Ölümünden bir yıl önce sevgili Nazım Hikmet'le bir kez daha Paris'te buluşmuştuk.
Bunun son buluşmamız olacağını tabi ki bilemezdim.
Yıl 1962'ydi ve ben çok mutluydum.
O akşam rakılarımızı yudumlarken (Türkiye'den getiren dostlarım sağ olsun) derin bir sohbete dalmıştık.
Memleketine duyduğu hasretinden söz etmişti uzun uzun.
Aslında hep o anlatmış ben de merak ve ilgiyle dinlemiştim.
Kâh hüzünlenmiş kãh neşelenmiş ve sabahı bulmuştuk.
Coşkulu konuşmasını şiirleriyle güzelleştirmişti.
Ve hatta yeni şiiri "yorgunum kaptan"ı ilk kez bana okumuştu da oldukça heyecanlanmıştım.
Ne zaman Cem Karaca'dan bu şarkıyı dinlesem o geceyi anımsarım.
İki gün sonra o'nu Moskova'ya yolcu etmiştim.
Birbirimize sıkı sıkı sarılmıştık.
Bir daha sarılamayacağımızı bilmeden.
O günlerde çok sevdiğim ve hayranlık duyduğum biri daha Paris'teydi.
Ve ben o'nu heyecanla izliyordum. Ama film çekiminden fırsat bulup ta bir türlü sevgili Audrey'le buluşamamıştık.
Ne yazık ki hiç buluşamadık.
O'na vereceğim kırmızı gül elimde solup gitti.
Ve bende sadece Audrey Hepburn'ün bu fotoğrafı kaldı.
(Arkası dönük olan Sabrina filminde birlikte oynadıkları William Holden'dır.)