Bir yerde okumuştum, “okuyunuz yalnızca okuyunuz, yalanlamak/ reddetmek için değil, İnanmak / benimsemek için değil, konuşmak/ söylev vermek için hiç değil, tartmak/ karşılaştırmak/ düşünmek için okuyun!” CHP’de Kılıçdaroğlu ya da Özel’i değerlendirirken böyle düşündüm! Kılıçdaroğlu ya da Özel’e karşı “özel” bir sorunum olamaz; altını çizeyim, bu ülkede “laik cumhuriyete” bağlı olan hiçbir politikacıyla sorunum olmaz! Özellikle “laiklik” kavramına karşı “kini” olanla yaşadığımız dünyanın “aynı” olmadığına inanırım!
Kılıçdaroğlu dönemi için “önyargıdan” söz edilemez; geçmiş yıllara bakıldığında neler yaşandı, hangi olaylara tanık olundu, kimlere ödün verildi bakılmak istenirse görülür! Ancak Özel dönemi yeni başladı; ortaya konan/ izlenen politikaları önümüzdeki süreçte birlikte göreceğiz; bazılarını görmeye başladık bile! “Oku” denilmiş ya; yalanlamak, inanmak, konuşmak için değil; tartmak/ düşünmek için oku, deniyordu anımsayın… Hiçbir önyargıya kapılmadan Özel’in verdiği sözleri, genel başkanı olmasının ardından tutumundaki değişimleri, olaylara yaklaşımını, parti ilkelerine bağlılığını yaşayıp da görmek/ değerlendirmek gerektiğine inandım hep; öyle de yaptık!
***
Şu an bazı katmanlarca eleştirilen Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın buluşmasını “yerinde” bulanlardanım! Elbette görüşecek, sokakta/ alanlarda yurttaşın önlerini keserek anlattıkları sorunlarını “ayrı yerlerde” dile getirmek yerine “birlikteliğinde” söyleyecekti! Emeklinin, asgari ücretlinin, öğrencisi olan ailenin, basın emekçilerinin, sokak satıcısının, mahalle esnafının, tarımla/ hayvancılıkla uğraşan üreticinin sorunlarını “çok” dinlediler, cumhurbaşkanı ile dinlediklerini paylaşmalı/ yaklaşımını dinlemeli/ üretilen çözümü yurttaşla paylaşmalıydı; bundan nasıl bir sonuç alınırsa/ alınsın, “hiç” yapılmamasından iyidir, ayrıca bunda neden “kötülük” ararlar anlamıyorum!
Dendi ki; iktidara güvenilmez! Bugüne değin “bir konuyu” bile karşılıklı konuşmadan, “mahalle dedikodusu” şeklinde ya da sosyal medya üzerinden yapılan açıklamalara bağlı kalarak bunu nasıl anlayacaksın, ya da bunu yurttaşa nasıl anlatacaksın? Anlatamazsın, anlatamayınca da “inandırıcılığın” olmaz, seçmenini oyalar durursun; yaşananları geriye sararak “yeniden” izleyin…
***
Özgür Özel’i de izliyoruz artık! Göreve geldiğinde “örgütün sesini dinleyeceğim” diyerek verdiği sözün içini “Tüzük Kurultayı’nda” doldurmadı! Yine “adamımcılıklar”, yine “ağırlık” göstermeler, yine aday belirlemede “ucu açık” kararlar! Başkasını bilmiyorum; beş/ beş/ beş diye verilen “aday belirlemede” partilinin “belirlediği sıra” nasıl delinecek, “ilk sıralara” kimler konulacak; bilen kim? Yalnız kurultay değil; zaman zaman ortaya koyduğu “baba ocağına döndü” biçimindeki “bilgiye” dayalı olmayan açıklamalar, ya da konuşması sırasında bir yurttaşın “Mustafa Kemal’in askeriyiz” sözüne karşı çıkışı, ya da “iktidarı” zaman zaman “allama/ pullana” çabası bunlar “hoşa” gidecek tutumlar değil!
***
Ne diyorum biliyor musunuz? Bu ya da benzeri düşüncelere “yakın” olmasam da, birçoklarının söylediği gibi “bu Chp’nin yazgısı” mı ne, diye soranlardanım! Geçmişte Kılıçdaroğlu “iktidardan” kopanlara kol/ kanat gerek oyaladı uzun aylar seçmeni, şimdi de Özel “iktidarı” en kırılgan noktasından yakalamasına karşın “aklamak” için uğraşıyor! ABD’deki Türkevi için ortada bir “suçlama” var biliyrosunuz; daha içyüzü belli olmadan “böyle bir şey olmaz” yerine, “konunun arkasında olacağız” demesi daha mı zordu! Emekliye “zam” konusunda, “iktidar istemez miydi zam yapsın ama yapamadı, ülke büyük krizde para yok yapamadı” demenin anlamı neydi, “iktidarın” içinde bulunduğu “şatafatın/ beceriksizliğin” üzerini örtmenin bir “yolu” muydu; gerçekten anlamadım! Ayrıca, “büyük krizin” nedeni kimdi?
Ah CHP ah, sorumluluk almak bu denli mi zordu; yerel seçimde destek verenler bu tutarsızlıkları haklı olarak sorgulayacak; Adana’da/ taşrada verilen çabalara, en çok da yurttaşın/ ülkenin geleceğine yazık olacak!