Edip Akbayram bilgileri veren “kaybettik” başlıklı haberleri okurken ister istemez insanın başı iki yana sallanıyor. Bu hem kabullenmesi zor yeni duruma karşı içsel bir direnişi, hem de “Edip kaybolmaz” anlamını taşıyor. Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Orhan Veli, Can Yücel nasıl hiçbir yere gitmeden hayatın ortasında dimdik duruyorlarsa Edip Akbayram da onların yanında şarkılarını türkülerini söylemeye devam edecek!
***
Edip Akbayram 29 Aralık 1950’de Gaziantep’te dünyaya geliyor. Müzik tutkusu çocukluk döneminde başlıyor. Bir röportajında o yılları anlatırken “konserlerine gidip izlediğim ünlü şarkıcıların evde taklitlerini yapardım” diyor. Gaziantep’e hangi ünlü şarkıcı gider ki, diye düşünmeyin. O yıllarda İstanbul’da bulunamayan Amerikan otomobillerinin Gaziantep’ten satın alındığını Modalı taksici Antranik Abi söylemişti bu satırların yazarına 1952 model Desoto’unu göstererek… Edip’in çocukluk yıllarında Antep Türkiye’nin en zengin beş şehri arasındaydı.
Edip Akbayram 1960’ların ikinci yarısından itibaren (lise öğrencisi) kendi orkestrasıyla sahnelere çıkmaya başlıyor. Sonra Adana’ya geliyor, lise bitince de İstanbul yılları başlıyor. Doktor olmak onun en büyük hayali. Tıbbiyeyi de kazanıyor. Diş hekimliği fakültesi öğrencileri arasına katılıyor. Ama müzik onu öylesine sarıp sarmalıyor ki, dersleri ağır olan tıbbiyeye veda edip Anadolu Pop kulvarına katılıyor. Aşık Veysel’in şiirinden yola çıkarak ilk bestesi “Kükredi çimenler”i yapıyor ve 1971’de dönemin en önemli yarışması Altın Mikrofon’da birinci oluyor.
Artık Edip Akbayram’ı bütün Türkiye’nin tanıyıp sevdiği yıllar başlıyor. Konserler, 45’likler, albümler ve Altın Plaklar ile nehir gibi akıyor. Sözleri (şiiri) Sabahattin Ali’ye bestesi Kerem Güney’e ait olan “Başın öne eğilmesin” 1970’lerin ikinci yarısına Edip Akbayram ile damgasını vuruyordu. Edip, çağlayan sesiyle “Başın öne eğilmesiiiiiin” diye başlayınca on binler onunla devam ediyordu:
-Aldırma gönül aldırmaaaa!
Bu durum konserlerinde olduğu gibi başlarını öne eğmeyen emekçilerin direnişlerinde, mitinglerinde de aynen yaşanıyordu. Edip Akbayram görkemli müzik kariyerinin ona sağladığı şöhretini, direnen işçiler, emekçilerin yanına taşımaktan çekinmedi.
***
Emek dünyasının tarihçisi Zafer Aydın, Edip’in dayanışma rotasını kendi sosyal medya sayfasında (3 Mart 2025) o kadar güzel anlatmıştı ki… 1991’de 585 cam işçisi Paşabahçe fabrikasından atıldığında Edip Akbayram Beykoz’daydı. İşçiler direnip kazandığında Edip bu sefer de şenlik için oradaydı. Sahneye çıkıp, başlarını öne eğmeyenler için söylüyordu!
Edip Akbayram ile 1979’da tanıştım. DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikasının Ümraniye Bölge Temsilciliği işçi çocukları için sünnet düğünü düzenlemişti. Sendika adına Edip ile görüşmek için Moda’ya gitmiştim. Ailesel bir yakınlığı kullanarak ona ulaşmıştım. Edip ile Ayten Akbayram çiftinin nikahını oğlumun anneannesi Kadıköy’ün Maide Ablası (Maide Çevik) kıymıştı. Tanışınca gördüm ki Edip hiç de zor ulaşılacak biri değilmiş. Bana olanca sıcaklığıyla “telefon falan etmeden de gelebilirdin” dedi. Edip, Kısıklı Güzel İzmir Aile Çay Bahçesinde işçi çocukları için sahneye çıkmayı kabul etti. Önce “Maide Ablamız var” diyerek ücret kabul etmedi. Bilet satmıştık bütçemiz de vardı, hiç rakam telaffuz etmedi, “ne ayırdıysanız o olsun” diyerek konuyu kapadı.
Yıllar sonra bir Anadolu kasabasının festivalinde birlikteydik. Muhteşem bir konser vermişti. Aynı moteldeydik. Organizasyonu yapan belediyenin başkanı Edip ile oturduğumuz masaya geldi, “şu anda parayı denkleştiremedik, haftaya size yollasak olur mu?” diye sıkılarak sordu, cevabını ben önceden biliyordum, başkan da anında öğrendi:
-Ne demek lafı mı olur? dedi ve Volkswagen otomobilinin benzinini cebinden doldurarak gitti.
Edip Akbayram ile konserlerinden çok demokrasi, insan hakları ve adalet temelli miting, yürüyüş, basın açıklamalarında bir araya geldiğimizi hatırlıyorum. Ona sadece telefon etmek yeterliydi. Kendisini katiyen evden aldırmazdı.
Edip Akbayram ülkenin vicdanı olmak konusunda hiç tereddüt etmedi. Bunun için de bedeller ödedi. Tek kanallı dönemde TRT ekranları kapandı. Konserlerine yasaklar konuldu. Ama o geriye doğru tek adım atmadı. Mağduriyetleri için ortalığı ayağa kaldırıp, patırtı gürültü de çıkarmadı. Hepsini kendi içinde sessizce yaşadı. Sadece sahnelerde ve meydanlarda toplumsal talepler için sesini yükseltti. Edip Akbayram sahneye çıktığında büyük enerjisiyle on binleri ayağa kaldırıyordu. Özel hayatında ise alabildiğine sessiz, sakindi. Her ikisini de isteyerek yapıyordu. O yüzden hep sevgi, özlem en çok da saygıyla anılacak:
-Alçakgönüllü bir dev; Edip Akbayram!