmuş ki, kendisinden feyz alanlar;
'Lozan'ı kimse bize zafer diye yutturamaz, Lozan hezimettir'. "Meis'i İtalyanlara vermişiz, onlar da Yunanistan'a vermiş. Lozan’ı büyük bir başarı öyküsü diye bize anlatmaya çalıştılar” diyorlar.
Oysa suçladıkları insanlar ulusal kurtuluş savaşını sürdürürken, o dönemde kendi zihniyetindekiler Kuvvacılara karşı yapılan Adapazarı’nda Anzavur, Yozgat’ta Çapanoğlu, Konya’da Delibaş isyanlarını destekliyor, Mustafa Kemal ve arkadaşları için “katli vaciptir” diye fetva veriyorlardı.
İlber Ortaylı, Halil İnalcık, vb. dünya çapında tarihçiler dururken, hiç sorgulamadan şeriat özlemcisi bu zattan beslenenlerin düştüğü acıklı durum, cehaletin, yani bilgi yoksunluğunun bir faturasıdır ülkemize.
Bulanık ve kirli sulardan beslenip bağırsakları parazit dolmuş, tarihini bilmeyenlerin yönettiği bir ülkede yaşayıp kahrolmanı faturası da bize düşüyor.
Biz artık önümüze bakmalıyız, diyorum demesine ama, dünya Mersin’e biz tersine gidiyoruz.
Mahmut TEBERİK
Endüstri Mühendisi