BEYKOZ’DAN AHMET KAPTAN GEÇTİ!

Ahmet Kaptan talepsiz insandı aynı zamanda; kendisi için hiç kimseden hiçbir şey istemezdi. Ama ikram etmeyi severdi. Beykoz’un merkezi olan tarihi On Çeşmelere 50 metre uzaklıktaki iki katlı küçük evinde sevdiklerini ağırlamaktan büyük mutluluk duyardı.

Hasan Akçaoğlu’nun 15 Mart sabahı yolladığı mesajı aldığımda olduğum yerde kaldım:

-Ahmet Kaptan’ı kaybettik!

Hasan iş için Antalya’daydı, ben de Samsun’da… Adnan’ı (Zibel) aradım, son görev için gelmemin imkânsız olduğunu söyleyip Beykozlu ortak dostlara ve Ahmet Kaptanın ailesine bilgi vermesini isteyecektim. Adnan haberi almıştı, gözyaşları içinde “Abi ben Almanya’dayım” diyebildi. Sonra Aydın’ın (Göreli) telefonunu tuşladım. Onu haberi yoktu. Önce Ahmet Kaptanımızın acısını yaşadık onun insanlığı üzerinden sonra öğle namazındaki veda için çaresizliğimizi:

-Hay Allah, ben dükkânda tek başımayım.

-Ben de Samsun’da…

-Biliyorum, ikimizden biri mutlaka Beykoz’da olmak zorundayız. Senin gelmen imkânsız. İkindi vakti olsaydı, bizim elemanlar gelebilirlerdi. Yine bir şeyler yapmaya çalışacağım.

Netice itibarıyla Ahmet Kaptan’a son görevimizi yapamadık, onu omuzumuzda Şahinkaya mezarlığına taşıyan Beykozlular arasında olamadık.

O sessiz yaşamayı seçmişti son zamanlarda… Kalabalıklar arasına girmemeye özen gösterirdi. Hatta kaçardı! Beykoz Sözlü Tarih kitaplarımın birincisi olan “Yüzyıllık Beykoz Hikayeleri” için 2008’de bir takdim toplantısı yapılacaktı Beykoz Belediye Başkanı Muharrem Ergül tarafından…

Kaptan’ı aradım “Ahmet Abi, hava çok sıcak ben akşam giyeceğim takım elbisemi alıp gelsem de senin evde giyinsem olur mu?” dedim. İnce mizahıyla yanıtladı:

-Dedikodu olur sayın basın!..

Bu diyalog sonrası Adnan’ı arayıp “Kaptan geceye gelmeyecek galiba” dediğimde güvence vermişti:

-Öyle şey olur mu abi? Ben konuştum gelecek!

O geceki konuşmamda kitaba katkı yapanlara teşekkür ederken Ahmet Kaptanın özel emeklerine sıralayarak ayrı bir selamlama yaptım. Ama gıyabında! Ben haklı çıktım! Ahmet Kaptan kayıplara karışmıştı, gelmedi…

Yüzüne karşı yapılan övgüleri sevmiyordu. Bunun mikrofondan yapılacak olması onun için “dayanılmaz” olabilirdi.

Beykoz’un 2004-2009 yılları arasında belediye başkanı olan Muharrem Ergül, İsmail Altındağ’ın (Katır İsmail) cenazesinden sonra beni belediyeye davet edip Beykoz’un tarihini yazmamı istedi. Ben de “tarihini yazmak akademisyenlerin işi, ama sözlü tarihi olabilir” dedim. 

Bu görüşmeden sonra işin gerçekleşmesi aşamasında ilk sırada Ahmet Kaptan yer aldı. Hasan Akçaoğlu’un büyük özverisiyle kurulan ve yaşatılan Beykozlu Eski Sporcular Derneği lokali benim merkez üssüm oldu. Lokali Ahmet Kaptan açıyor ve kapatıyordu. Derneğin penceresinden bakıp gördüğü Beykozluları çağırıyor, ben de yardımcım Ekin Kadir Selçuk ile önüne koyduğumuz teybin düğmesine basıyorduk.

Bu çalışma epey sürdü. Ahmet Kaptan günlük olarak düzenli çay kahve servisi yanında balık çıktığı günlerde de fırında lüfer, palamut, istavrit yapmayı ihmal etmiyordu.

O günlerde Ahmet Abimizin babacan şefkati beni çocukluk günlerine götürüyordu. Onunla ilk tanıştığımız günü hatırlıyorum. Bizim kısaca “Kulüp” dediğimiz Beykoz Spor Kulübü’nün bahçesindeki basketbol-voleybol sahası ve denize doğru uzanan iki ahşap iskeleyi kapsayan hayat alanımızda en büyük fiyaka yüzücü mayosu giymekti. Önünde ve iki yanında sarı bantları olan bu siyah mayo sadece Beykoz’un yüzme takımlarındaki lisanslı yüzücülere sağlanmış bir ayrıcalıktı.

Sıcak bir yaz günü, Beykozlu abilerden biri beni çağırıp “yüz bakayım” dedi. Denize atladım iki iskele arasında var gücümle yüzdüm. Çıkınca “Yarın nüfus kağıdını ve iki fotoğrafını getir” dedi. Ahmet Kaptan ile “resmen” tanışmam benim için büyük bir ödül olmuştu. Beykoz Küçük Erkekler Yüzme Takımına seçilmiştim. Sarı siyahlı mayo ile Kulübün bahçesinde ben de dolaşabilecektim. Çok iyi hatırlıyorum yıl 1964 idi. O yılın eylül ayında Burgazada’da bulunan Adalar Su Sporları Kulübünün denizdeki yüzme havuzunda(!) İstanbul Şampiyonluğunu kazanacak Beykoz takımının madalyalı yüzücülerinden bir de ben olacaktım.

Ahmet Abi o yıllarda bizim hem antrenörümüz hem de ana-babamızdı. Beykoz’dan Galatasaray adasına, Burgazada’ya yüzme yarışlarına küçük bir yolcu motoruyla giderdik. Ahmet Abimiz kendi elleriyle bize sandviçler hazırlar, meşrubatlar eşliğinde özenle servis ederdi. Beykoz’a dönüşte biz de ona bekar kantosunda devşirme bir tezahürat ile teşekkür ederdik:

-Ahmeeeet Kaptaaaan, biziiii evlendir!

Beykoz’un yalıları bu sloganla çınlardı. O da bizi susturmak için beyhude bir çaba içinde kıvranır, başaramayınca da teknenin kapalı bölümüne girip saklanırdı. Ahmet Kaptan’ın Beykoz yalılarından birinde yaşayan “gizli” bir sevgilisi olduğunu hepimiz biliyorduk! O zamanlar sevgililer birbirleriyle sadece bakışırlardı. Kızlar “bakıştıkları” sporcu erkeklerin yarışlarına ve maçlarına gelip alkışlarıyla destek olurlardı. Bu da çevrede “bu iş oldu abi” şeklinde olumlu bir havanın yayılmasını sağlardı.

Yüzücülük yıllarımdan Ahmet Abimle benim aramda minik bir alış-veriş öyküsü vardı. Şampiyonluk için altın niyetine sarı (tunç) madalya veriliyordu. Bir gün Kaptan “biz de Beykoz’da yüzme yarışları düzenleyeceğiz, senin madalyanı ver de örnek olarak ondan yaptıralım” ricasında bulundu. Tabii ki verdim. Sonra o madalyayı bir daha görmem için otuz beş yıl geçmesi gerekti. (Beykoz hikayesi bu ben nasıl bekledimse siz okurlar da bekleyin lütfen…) Kaptan’ın o yıllarda sevgilisine jest olarak bir kolye vermesi hasıl olmuş. Şimdiki gibi kaldırımlar dolusu madalyon satan tezgahlar yok. Kaptan da bronz ve gümüş ile yetinmek ayıp olur düşüncesiyle benim “altın” madalyamı doğum günü anısına hediye etmiş. Sonradan araları açılmış, kız da tek “ziynet” eşyası olan benim madalyamı iade etmiş. Ama ben bu bilgilerden yoksun olarak hayatıma devam ederken Beykozlu arkadaşlarım beni davet ettiler. Kulübün bahçesinde mini bir tören düzenlemişlerdi. Gecenin anlamına ilişkin konuşmayı Mustafa Yavuz yaptı:

-Beykoz, sporcularına karşı olan vefa borcunu her zaman ödemiş bir kulüptür. Nazım’ın otuz beş yıl önce kazandığı bu madalyayı da şimdi ona takdim etmekle bunu ortaya koymuş bulunuyoruz!

Böylece kırık bir aşk hikayesine kurban olan şampiyonluk madalyama kavuşmuş oluyordum. Bu hikâyenin esas kahramanı Ahmet Kaptan o gece törende yer alarak bana olan sevgisini göstermişti!

Ahmet Kaptan kitlesel olan toplantılardan uzak durma geleneğini benim 2020’deki altmış beş kişilik doğum günüm için bozmuştu. Adnan nasıl olduysa onu ikna etmiş Çiçek Pasajı’ndaki Seviç restorana getirmişti. Kaptan o gece Beykozlular masasında çok keyifli günlerinden birindeydi. Ben “yüzme antrenörüm” diye tanıtınca turizmci Cem Polatoğlu, Ahmet Kaptan’a ilgi gösterme gereği hissederek “hâlâ yüzüyor musunuz?” diye sormuştu. Kaptan da ince mizahını konuşturmuştu:

-Maalesef, su alıyorum!

Bir başka neşeli buluşmamız Polonezköy’de olmuştu. İstanbul dışında yaşayan Beykoz kitaplarımı okumuş gazeteci arkadaşım, “beni Beykozlularla tanıştırsana” demişti. Butik bir ekip yaparak Adnan ve Ahmet Kaptan ile konuğumuzu Polonezköy’ye Daniel Ohodski’ye götürmüştük. Kaptan o gün de formundaydı. Telefonum çaldı, Beykoz kitaplarımı okuduğunu söyleyen 85 yaşındaki eski bir Beykozlu hanım arıyordu. O da bazı bilgiler veriyordu. Sesi de masaya yayılıyordu. Ahmet Kaptan konuşmalarımızdan çıkardığı sonucu açıklayıverdi:

-85 yaşında ama sesi cilveli!..

Konuğumuz sandalyesinden düşerken “siz hep böyle misiniz” diye soruyordu.  Ahmet Kaptan da “özel konuklar gelince” diye devam ediyordu.

Ahmet Kaptan 1990’ların ilk yarısında Kulüp’ün Müdürlüğü görevini üstlenmişti. Hasan, Adnan ve Ahmet Kaptan dokümantasyon çalışmaları yapıyorlardı. Beykoz Kulübü arşivindeki fotoğraflarda kimlerin olduğunu saptıyorlardı. Ahmet Kaptan fotoğraftakilere bakıp söylüyor, Hasan da daktilo başında yazıyordu. Odanın kanepesinde ise alkol sınırını aşmış bir kişi dağılmış halde yatıyordu. Yavuz kardeşlerin küçüğü Mehmet odaya girince gözleri kanepedeki tanıdığa bakarak “ne oldu buna böyle?” diye sorunca Kaptan “izah edeyim efendim” diyerek şöyle bilgi veriyordu:

-Şahıs tecavüze uğradı, savcı bey ile birlikte zabıt tutuyoruz!

Ama Kaptan her zaman böyle değildi. Etrafına tebessüm ettiren güzel insan yalnız kaldığında nasıl ağladığını Kuşçu Osman’ı (Osman Çuhadaroğlu) kaybettiğimizde bana anlatmıştı. Osman kalp krizi geçirdiğinde henüz 63 yaşındaydı. Evine ilk gidenlerden bir de Ahmet Kaptan’dı. O anda yaşananların şoku herkesi allak bullak etmişti. Kaptan en yakın arkadaşlarından birini kaybetmişti. Şahinkaya mezarlığından dönerken, kendimize göre bir veda ortamı oluşturmaya karar verip derneğe gittik. Birlikte yaşadığı neşeli anıları anlattı, güldü güldürdü. Evlere dağılırken bana iç dünyasını açmıştı:

-Buralarda gülüyorum ama cenazelerden sonra eve gidip tek başıma kalınca ağlarım ben!..

Muzipliğini ciddiyetinin arkasına saklayarak herkesi güldüren Ahmet Salih Çakmak, en çok “güzel insan” olarak bilinip çok seviliyordu. Ahmet Kaptan talepsiz insandı aynı zamanda; kendisi için hiç kimseden hiçbir şey istemezdi. Ama ikram etmeyi severdi. Beykoz’un merkezi olan tarihi On Çeşmelere 50 metre uzaklıktaki iki katlı küçük evinde sevdiklerini ağırlamaktan büyük mutluluk duyardı. İkisi de milli kürekçi olan yeğenleri Vural ve Refik Cin ile kız kardeşleri Ayten son anlarına kadar onun yanından ayrılmadılar. Mustafa Yavuz, cenazede bulunmuştu. Çok sayıda Beykozlunun katıldığını, Şahinkaya mezarlığına kadar da topluca gidildiğini söyledi. Yalnız yaşadı ama yalnız gitmedi, sevenlerinin kalplerinde yaşamaya devam edecek ve O’nun için şöyle denilecek:

-Beykoz’dan Ahmet Kaptan geçti!     

 


Nazım ALPMAN

19.03.2025 00:38:00

YAZARLAR


“YAPILANLAR SİYASİ BİR DARBEDİR”

ADANA’DA ŞUBAT AYINDA 3622 ARAÇ TRAFİĞE ÇIKTI

ÇOCUKLARIN %94,5'İNİN GENEL SAĞLIK DURUMU "İYİ VEYA ÇOK İYİ"

TOPRAK, YEREL YÖNETİMLER BAŞKAN YARDIMCISI OLDU

ADANA’DA “YOLDAŞLAR” çetesine OPERASYON: 65 GÖZALTI

SEYHAN BELEDİYESPORLU ASMİN BÜLGEN TÜRKİYE ŞAMPİYONU

DİJİTAL ÇAĞDA İNSAN İLİŞKİLERİ ALARM VERİYOR!

‘SAĞLIKTA ŞİDDET VE İNTİHAR’ PANELİ

ŞANIVAR’A 25.YIL HİZMET ONUR ÖDÜLÜ

DEMİRÇALI, 82 MİLYON TL İŞÇİ ALACAĞININ ÖDEMDİĞİNİ AÇIKLADI

"KADININ SANAT VE YAŞAM İÇİNDEKİ YERİ"

AYŞE ARMAN -ALİ HAYDAR BOZKURT “PORTAKAL ÇİÇEĞİ FESTİVALİ RÖPORTAJI (2)

ADANA’DA ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLERE "DEVLET ÖVÜNÇ MADALYASI”

Düzgün COŞKUN yazdı/ ÇUKUROVA'NIN VERİMLİ TOPRAKLARI SUYA KAVUŞTU

YÜREĞİR KENT KONSEYİ ENGELLİ MECLİSİ BAŞKANINI SEÇTİ

“MAKAO PATAKA’SI BİLE TL’Yİ SOLLADI”

Düzgün COŞKUN Yazdı/ KARNAVAL YOLDA" DİYORLAR AMA TURUNÇGİLLERDE ÇİÇEK KALMADI