Türkiye 19 Temmuz 2025 günü çok değerli bir gazeteci ve devlet adamını kaybetti. Altan Öymen hayata veda etti. Onun kaybetmenin bıraktığı etkiyi en güzel, elli yıllık dostu/meslektaşı Melih Âşık özetledi.
“Türkiye bir iyi adamı kaybetti. İyi insan, iyi gazeteci, iyi yazar, iyi siyasetçi… Altan Öymen nereden bakarsanız bakın, çok iyi bir insandı!
Ben Altan Öymen ile ilk olarak 1975 yılında Cağaloğlu’nda tanıştım. Kitabevlerinin neredeyse tamamı Babıali Yokuşu’nda dizilmişlerdi… Bir kitap almak için yayınevinden içeri girdim. Daha kendi alacağım kitaba yönelmeden içeri taşınmakta olan balyaların arasında kalmıştım. Kitapların açılmış paketlerinin üstünde daha sonra çok ünlenecek bir kitabın adını okudum:
“Mobilya Dosyası!”
Uğur Mumcu ile Altan Öymen imzasını taşıyan kitabın birinci baskısı matbaadan geliyordu. Benimle beraber kitaplara yönelenler arasındaki uzun boylu adamı gözüm bir yerlerden ısırıyordu.
Mobilya Dosyası’nın yazı dizisi halini Cumhuriyet gazetesinden okumuş olmanın rahatlığıyla ortaya bir soru attım:
-Bunun da kitaba mı çıktı?
-Evet çıktı!
Altan Öymen‘i o zaman tanıdım. Biraz mahcup oldum. Haliyle ilk baskının ilk kitaplarından birini ona imzalatarak aldım. Muhtemelen bu kitabın ilk imzasıydı.
Kitap, Türkiye siyasetinde bomba etkisi yaptı. Çünkü o yıl Başbakan olan Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in “marifetlerini” konu alıyordu Mobilya Dosyası adlı kitap…
Yeğen Demirel, Karadeniz Ereğli’sinden mobilya ihracatı yapmış gibi görünen belgelerle devletten 25 milyon lira vergi iadesi almıştı! Günümüzdeki yolsuzluklarla kıyaslayınca ne kadar da mütevazıymış(!)
Büyük bir skandal olarak kabul edilen bu olaydan sonra Başbakan Demirel istifa falan etmedi. Sadece yeğeninin yaptığını, küçük yaşta yapılan basit bir “yaramazlık” gibi değerlendirip kitabın yazarlarını suçladı!
-25 yaşında bir çocukla uğraşıyorlar!
Altan Öymen çok şık bir “25 yaş” yanıtı verdi:
–Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 25, Hüseyin İnan ise 23 yaşındaydılar!
Üç yıl önce üç gencin idam dosyaları Meclis’e gelince Demirel, tereddütsüz elini kaldırmış, sonra da arkaya dönerek Adalet Partisi sıralarından elini kaldırmayan var mı diye bakmıştı!
Demirel büyük bir gururla idam kararlarına “evet” oyu vererek, ne kadar demokrat(!) olduğunu da göstermişti.
Altan Öymen iki yıl sonra yapılan 5 Haziran 1977 Genel Seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) milletvekili olarak TBMM ‘ye girdi. Bülent Ecevit’in kurduğu 40. Hükümet’te Turizm ve Tanıtma Bakanı oldu.
12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra siyasi partiler kapatılınca Altan Öymen mesleğine döndü. Cumhuriyet gazetesinde röportajlar yaptı… O dönemde siyasi yazılar “sakıncalı” olduğu için Altan abi, Tan Oral ile Anadolu’ya gidip şehir röportajları yaptı.
Bunlardan 01 Adana onun son kitabı оlarak kitapçı raflarında yerini aldığında Türkiye artık bir başka baskı rejiminin kollarında kıvranıyordu!
Altan abi gazeteciliğe başladığı 1950’de Türkiye, çok partili demokrasiye geçiyordu.
Demokrat Parti (DP) memlekete demokrasi getirecekti!
Sağ partiler demokrasi vaatleriyle gelip dikta rejimiyle gittikleri için ülke bir türlü rahat nefes alamıyordu.
Altan Öymen ders alınsın diye bu dönemi otobiyografik bir dizi ile kaleme aldı. “Bir Dönem Bir Çocuk”, “Değişim Yılları”, “Öfkeli Yıllar”, “Ve İhtilal”, ”Umutlar ve İdamlar” adlı kitapları yakın tarihimizin çok önemli bilgilerini birinci tanık üzerinden aktarıyor. “Anı kitabı nasıl yazılır?” sorusunun da cevabı niteliğini taşıyor. Fotoğraf altı bilgi notu olmayan tek kare, kitaplarda yer almıyor.
Altan Öymen ile 1980’lerin ikinci yarısında da Milliyet gazetesinde bir araya geldik.
Altan abi Milliyet’in Genel Yayın Koordinatörü ve başyazarı idi… Genel Yayın Yönetmeni Doğan Heper ile birlikte gazetenin üst düzey yöneticilerindendi.
Gazetede her düzeyde çalışan ile eşit düzeyde ilişki kurmasıyla çok sevilirdi.
Onun “diplomatik” bir yaklaşımla eleştirdiği Hükümet başkanı, genelkurmay başkanı veya bakanını, yeterince “haşlamadığı” için çay ocağının demirbaşı Dursun abimiz şöyle diyebiliyordu:
-Altan Bey bugün yazınız bizim ansiklopedi gibi pek anlaşılmıyor!
Altan abi “Ya öyle mi?” diyerek Dursun’un yanından ayrılıyordu. Onun büyüklüğü engin bir okyanus gibiydi. Herkese değer verirdi!
Altan Öymen, arkasından gelen kuşaklarla abi kardeş ilişkisi oluşuyordu. . Ben de bu yakınlıktan nasibimi alan şanslı gazeteciler arasında olmanın gururunu yaşadım.
Ona ihtiyacımız olduğunda sadece bir telefon ile ulaşır, ne istiyorsak koşulsuz kabul eder ve yanımıza gelirdi.
Babacan sevgisi, zarafeti, mesleki özeni, temas ve mesafe konusundaki hassasiyeti ve gazeteciliğin bütün kurallarına verdiği önemle sahici gazetecilerin rol modeli oldu.
Onun uzun ve istikrarlı çizgisiyle Babıali’de bir okul olma özelliğine sahip olduğuna biz tanığız:
-Altan Öymen gazeteciliği!