BAYRAM mı, DEĞİL mi?

Hafta içinde, daha doğrusu 10 Ocak 2025 günü, Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladık 

Hafta içinde, daha doğrusu 10 Ocak 2025 günü, Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladık 
Bu bağlamda, Gazetecilik meslek örgütleri 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kapsamında, Ankara Mülkiyeliler Birliği’nde ortak basın açıklaması yaptı. 
“Mücadeleyi büyütme zamanıdır!” adı verilen ve 14 örgüt tarafından yapılan açıklamayı, Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Kıvanç El okudu.

 

Açıklamada, “Bugün tüm zor şartlara karşın mesleğimiz hâlâ ayaktatır. Bu, halkın haber  alma hakkını savunan, mesleğine sahip, çıkan gazeteci meslektaşlarımız sayesindedir. Artık 10 Ocak’ları güvencesizlik, engelleme, sansür, otosansür, gözaltı, tutuklama, yoksulluk gibi kavramlarla değil mücadelemizle elde edeceğimiz haklarımız ve özgürlüklerle kutlayacağımıza inancımız tamdır” dendi.
Gazetecilere uygulanan sansürlere de değinilen ve ‘Recete Bellidir’ denilen açıklamanın devamında “Anayasanın ‘Basın hürdür, sansür edilemez’ hükmünün adeta kağıt üzerinde kaldığı günlerde, sansür tehditi artık olağanlaşmış, otosansür gibi çok daha ağır süreçler mesleğimizi tehdit eder hâle gelmiştir. 
10 Ocak 1961 tarihinde yürürlüğe giren 212 sayılı yasaya karşı çıkan patronlara karşı ortaya konulan dayanışma nasıl başarıya ulaştıysa bugün de gazeteciler dayanışma ile haklarını alabilecek güçtedir. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü de artık mücadele günü değil bayram olarak kutlanması için reçete bellidir. Basın meslek örgütleri olarak mücadelemizi her alanda  büyütmenin zamanıdır” ifadeleri kullanıldı.
******
Sansür sorununa, mesleğimizin duayenlerinden Oktay Ekşi de Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde yer vermiş. Şöyle diyor üstat: 
“Türk Basını’nın -hangisine- “Bayram” denir bilemiyorum  ama, bayramı da “hüznü” de çoktur. 
Her yılın 24 Temmuz günü “sansür”ün 1908 yılında kaldırılması nedeniyle “Basın Bayramı” kutlanır. Ama herkes bilir ki o kaldırılan “sansür”ün bugün bildiğimiz ve yaşadığımız “sansür”le neredeyse hiç ilgisi yoktur. 
O tarihte kaldırılan sansür, despot Sultan II. Abdülhamit’in Babıâli’ye zaptiye (güvenlik görevlisi) gönderip ertesi gün yayımlanacak gazeteyi  önceden okutması ve sakıncalı görülen haber ve yazıları gazeteden çıkarttırması suretiyle uygulanıyordu. Oysa bugün güvenlik görevlilerini gönderip gazeteyi önceden okutma diye bir usul yok. 
Bugün sansür, gazete sahiplerine veya yönetimine çeşitli yollardan baskı yaparak veya siyasi iktidarın başındakilerin –başta kamu bankaları olmak üzere- çeşitli kaynaklar kullanarak arzu edilmeyen yayın kuruluşlarını satın alarak veya aldırtarak uygulanıyor. Bu, sansürün en ahlaksız ve en iğrenç modelidir. 
Bu yetmeyince yazılı basın Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Basın İlan Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst kurulu, Bilgi Teknolojileri ve  İletişim Kurumu  ve yandaş medya ve TRT’nin doğrudan veya dolaylı yoldan uyguladıkları baskı ve sansür devreye giriyor.  
Nitekim medyamız 194 yılı bulan kendi tarihinin en ağır baskılar altında çalışıyor. O kadar ki Türk basını, görevini ne kadar özgürce yapabildiğini gösteren istatistiklere göre 180 ülke içinde 158’inci sırada bulunuyor. 
Hoş eski yıllarda da durumumuz yüz ağartacak kadar iyi değildi. Örneğin 1990’yı yıllarda 90’ıncı 92’nci sıradaydık. Ama hiç Afrika’nın ve Asya’nın en geri, en yasakçı rejimlerinde gazetecilik yapan  meslektaşlarımıza gıptayla bakmak zorunda kalmıyorduk. Örneğin gazetecilerimiz 2024 yılında da görüldüğü gibi etki ajanı diye korkutulma, yerli yersiz hapis tehdidi ve tutuklanma ihtimali altında yaşamıyorlardı. 
Bir de 1961’den beri  uygulanan “10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Bayramı” var.
O siyasi iktidarla basın arasındaki bir ihtilaftan değil, çalışan gazetecilerin yeterli ücret almadan uzun yıllar çalışmaya mecbur olmalarından kaynaklandı.
Nitekim 27 Mayıs askeri yönetimi, 4 Ocak 1961’de Kabul ettiği bir yasayla bir basın kurumunda çalışan gazeteciyle, işveren arasında “yazılı bir sözleşme”  imzalanmasını emrediyordu. 
Bazı gazete sahipleri yasaya itiraz etti. Çalışan gazeteciler yasayı destekliyordu. Nitekim kendi aralarında  dayanışma oluşturarak kısa bir süre gazete çıkardılar.
Neticede yasa uygulandı ve ihtilaf çözüldü. Ancak yasaya uymayan işverenlere uygulanacak yaptırım çok küçük olduğu ve uygulamada “denetim” ihmal edildiği için yasa uzun sure sahipsiz kaldı. 64 sene sonra diyebilirim ki -uygulama yeterli değilse de- giderek yaygınlaştı. Ama bayram hâlâ tam bir “Çalışan Gazeteciler Bayramı” kimliğini kazanamadı.”

Ne dersiniz üstad haklı mı değil mi? Ya da şöyle sorayım, Bayram mı, değil mi?

 

 


Erdoğan VAROL

20.01.2025 00:26:00

YAZARLAR


YÜREĞİR BELEDİYESİ’NDEN TOPLU SÜNNET ŞÖLENİ

BARUT’UN KIZI NİŞANLANDI

SEYHAN 6’NCI KREŞİNİ AÇIYOR

9. ULUSLARARASI ADANA LEZZET FESTİVALİ 10-11-12 EKİM’DE

DEMİRSPOR FENERBAHÇE’YE 4-0 YENİLDİ

Aydın SİHAY yazdı/ ÇARŞI HAMAMI

UZMANLIK ALANLARI VE YETKİNLİK SERTİFİKASYONLA KAZANILAMAZ

CHP’Lİ SEVKİN: VATANDAŞI LİMON GİBİ SIKTI”

AGSYD KOŞUSUNU ‘TUNÇDAĞ’ KAZANDI

ADANA TÜRKÜLERİ İLE COŞTULAR

CHP’Lİ BARYUT’TAN “SAHTE İÇKİ” UYARISI

GÜRER: İLÇE PAZARLARI DERT PAZARLARI OLDU

KIVANÇ: ÇALIŞAN GÜVENLİĞİ, İŞLETMELERİMİZİN BAŞARISI İÇİN VAZGEÇİLMEZ BİR ŞART

ÇUKUROVA BELEDİYESİ’NDEN 65 YAŞ ÜSTÜ VE ENGELLİ VATANDAŞLARA “ÖZEL HİZMET"

ÇUKUROVA 17. KİTAP FUARI’NDA SONA GELİNDİ

"BEREKETLİ TOPRAKLARDA GIDA GÜVENCESİ VE GELECEĞİ RİSK ALTINDA MI?"

ALİ ÖZ 5 BİN FOTOĞRAFLIK ARŞİVİNİ AÇTI