Bu söz Şeyh Edebali 'den ...
O;
Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında yaşamış bir Ahi şeyhi, İslam Bilgini ve ilk Osmanlı Kadısı ve müftüsüdür de...
Osman Gazi'nin kayınbabası ve hocasıdır, ki
Osmanlı Devleti'nin de fikir babasıdır...
*
O'nun günümüz insanlarının önemle düşünmesini, sorgulamasını ve buna göre çağdaş bir dünyada yerini almasını sağlar bir çok sözü, bir çok nasihatları da var;
Mesela oğluna demiş ki;
"Avun oğIum avun, GüçIüsün, kuvvetIisin, akıIIısın, keIamIısın, Ama, bunIarı nerede, nasıI kuIIanacağını biImezsen Öfken ve nefsin bir oIup akIını yener, Sabah rüzgarIarında savruIur gidersin. Daima sabırIı, sebatIı ve iradına sahip oIasın, Dünya senin gözIerinin gördüğü gibi büyük değiIdir."
Ya da tüm insanlığa seslenişi, serzenişi...
Birlikte okuyup düşünelim mi!
Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.
Faydalı ile faydasızı ayırdedebilenler, bilgi sahibi olanlardır.
Sabır kara bir dikeni yutmak, diken içini parçalayıp geçerken de hiç ses çıkarmamaktadır.
Yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Üç kişiye acı; cahiller arasındaki alime, zenginken fakir düşene, hatırlı iken itibarını kaybedene.
Gördün söyleme, bildin bilme.
Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler, ancak; senin fazilet ve erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır.
Ananı, atanı say; bereket büyüklerle beraberdir!
Ders niteliğinde sözler mi sizi düşündürür, bir bakalım...
Nerede, nasıl üzülürsün, merak ediyor musun?
Bak ne diyor;
Öncelikle cahil ile dost olma: İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez, ki üzülürsün.
Saygısızla da dost olma...Zira usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez yine üzülürsün.
Aç gözlü ile dost oldun diyelim, ki o ikram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez netice de üzülürsün,
Görgüsüzle dost olursan , o dostun da yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmezdir ve üzülürsün.
Kibirliyse dostun, hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez bu dostun da seni üzer..m
Ukalayla dost çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur, ki hepten üzülürüz...
Namertle dost olma, zaten mertliği unutmuş, yüreksiz birisi olduğu için dostunu da bilmez ve üzülürsün.
Sen, sen ol ki, şunları bil değerli dostum;
- İlim bil, irfan bil, söz bil.
- İkram bil, kural bil, doyum bil.
- Usul bil, adap bil, sınır bil.
- Yol bil, yordam bil.
- Hal bil, ahval bil, gönül bil.
- Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
- Mert ol, yürekli ol.
- Kimsenin umudunu kırma.
- Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana....
Değerli okurlar,
Şeyh Edebali’nin
“Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma,” sözü üzerine bir bakış açısı ile devam edelim mi!
Bu söz,Şeyh Edebali’nin Osmanlı’nın kuruluş ruhunu şekillendiren öğütlerinden biri olup sade ama derin bir bilgelik taşıyor, günümüzü de anımsatır gibi ...
Ne dersiniz, bakalım...
“Çok konuşma” derken, gereksiz yere laf kalabalığı yapmaktan kaçınmayı; “boş konuşma” ile anlamsız, faydasız sözlerden uzak durmayı; “kem konuşma” ile de kötü, incitici ya da zarar verici ifadelerden sakınmayı öğütlüyor, diye anlıyorum, burada hem bireysel erdeme hem de toplumsal barışa vurgu yapıyor.
Sözün özü, konuşmanın bir sorumluluk olduğu ve dilin, insan ilişkilerinde bir inşa ya da yıkım aracı olabileceği fikri.Bu öğüt, sadece kişisel bir ahlak dersi değil, aynı zamanda bir toplumu bir arada tutmanın reçetesi gibi.
Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihatlerinin bir parçası olarak da görüldüğünde, devletin temelini sağlamlaştırmak için iletişimin ne kadar kritik olduğunu anlıyoruz. Az, öz ve iyi konuşmak, bir liderin ya da bireyin güvenilirliğini artırır; aksi ise kaosa yol açar, ki Türkiye’deki Sıkıntılar Bağlamında , bu sözün günümüzdeki yankılarını düşündüğümüzde bazı sorunlar hemen göze çarpıyor. Ülkede iletişim kültürü, maalesef Edebali’nin bu öğüdünden sıkça uzaklaşıyor gibi görünmüyor mu!
Çok Konuşma: Medya, siyaset ve sosyal medya ortamında herkesin her konuda bir fikri var ve bu fikirleri sonu gelmez bir şekilde dile getirme eğilimi hakim, özellikle bizde... Bakınız tartışma programlarında, X platformunda ya da günlük sohbetlerde, çoğu zaman “az ve öz” yerine “çok ve dağınık” bir üslup öne çıkıyor. Bu, dinlemeyi zorlaştırıyor ve fikirlerin değerini düşürüyor, okumadan anlamadan es geçtiğimiz paylaşımlar yok mu!
Boş Konuşma: Gündem o kadar hızlı değişiyor ki, çoğu zaman derinlemesine düşünülmeden, sadece gürültü yaratmak için konuşuluyor. Ekonomik kriz, siyasi kutuplaşma ya da toplumsal meseleler hakkında yapılan yüzeysel yorumlar, problemi çözmekten çok havayı bulandırıyor. İnsanlar, bir şey söylemiş olmak için konuşuyor; bu da çözüme değil, kafa karışıklığına yol açıyor. Ne kadar dikkatli olursanız olun, an geliyor gına geliyor ..
Kem Konuşma: İşte burası belki de Türkiye’nin en büyük yaralarından biri. Kutuplaşma o kadar derin ki, insanlar birbirine karşı sert, incitici ve hatta hakarete varan bir dil kullanıyor. Siyasi liderlerden sokaktaki vatandaşa, sosyal medyadan mahalle kahvesine kadar “kem söz” her yerde. Bu, toplumsal güveni zedeliyor, empatiyi yok ediyor ve insanları birbirinden uzaklaştırıyor.
Bizdeki durum mu?
Edebali’nin sözünü bir nevi tersine çevirmiş gibi: Çok konuşuyoruz, boş konuşuyoruz ve kem konuşuyoruz. Mesela, ekonomik sıkıntılar hakkında herkes bir şeyler söylüyor ama çözüm odaklı, yapıcı bir diyalog yerine suçlama ve bağrışma ön planda.
Ya da eğitim sistemindeki problemler tartışılırken, çoğu zaman konu kişisel saldırılara dönüyor. Bu durum, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir yozlaşmaya işaret ediyor.
Özetle, Edebali’nin sözü hem bireysel hem toplumsal bir rehber, ama Türkiye’de bu rehbere uymakta zorlanıyoruz.
Ne diyorsunuz?
Suat Umutlu
07 Nisan 2025