Mina çatı katındaki evinin kapısını açtığında bir çığlık atarak geriye sıçradı.
Korkuyla bakıyordu bana.
Sanki hortlak görmüş gibiydi.
Haksız da sayılmazdı
Avurtları çökmüş, göz altları morarmış, saçı sakalı birbirine karışmış kılıksız biri duruyordu karşısında.
Paris'e indiğimde akşam olmak üzereydi.
Şehir yavaşça ışıklanmaya başlamıştı.
Neşeli, coşkulu, çılgın bir geceye hazırlanıyordu.
________________________________
''Bu ülkeden çek git"
Sabaha doğru telefonumun sesiyle irkildim.
Derinden gelen kalınca bir erkek sesi:
"Bu ülkeden çek git'' dedi.
Kimsiniz? demeye kalmadan telefon kapandı.
Aradım yanıt vermedi.
Ürkmüştüm.
Zaten günlerdir kabus görüyordum.
Büyük bir meydanın ortasında yapayalnızım.
Sis kaplamış her yanı.
Biraz sonra sisin içinden bir adam çıkıyor ve beni göstererek bir şeyler söylüyor.
Ama durmaksızın konuşuyor.
Bunun üzerine yine sisin içinden kasklı, üniformalı, ellerinde coplarıyla birileri çıkıp geliyor ve beni sürükleyerek götürüyorlar.
Dört gecedir aynı kabusu görüyorum.
Gece yarısı ter içinde ve çığlık atarak uyanıyorum.
Yatağın kenarına oturuyor, yüzümü avuçlarımın arasına alıyor, dirseklerimi dizlerime dayıyor öylece sabahı ediyorum.
Tekrar uyumaya korkuyorum.
İşe gitmeyi de bıraktım.
Telefonlara cevap vermiyorum.
Acaba dinleniyor muyum?
Sokakta herkese kuşkuyla bakıyorum.
İçimdeki korku gittikçe büyüyor.
Kaçmalıyım.
________________________________ Kapının önünde duruyoruz.
Öylesine yorgunum ki.
Oracığa çökmemek için kapıya yaslanıyorum.
Mina kendine gelemedi hâlâ.
Biraz toparlanır gibi oluyor
''Nereden geliyorsun?'' diyor titreyen sesiyle.
"Cehennemden" diyorum.
''Hayatlarımızın cehenneme çevrildiği bir yerden geliyorum."
Aydın Sihay