Ahlâk; Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kurallardır. İnsanların toplum içindeki davranışlarını ve birbirleriyle ilişkilerini düzenler.
İnsanların toplumdaki diğer bireylere karşı görevleri ahlak kuralları ile tanımlanır. Kurallar bireylere, yetişme sürecinde aileleri, daha sonra da çevre tarafından verilir.
Ahlâkın temel dayanağı; bireyin “kötü” davranışına karşı, onda uyandırılan “utanma” duygusudur. Ahlâk; insan ilişkilerini sadece karşılıklı sorumluluk anlayışıyla düzenler. Dinler; bu ilişkileri “kutsal” sayılan doğaüstü güçlerin yaptırımına bağlar.
Ahlaka aykırı bir davranış “ayıp” olarak nitelenir. Yargıyı, muhatap olan kişi veya toplum verir. Dine aykırı bir davranışa ise “günah” denir. Yargıyı ve cezayı varlığına inanılan, “O” doğaüstü güç verir. Ahlakkuralları dinlerden önce insanların bir arada yaşamaya başladığı ilk günlerden bu yana vardır.
Ahlaklı insan olmaya götüren yollar:
Vicdan. Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan duygudur. İnsanların kafa ve yüreklerinde sürekli işleyen iç mahkemeye vicdan denir. En büyük otorite insanın kendi vicdanıdır. Kişi, yaptığı her davranışın hesabını öncelikle kendi vicdanına vermelidir.
Bakış açısı (paradigma). Bir olay, konu veya düşünce incelenirken izlenen belirli yön; görüş açısı, soluk, zaviye, perspektif.
Empati. Duygudaşlık demektir. Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine empati denir.
Empatik iletişim için tarafların birbirlerini tanımaları ve anlamaları gerekir. Empatide taraf tutmak, başlangıçta onaylamak veya karşı çıkmak yoktur. Empatik iletişim önyargılardan uzaktır.
Burada sözü sosyolog,Prof.Dr.Besim F.DELLALOĞLU’nun“Ahlâkın Sosyolojisi” adlı özetlediğim bir yazısına bırakıyorum.
Ahlâk, kişinin kendisinin, toplumun ve dünyanın halinden duyulan bir sorumluluktur. İyi kötü,doğru yanlış herkesin bir ahlakı vardır ve herkes kendine göre bir ahlak evreni içinde yaşar. Sorun, kişinin kendini dâhil etmediği bir dünya için nesnel bir yargıda bulunmasıdır. Ayrıca, kişinin ahlaklı olup olmamasından öte, sahip olduğu ahlakın kalitesidir.
Ahlakve Ahlakçılık
Sorumluluk içermeyen bir ahlak, ahlakçılığa dönüşür. Ahlakçılık, ahlak sahibi olmayı gerektirmez,bir tür sorumsuzluk ahlakıdır ahlakçılık. Ahlakçılığın nesnesi, konusu hep başkalarıdır, ötekilerdir.
Ahlakçılık, başkalarının olmasını istediğimiz haldir ve çoğu zaman çoğunluğun azınlığa olan baskısıdır. Bu nedenle ahlakçılık aslında bir ahlaksızlık olup, öznenin kendisiyle eşit görmediğine yönelttiği bir dayatmadır. Oysa ahlak, başkalarına değil, kendimize yöneltmemiz gereken bir dayatma, bir özeleştiri, ilkelere sahip olmak ve onlara uymak olmalıdır.
Özerk birey, kendine özgü ilkeleri olan, onlara mümkün olduğu kadar uyan kişidir. Çoğu insan bu ilkeleri kendisine uygulamak yerine başkalarından hesap sormak için kullanır. İlkelere sahip olmak ama onları başkalarına uygulamak ahlak değil ahlakçılıktır.
Ahlakın bir ideolojisi yoktur. Teist ya da ateist olmak ahlaklı olmayı garanti etmez. Mahalli, yerel, ideolojik ahlak olmaz. Sadece kendi ideolojisinden olanları ahlaklı sayan biri aslında ahlaksızdır.
Kendi köyünden, dininden, mezhebinden, ideolojisinden, hayat biçiminden olmayana her şeyi reva gören de ahlaksızdır. Kendisi dürüst olmadan herkesten dürüstlük bekleyen, kendisi demokrat olmadan toplumdan demokrat olmasını uman ahlaksızdır.
Kendi hırsızlığını başkalarının hırsızlıklarıyla meşrulaştıran da ahlaksızdır. Başkalarının giydiklerini veya giymediklerini ahlak konusu yapmak ahlaksızlıktır. Örneğin, sürekli olarak kadınlar hakkında yargılayıcı bir şekilde konuşan bir erkek genellikle ahlaksızdır.
Ahlak ilkeseldir, vicdansaldır. Ahlakın aynı zamanda tarihsel, sosyolojik, hatta sınıfsal bir boyutu vardır. Aç olana, garibana ahlak sorulmaz.
Zenginler, sadece zenginliğin kökenindeki muhtemel ahlaksızlıklar yüzünden değil, dünyanın halinden fakirlere göre daha fazla sorumlu olmalarına rağmen, içinde yaşadıkları toplumun, dünyanın sefaletine rağmen, komşuları açken, tok ve rahat uyuyabildikleri için ahlaksızdır.
AhlaksızToplum
Bir toplumda çalışma yaşında olanların yaklaşık yüzde 25’i işsizse, çalışanların yüzde 50 si asgari ücretle çalışıyorsa, asgari ücret açlık sınırının altındaysa, emeklilerin büyük bölümü asgari ücretin altında ve açlık sınırının yaklaşık yarısı kadar bir gelire sahipse o toplum ahlaksızdır.
Toplanan verginin üçte ikisinin üretimden değil tüketimden alındığı bir topluma ahlak henüz uğramamıştır. Gelir dağılımı eşitsizliği sadece iktisadi bir mesele değildir, aynı zamanda bir ahlak sorunudur.
Bir toplumda aşırı siyasallaşma ve kutuplaşma, var olan ahlakı da çürütür. İyi olmayı sadece aileniz, yakın arkadaşlarınız, partidaşlarınıza layık görüyorsanız ahlaktan kopmuşsunuz demektir. Bir toplumda iyilik ve kötülük ideolojik olarak kataloglanıyorsa o toplumda ahlak yoktur.
Ahlak içselleştikçe vicdan gelişebilir. Yerleşik toplumsal normların çerçevesini aşamamış bir ahlak ortamında bireysel, hatta toplumsal vicdana gerek yoktur. Bu durumda bireye de gerek yoktur. Hukukun varlığını tescil eden kanunların varlığı değil, sorumlu ve vicdanlı yurttaşların varlığıdır.
Ahlak, ahkâm kesmekle ilgili değil, eylemle ilgilidir. Sürekli ahlak üzerine konuşanlar genellikle en ahlaklı olanlar değildir.
Ahlak üzerine konuşmaya başladığınızda, ahlakın dışına çıkma riskiniz yüksektir. Ahlakçılığa düşmeden ahlak üzerine fikir beyan etmek de oldukça zordur.
O halde bu bilgiler ışığında sorabiliriz:
Kendimiz ahlâklı bir insanmıyız yoksa ahlakçı mıyız?
Üyesiolduğumuzveiçindeyaşadığımıztolumahlâklımıyoksaahlâkçımıdır?
Ülkeyi yönetenlar ahlâklımı yoksa ahlâkçı mıdır?
Mahmut TEBERİK
Endüstri Mühendisi