Musiki tarihimizde bu kadar talihsiz ama bir o kadar da talihli bir besteci var mıdır acaba? Doğumundan bir hafta sonra annesi, iki yaşında iken de babası ölür, Lemi Atlı’nın. Ne talihsizlik. Ama yine de şanslıdır Lemi. Ona sahip çıkan şefkatli bir ablası vardır.
Ablası ile eniştesi, onun iyi bir öğrenim görmesi için her türlü çabayı gösterirler. İlkokul ve rüştiyeden sonra, Mülkiye Mektebine kaydolur ama bitiremez. Sonra, Arapça, Farsça, Fransızca dersleri alır ve memuriyete başlar.
Daha küçük yaşlarda kendisini abla ve eniştesinin evinde fasılların yapıldığı musiki ortamında bulur. Bu fasıllarda küçük Lemi’nin şarkılara eşlik etmesindeki yeteneğini gören
Sadık Bey onu Enderuni Vasıf Bey’den ders almaya teşvik eder. Daha sonra, Hacı Ârif Bey’den makam, usul ve feyiz dersleri alır. Henüz on dört yaşında iken ilk bestesini yapar.
On dokuz yaşında, başında kavak yelleri estiğinde, sevdiği kıza uzaktan, Reşit Mümtaz Paşa’nın, sözlerini Karciar makamında besteleyerek seslenir.
Hüsnüne edvarı nazın şan senin.
Bende takat kalmadı, ferman senin.
İhtiyarım gitti elden, can senin.
Bende takat kalmadı, ferman senin
Dört kere evlenir, hiç çocuğu olmaz, hiç de mutlu olamaz. Eşleri kendini terk etmektedir. İkinci eşi de olumsuz bir adam uğruna terk eder, Lemi’yi. Ama kısa süre sonra da pişman olmuştur. Çünkü eşi kendine her anlamda işkence etmektedir.
İş işten geçmiş midir acaba? Pişmanlığını söylese, dönmek istese acaba kabul eder mi, Lemi Bey? Toplar cesaretini ve haber gönderir, pişmanlık duygularıyla karışık. Affedemez Lemi Bey. Şöyle cevap verir.
Bir kendi gibi zalimi sevmiş, yanıyormuş.
Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş.
Kalbim gibi feryat ediyor, sızlanıyormuş.
Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş.
Sanat adamı, duygu adamı, kalbinde her türlü hissi taşıyan adam ancak bu kadar zarafetle cevap verir.
Lemi Atlı’nın bir başka aşkı da sanat dünyasındandır. O da olmaz. Belki de olmaması iyi mi olmuştur acaba? Onu da bir başka sohbetin konusu yaparız.
Faruk Nafiz Çamlıbel,
Varsın seni ömrünce azabın kolu sarsın,
Şair sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın,” demişti.
ACABA LEMİ ATLI’NIN BU ÖLÜMSÜZ ESERLERİNİ,