Üç gündür, yazıp yazmama konusunda kendimle mücadele ederken, yazmama tarafım ağır basmıştı. Değmez diye düşündüm. Ama aradan geçen zaman, öfkeli ve ipe sapa gelmez söylemler, beni yazmaya mecbur bıraktı. Böylece beynimdeki kuşkular gerçekleştiğinde, “Ben söylemiştim,” deme hakkına da sahip olmak istedim.
Yazının bir anlam kazanabilmesi için biraz geriden başlamak istiyorum. Eğitim hayatın biraz talihsiz ve alt yapısız başlamış. Ama zaman içinde, büyük çabalarla bu eksiklikleri gidererek, bugünkü parlamentonun ortalama seviyesini aşmışsın. Ama bugünkü parlamentonun; gerekenin değil.
Ağzın laf yapıyor. Meclis tutanaklarından anladığım kadarıyla, ilk imza sahibi olduğun bir yasa teklifin yok ama verilen soru önergelerini eleştirmek, ya da gündem dışı konuşmak için defalarca söz almışsın. Kutlarım.
Ama nereden aklına geldi, nereden estiyse, 21.Kurultayda, “Kişi kendini bilmek gibi irfan olamaz,” sözünü hiç kaale almadan genel başkanlığa aday olmuşsun. En doğal hakkındır, hiç kimsenin sözü olamaz.
Aklına gelmiş ama gereğini yapamamışsın. Ya da, bilerek, isteyerek, gizli bir amaç saikiyle yapmamışsın. Bunun karşılığında, “Ben genel başkanlığa talip oldum ama daha usulüne uygun başvuruyu bile beceremedim, özür dilerim,” diyecek yerde, etrafına zehir kusup genel başkanınla tartışmışsın.
Gereken belgeleri beş dakika geç teslim ettiğin için başvurunun kabul edilmediğini söylüyorsun. Divan Başkanı Bülent Nuri Çavuşoğlu ise seni yalanlayarak, "Bırakın 5 dakikayı, Genel Başkan'ın bir buçuk saatlik konuşmasının sonuna kadar bize hiçbir şey ulaşmamıştır," diyor. Bu durumda ikinizden biri yalan söylüyor. Divan başkanının yalan söylediğini ispat edemezsen, yalan söyleyen sensin. Ayrıca, Kurultay gibi önemli bir konuda beş dakika değil, bir dakika bile gecikmek skandal ölçüsünde bir hata ve özensizliktir.
Senden diplomatik bir dil beklemenin fuzuli olduğunun idrakindeyim ama en azından politik bir dil kullanman gerekmez miydi? Aklında, “Öfke bir ifade sanatıdır,” sözleri kalmış ve rotan o yönde ise, ben de aklımdaki kuşkuları ifade etmek zorundayım. Hemen söyleyeyim ki, beni bugüne kadar durduran o kuşkulardı. Okuyan bir adamsın, politikanın dili konusunda bir şeyler öğrenmek istiyorsan, Alman filozof, siyaset teorisyeni ve hukuk profesörü Carl Schmitt'i oku.
Diyorsun ki, "Ben bu partide duvarlara CHP yazarken, Sayın Özgür Özel ve yanındakiler kısa pantolonla geziyordu." Bu çirkin bir üslup, ayıp bir kıyaslama değil mi? Senin özelden önce doğmuş olman bir marifet, onun geç doğması bir kusur mu?” Seni Özgür Özel’den üstün kılar mı? Şimdi ben, “Ecevit bu partide genel başkanken senin pantolonun bile yoktu,” dersem ayıp etmiş olmaz mıyım? Emekle hizmeti karıştırma, Berhan.
Şimdi ben aklıma gelenleri ve kuşkularımı söyleyeyim ki, ileride, “Ben demiştim,” demeye hakkım olsun.
HADİ, İNANDIR BİZİ BERHAN, KAFAMIZ RAHAT ETSİN.