Atatürk, “Türk milletinin hakiki efendisi üreten köylüdür,” diyor, kalkınmayı köyden başlatmak istiyordu. Mustafa Necati’yi Milli Eğitim Bakanı yapmış ve ona, “Çocuklarımızı, insanlarımızı okutacaksan iyi okut, iyi okutamazsan bırak kendi hallerine. Onların kendi halleri az okumuşluktan, kötü okumuşluktan iyidir,” dedi. Mustafa Necati, öğrenciyi eğitmek için, önce öğretmenleri iyi eğitmek gerektiğini düşünerek, 1926’da Gazi Eğitim Enstitüsünü kurdu, ardından Köy Enstitüleri geldi. Diyeceksiniz ki, “Bu girişin, bu başlıkla ilgisi ne?” Anlatacağım.
Sayın Özel, bugüne kadar size hitaben 12 yazı yazdım. “Acaba mı, biraz daha mı sabretsem, yanlış mı düşünüyorum yoksa, düzelecek galiba,” gibi düşüncelerle, sadece 4’nü paylaştım. En son paylaştığım ise, DEM ile görüşmenizin sonunda parti adına yaptığınız açıklamalar dolayısıyla size teşekkür yazısıydı. Ümitlenmiştim. “Olacak galiba,” dedim. Geçmiş yaşanmışlıklardan ders almış gibiydiniz. Üstelik, 9 Ocak’ta insanları Mersin’e davet ediyor ve “Başlıyoruz. Saat 15:00’te sizlere büyük bir müjde vereceğim,” dediniz.
Kahvemi yaptım, iyi göreyim diye koltuğumu televizyona biraz daha yaklaştırdım ve başladım beklemeye. Nihayet beklenen an geldi. Başladınız konuşmaya, bir yerde, cebinizden haşırt diye kırmızı bir kart çıkardınız ve bu kartın nasıl kullanılacağı konusunda bir şeyler söylediniz. Sersemledim. Sonra bamya yemeğinin artan maliyetini anlattınız, ziyaret ettiğiniz bir kuyumcuda çeyrek altın fiyatındaki artışları konuştunuz. Ve ben iyice dağıldım.
Aklıma Pazar yerinde bir hamalın küfesini taşıyışınız, “1 Mayıs’ta Taksim’e gidiyoruz,” deyip, Taksim’e çıkış saati gelince yol arkadaşlarınızı yüz üstü bırakarak, Saraçhane’den ters yüz geri dönüşünüz, emekli maaşları için, “Bizim isteğimiz otuz, otuzun altında yokuz,” deyip, 30’un altında oluşu dolayısıyla, ne yapacağınızı hala söylemeyişiniz geldi. Allah aşkına söz verdiğiniz bir şeyi sonuçlandırın, bir sözünüzü de yerine getirin.
Emekliler bir müjde bekleyerek, bin bir sıkıntıyla, boş mideyle sizi dinlemeye geldi, siz de onlara, “Siz açsınız,” dediniz. Sağ olun be, arkadaş; aydınlattınız emeklileri. Hiç de farkında değillerdi aç olduklarının.
Bu memlekette 16 milyondan fazla emekli var. Sadece emekli oylarıyla bu hükumet devrilir. Ama bu eylemle, bu performansla, bu fikir sığlığıyla, bu iş bilmezlikle o garibanların oyunu alabileceğinizi zannediyor musunuz. Bana sorarsanız: “HAYIR.”
Hiç mi aklı başında danışmanınız yok? Hiç mi iletişimciniz yok? Hiç mi PR’cınız yok? Neyiniz eksik Allah aşkına? Var da, onlara hiç mi danışmıyorsunuz, yoksa danışıyorsunuz da onlar mı sizi kasten saçmalatıyorlar?
Gelelim başlığa. Ne demişti Atatürk, Mustafa Necati’ye? “Çocuklarımızı, insanlarımızı okutacaksan iyi okut, iyi okutamazsan bırak kendi hallerine. Onların kendi halleri az okumuşluktan, kötü okumuşluktan iyidir.” Ben de diyorum ki, ”Bize genel başkanlık yapacaksan iyi yap. Yapamayacaksan hiçbir şey yapma, Allah aşkına. Bizi bize bırak. Belki %38 oyu, %51 yapamayız ama %26’dan aşağı da düşürmeyiz.”
Siz de alın Ali Mahir Başarır’i, kimsenin duymayacağı bir yerde birbirinizle, bağıra çağıra konuşun.