Her insanın bekleyişi vardır… Kimi işlerinin daha iyi olmasını, kimi çocuğunun iyi bir üniversiteye girerek/ iyi bir yaşam sürmesini sağlayacak işinin olmasını, kimi gebe eşinin sağlıklı bir bebek dünyaya getirmesini, kimi girdiği sınavda bildiği yerlerden sorunların çıkmasını, kimi biderini ektiği tarlasının bir an önce yeşermesi için dingin bir yağmurun yağmasını, kimi hasadını gerçekleştirdiği ürünün masraflarını karşılayacak/ emeğini değecek fiyattan satılmasını…
Bekleyişler/ beklentiler bitmez ki! Ülkeyi yönetenlerin de “benzer” bekleyişleri varır! Allandıra/ ballandıkları anlattıkları “ekonomi izlencelerinin” tutmasını beklerler! Beklenti gerçekleşene değin halkın, özellikle de emeğini satarak yaşamını kazanan dargelirli emekçinin ekmeğini küçülterek, alım gücünü düşürerek, yaşam alanını daraltarak, doymasını zorlaştırarak, soluduğu havadan vergiler almayı sağlayarak eylemlerini sürdürürler! Öyle yaşamıyor muyuz?
***
Gözler yumulup açıldığında çok güzel bir yaşamın sözünü verenleri, doların beklentisinin düşük olacağı öngörüsünü yineleyenleri, her içinde bulunulan yılın ardından gelen yılda her şeyin düzeleceğini, ülkede serin havaların eseceğini… Son yıllarda öyle çok duyduk ki bunları! Duymakla kalmadık, “her şeyin iyiye giden sinyallerini alıyoruz, dışsatımda rekorlar kırıyoruz, dünya ekonomik değerlendirme sıralamasında konumumuz yükseliyor” sözlerini duymadığımız an yok!
Peki, “beklentiler” iyiyse karşılığında neler yaşanıyor? Nüfusun yüzde on/ onbeşlik katmanı için her bungunluk kazanca dönüştürülebilmesine karşın, ücretli çalışanlar/ emekliler/ asgari ücretliler devletin kurumu Tüik’in verilerinde ortaya koyduğu “açlık sınırının” çok gerisinde aylıkla yaşama tutunmaya çalışıyor! İstediği besini tüketemiyor, doğru/ dürüst ısınamıyor, çocuklarının gereksinmelerini alamıyor, eskiyen giysisini değiştiremiyor, erinci/ gönenci/ doyumu/ sevmeyi/ yaşamayı/ bölüşmeyi/ gülebilmeyi özlemle bekliyor!
***
Ülkeyi yönetenler gülen yüzleriyle eğri/ anlaşılmaz/ kafa karıştıran tümceler kurarak anlattıkları ekonominin geldiği nokta ile ilgili sözleri yurttaşı sevindirmeli miydi, daha da düşündürmeli miydi; orası belirsiz! Örneğin “şu an amaçlarımız doğrultusunda gelişme gösteriyoruz” deniliyor ya; yurttaş “demek ki bu andan sonra sıkıntılar bitecek, daha iyi doyacağız, artık alım gücümüz de iyileşecek, çocuklarımızı da sevindireceğiz” diye anlıyor! “İyiye gidiyoruz” sözünün başka bir anlamı olur mu?
Gerçekten insanlar beklenti içerisinde; sus/ pus oldu, evinin dar alanlarında tutuklu gibi! Yıllarca çalışmış, emekli olmayı hak etmiş birinin arkadaşlarıyla bir yerde oturup söyleşmesi zor! Aldığı onikibinbeşyüz lirayı evin gereksinmelerine yetirsin, yoksa sosyalleşmesine mi? Biliyorsunuz “iktidarın” ağza pelesenk ettiği “eski/ yeni” sözcükleri artık yinelenmekten bıktılar, üstelik anlamını da yitirdi! Her şeyi bir yana bırakın “eski” denilen süreçte emekli ya da asgari ücretin yarısıyla çok güzel konutlar kiralanır, artanı ile de “gül gibi” geçinilir gidilirdi! “Yeni” de bunu söyleyebilen var mı?
***
Tamam… Halkın büyük bir katmanının ekmeği azaldı, alım gücü düştü, doymuyor/ yaşayamıyor/ sevinemiyor… “İktidar” sözcülerinin konuşmalarından “artık sıkıntı yok, bu hızla yükseliş yeterli, bundan sonra sırada ekmeklerin büyütülmesi, emeklilerin/ ücretlilerin aylıklarının alım güçlerinin artırılması var” sözlerini beklememiz gerekmiyor mu? İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmek için her şeyi böldü, parçaladı, bir yana koydu; ama bu kadar!
Önümüzdeki ay içinde asgari ücretler belirlenecek, çalışanın ekmeğinin daha da küçüleceğinin belirtileri yansıyor; haksız mıyım? Yine bir “iktidar” partisinin milletvekili açıkladı. “Aile hekimliklerinden alınan örneğin ehliyet raporu gibi bazı raporlar ücretlendirilecek” dedi! “Beklentiler” denildiği gibi iyiye gidiyorsa bu neden, yok/ açık kapatılamamışsa neden “iyiye gidiyoruz” deniliyor, neden emekçinin yaşama tutunabilmesi daha da zorlaştırılıyor? Evet, yanıt…