Ülke kaynaklarının özel kişilere devredilmesi anlamını taşıyan özelleştirme eylemi, bir dönem ekonomideki büyük sorunlara tek çözüm gibi sunuldu. Kamu kaynakları satılacaktı, elde edilen gelirle yeni yatırımlar yapılacaktı, yeni iş olanakları ortaya konacaktı… Bu savunmanın temel dayanağı, kamu işletmelerinin verimli olmaması, gerekli yatırımları yapamaması, siyasetin doğrudan etkisi altında kalmasıydı.
Ağır borç yükü, hizmet niteliğindeki düşüş, yurttaşın gözünde devletin bu alanları başarısız yönettiği kanısını pekiştirdi. İktidar sahipleri, bu işletmeleri elden çıkararak hem devletin yükünü azaltacak, hem de özel sektörün gücüyle hizmetin ucuzlamasını, niteliğinin artmasını sağlayacaktı. Enerji kaynakları, iletişim, temel gereksinimlere dayalı birçok kamu kurumları yerli/ yabancı anaparadarlara satıldı…
***
Ne yazık ki, kamu varlıklarının özel ellere geçmesiyle birlikte, özelleştirmenin temel savı olan ucuzluk, hizmet niteliği artışı gerçekleşmedi. Özel şirketlerin birincil amacı olan kazanç elde etme istenci elektrik, gaz, iletişim gibi yurttaşın temel gereksinimlerini bir kazanç kapısı durumuna getirdi. Piyasa denetiminin zayıflaması sonucu doğan tekelleşme, beklenen yarışım ortamını oluşturmadı. Bunun yerine, fiyatlar daha da hızla yükseldi, yurttaşın hizmete ulaşım gücü daraldı, hizmetlerin iyileştirilmesi savsaklandı...
Şirketler, verimlilik sağlama adı altında yapılan ilk eylem olarak, yatırım yapmak yerine kurumlardaki çalışan sayısını büyük ölçüde azalttı. Bu adım, hizmetin sunum niteliğini doğrudan düşürdü, yurttaşın yaşadığı işsizlik kaygısını katladı. Daha da önemlisi, milyarlarca liralık bu satışlardan elde edilen gelirin nerelere harcandığı kamuoyunda bir belirsizliğe terk edildi. Devletin yükünü hafifletme savıyla satılan bu varlıkların gelirinin ülke çapında büyük yatırımlara dönüşmesi beklenirken, halk bu gelirin nerede olduğunu saydam biçimde soramadı/ öğrenemedi. Bu durum, ekonomik bir yitik, aynı zamanda halkın devlete olan güvenini de sarsan bir sorun oluşturdu.
***
Yurdun birçok yerinde apansız kesilen elektrikler, çalışmayan baz istasyonları, harcamayı karşılamayan altyapıyla yerine getirilmeye çalışılırken, tüketici haklarını savunamadı. Tüm bu olumsuzluklar yaşanırken, bir dönem ekonomi yönetiminin kilit isimlerinden/ Ali Babacan'ın yaptığı açıklama, yapılanların ne denli yanlış olduğunu, yurttaş için nelere mal olduğu gerçeğini önümüze getirmiş oldu!
Babacan, yanlış bir adım attıklarını, gaz, elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesiyle tekelleşmenin doğduğunu, kamu gücünün kaybı ile yurttaşın zorluklar yaşadığını söyledi. "Doğru bir şey yapmadık, devlette kalsaydı daha iyi olurdu" sözü, temel gereksinimleri ticari kaygıya kurban etmenin ağır sonucunu kabul ediştir. Bu tekelleşen yapıların kazanç hırsı, başta tarımsal üreticinin sırtına büyük bir yük bindirdi. Sulama, ısıtma gibi zorunlu kullanım alanlarında fiyatların kontrolsüzce artması, küçük üreticinin yaşamını sürdürmesini güçleştirerek toprağı terk etmesine yol açtı. Bu nedenle, özelleştirme gıda güvenliğini üreticinin varlığını tehdit eden büyük bir yapısal sorun oldu.
***
Politikacılar “yanlış yaptık” ya da “bizi kandırdılar” diye işin içinden çıkmak isterken bu yurdun yurttaşına emeklisine, emekçisine, çalışanına, gencine, köylüsüne, bilim insanına neler olduğu hiç önemli değil mi? Elektriği, gazı, iletişimi, daha birçok kamu kurumlarını “anasını da satacağız” diyerek elden çıkaranların bugün “yaptığımız yanlıştı” demesinin bir karşılığı var mı? bedelini ödeyen halk, eşi/ çocuğu/ yakını işsiz kalan halk, nitelikli hizmet alamayan halk, belirledikleri fiyata karşı tepki oluşturamayan halk, güvencesiz çalışma koşullarına tutsak edilen halk, “özelleştirmenin” verimliliği artıracağı sözü verilerek kandırılan halk…
Babacan’ın “doğru bir şey yapmadık, devlette kalsaydı daha iyi olurdu” sözleri, yurttaşın yaşadıklarını ortadan kaldıracak mı, yitirdiklerini geri getirecek mi? Peki, bugün çıkıp bunları söylerken de “yanılmama”, ileride “yanlış yaptık” demeyeceğinin güvencesi var mı?
***
Anımsarsınız, en son Şeker Fabrikaları satılmıştı, yurdun dörtbir yanından yurttaşların “satmayın” çığlığı yükseltmelerine karşın! Önümüzdeki günlerde asgari ücreti belirlemek için toplanacaklar, patronun daha çok kazanacağı biçimde çalışan için aylık verilmesini kararlaştıracaklar! Özelleştirmeyle ekmeği küçültülen/ daraltılan/ zorlaştırılan halk bir de “emeğinin karşılığını” alamayacak…
Bu işin “özrü” bir kez olur, haydi diyelim ikincisi de olsun, haydi “hoşgörü” yerine koyulsun üçüncüsü de olsun da; bunu yapanlar neden hep aynı yerlerindeler? Babacan neden “yeniden” ekonomiyi yönetmek istiyor; anlayan var mı? “Yanlış yaptık” dediklerinizi onarın önce, yitirilenleri geri kazandırın, halkın “bende yaşıyorum” demesini sağlayın; tüm bunları yapabilir misiniz?