Yıl 1922...Denizli’nin Yarengöme’sin de, yani bugünkü Tavas’ında… Memet Ağa, ya da Memet Efe… Balkan Savaşı Gazisi… Yanında patlamış bir bomba ve bir şarapnel parçası alıp götürmüş Memet’in bir bacağını.
Dönmüş köyüne. Dertli mi, dertli. Kahroluyor. Yok, hayır… Bacağından dolayı değil. Yörük Ali'ler, Demirci Efeler düşmanla çatışırken, Mehmet Efe “Ben bir işe yaramıyorum, bu bana yakışır mı,”'' diye kahrediyor kendine. Sinmiyor içine hiçbir şey yapmadan durmak, “Ne olacak,” diye eli kolu bağlı çaresiz beklemek.
Kafasında kura kura, tasasından bir süre sonra da hastalanıyor. ''Üşüyorum,'' diyor da başka bir şey demiyor, Efe. Üşüyor da gerçekten Yaz sıcağında bile soba yakıyorlar odasında. Meşe odunuyla. Üzerine kat kat yorgan örtüyorlar ama efe yine de üşüyor, yine de donuyor.
Derken bir haber geliyor Memet Efe’ye. 19 Mayıs 1919’da, Samsun’da doğan güneş, (Bazı nankör aymazların dediği gibi Samsun’dan yola çıkan heyet değil.) bütün yurdu aydınlatmış, Memet Efe’yi hasta eden, kahreden, üşüten kahpe düşman İzmir’de denize dökülmüştür. Mehmet Efe gülümsüyor, gülüyor, üşümesi donması geçiyor, hayata dönüyor.
Mutludur Memet Efe; artık bir beklentisi kalmamıştır hayatta. Türkiye yeniden Türklerindir. Bir türkü yakılır Memet Ağa’ya…Yöresel ağzıyla veriyorum.
Zobalarında, guru da meşe yanıyor efem.
Yanıyor ya, Memet ağam da, üşümüş de donuyor
Boncuklu gelin ortalıkta dönüyor da dönüyor.
Aslanım da efeler vay vay…
Gar mı yağıpba, Yarengöme'nin dağına efem?
Memet ağam da, oturudavermiş efelerin de sağına.
Çıkam haden de şu dağların başına da başına.
Aslanım da efeler vay vay.
Samsun’da doğan güneşin ışığı hala ülkeyi aydınlatıyor. Tarih yeniden tekerrür edecek. Yeniden yazılacak. Burası; terlikle helikopter düşüren, atletiyle tankın egzozunu tıkayan meczupların değil, tek bacağıyla bir şey yapamadığı için kahrolan yürekli insanların ülkesidir.
KORKMAYIN, YENİ TEĞMENLER GELİYOR.