İfral TURGUT

Tarih: 04.02.2025 23:22

ADAY

Facebook Twitter Linked-in

Sayın Ekrem İmamoğlu, Sayın Mansur Yavaş, 

Tarih önünüze ülkeniz için yapabileceğiniz büyük bir şans ama bu şansı kullanabilmeniz için de büyük bir görev getirdi. Yakın geçmişi ve geldiğiniz yerle, geliş şeklinizi aklınızdan hiç çıkarmayın.

Her ne kadar Büyük Kurtarıcının,” Mevzubahis olan vatansa, gerisi teferruattır,” sözü Devlet Bahçeli ve Kürşat Zorlu’nun ağzında anlamını yitirmiş, değerini kaybetmiş ve sıradanlaşmış ise de, mevzubahis olan gerçekten vatan. Bu vatan, bugün size muhtaç ama asla mecbur değil.

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı makamına layık en son iki kişi siz değilsiniz. Sık sık söylediğiniz “güç zehirlenmesinin” etkisinde aranızdaki gizli zannettiğiniz çekişmeyle birbirinizi didikleyip duruyorsunuz. Millet sizden bir araya gelmenizi ve el ele tutuşmanızı bekliyor.

Çağlayan Adliyesi çıkışında birkaç dakika el ele tutuşmanız bile, millete bir ümit oldu, bir coşku yarattı. Sayın Yavaş, o gün Çağlayan’a içinizden gelerek ve gerçek anlamda meslektaşınıza destek olmak için gelmediğinizi biliyoruz. Genel Başkanın, “Gitseniz iyi olur,” talimatı olmasa, belki de gitmeyecektiniz. Tıpkı daha önce yaptığınız gibi.

Halk erken seçim diye yırtınıyor. Siz “Ben adayın tespitini erken buluyorum. Gün ola harman ola,” diyorsunuz. Bunu kim olarak söylüyorsunuz? Üyesi olduğunuz ve sizi oraya getiren partiniz bir yöntem belirlemiş ve uygulayacak. Siz ise hala kendinize uygun şartların oluşmasını bekliyorsunuz.

Evet mevzubahis olan vatan ve o vatan inim inim inleyerek elimizden kayıp gidiyor. Yaşınız Kıbrıs Çıkarmasını hatırlamaya yeter sanırım. 20 Temmuz 1974 sabahı televizyonu açtığımda Süleyman Demirel konuşuyordu. Diyordu ki, “Şu andan itibaren Türkiye’de muhalefet bitmiştir. Bundan sonra bütün gücümüzle, devletimizin yanındayız.”  Dört partimizin liderleri Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Alpaslan Türkeş ve Necmettin Erbakan’dı. Hepsi aynı şeyi söyledi. Halbuki daha düne kadar birbirleriyle acımasızca mücadele ediyorlardı. Ama onlar her şeyden önce devlet adamlarıydı.

Kuvayı Milliye’nin bir merkezi ve lideri yoktu. Her vilayet kendi teşkilatını kuruyordu. Sonra da bütün güçleriyle düşmana karşı savaşıyorlardı. Mevki, makam, rütbe kimsenin umurunda değildi. Çünkü mevzubahis olan vatandı.

Siz ne yapıyorsunuz, Allah aşkına? Ekrem Bey’in zaten beyni dilinde. Anlayana adaylığını kırk kere açıkladı. Mansur Bey faaliyetlerini yer altından yürütüyor. Özgür Bey ise sorumluluğu kayıtlı parti üyelerine attı, “Adayımızı üyelerimiz özgür iradesiyle belirleyecek,” diyor ama anladığım kadarıyla inisiyatif almak ve “Gelin şu işi konuşalım,” demiyor.   

Karşınızda o makamı bırakmamak için her şeyi göze alabilecek bir adam var. Yumuşama bitti ve sertleşmenin nerede biteceğini bilen yok. Gerçek anlamda bir şeyler yapılmazsa iki aday da seçime giremeyebilir. Hatta girememeleri, girmelerinden çok daha büyük ihtimal. Türkiye bir temerküz kampına dönüşüyor. “Gözünün üstünde kaşın var,” tutuklamaları hız kazanacak. Biz de hala, ”Tutuklamaya ne gerek vardı, çağırsalar ifade vermeye giderdi,” bilgiçliğine devam ediyoruz.

Cevabını bilemediğim birkaç sorum var:

 

UNUTMAYALIM, MEVZUBAHİS OLAN VATAN VE İKİNİZE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —