İlkokula başladığın günü anımsıyor musun?
Ben hiç unutmadım.
Üstünde komşunun diktiği beyaz yakalı siyah önlük, sağ elinde içinde sadece çizgili bir defter, kalem ve silginin olduğu çanta sol elin annenin avucunda okulun kapısından girdiğinizde yüreğin nasıl da pır pır ediyordu değil mi?
Ben hâlâ o heyecanı duyuyorum.
Korkmuştun da.
Önünde yeni bir yol açılmıştı ve sen o yola girmeye korkuyordun.
Sana bir şey söyleyim mi ben de korkmuştum.
Annen uzun zaman okul çıkışını beklemişti. Alışına kadar.
Oğlumuz Ozan da sana çekmiş.
Annesi onu günlerce okulun bahçesinde beklemişti.
Aritmetiği hiç sevmemiştin.
Üçüncü sınıftayken ödevin yanlışlarla dolu olduğu için Mehmet öğretmen öyle bir tokat atmıştı ki acısını hâlâ duyarım.
Sen sırana oturup sessizce ağlamıştın.
Beşinci sınıftayken de Melahat öğretmen bizi tembeller sırasına oturmuştu.
Nasıl da acı vermişti sana.
O acı hiç geçmedi.
Soru sorulduğunda parmağını kaldırırdın ama ya doktorun kızına ya da noterin oğluna söz verirdi.
Ben arkanda oturuyordum eğilip kulağına fısıldadım bir gün.
"Aldırma sen" demiştim "başaracaksın"
Sola ilgi duyman o günlerde mi başlamıştı ne?
Bakışından anladım.
Öyle olmuştu.
En çok Türkçe dersini severdik.
Bu sevgi zamanla kitap tutkusuna dönüştü.
Çokta iyi oldu.
Bak hâlâ okuyorum.
Bugün hangi dersleriniz var?
Tembeller sırasından diğer sıraya geçtin mi?
Geçmediysen de boşver.
Yıllar içinde bunların ne denli anlamsız olduğunu anlıyorsun.
Hadi okula geç kalma.
İyi dersler.
Aydın Sihay