Mehmet Akif Ersoy, hukuksuz, adaletsiz bir ülkede  hiç bitmeyecekmiş gibi görünen gecenin sabahında, ışığı göremeyeceğinin umutsuzluğuyla feryat ediyordu.

“Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm

Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?”

Suça, suçluya, adaletin adil dağıtımındaki adaletsizliğe yazının sonunda döneriz. Şimdi geçmişi bir hatırlayalım.

Efsane Maarif Vekimiz Hasan Ali Yücel demişti ki, “Eğitim örgütü, bir milletin zekâ ve yeteneklerini keşfetmek, işletmek ve geliştirmekle görevlidir. Eğitim örgütünde en önemli unsur, öğretmendir. Öğretmenlik işi çözümlenmedikçe eğitimde istikrar sağlamak mümkün değildir.”

Ve, yarattığı Köy Enstitülerini bitiren öğrencilerin mezuniyet andı da şöyleydi:.

“4274 Sayılı Yasanın bana verdiği tüm görevleri layıkıyla, tam ve eksiksiz yapmaya, 

Okulumu ve çevresini her yanıyla, her an temiz tutmaya, 

Öğrencimi, köyümü ve köylümü temizliğe alıştırmaya,

Doğruluktan, dürüstlükten ve iyilikten hiçbir zaman ayrılmamaya, 

Öğrencilerimi ve komşularımı her zaman sevmeye, korumaya ve onlara karşı özveride bulunmaya, 

Köylümün topraklarını işleyip, onu dünyanın en iyi vatanı durumuna getirmeye, 

Köylülerimi cahillikten kurtarıp, onları Cumhuriyete layık, dünyanın en ileri insanı düzeyine yükseltmeye, 

Milli kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaya çalışacağıma, 

Ant içiyorum, Ant içiyorum, Ant içiyorum.”

Var mı, Yücel’in öğretmen yetiştirmedeki vizyonuna tek bir itirazı olan? Var mı öğrenci andında beğenmediğiniz tek kelime? Şimdiki mezun öğretmenlerin içtiği bir ant? Sanmıyorum. İlkokul öğrencilerinin andına tahammül edemeyenler, Köylüsünü cahillikten kurtarıp, onları Cumhuriyete layık, dünyanın en ileri insanı düzeyine yükseltmeye yemin eden bir nesle tahammül edebilir mi?

Edemediler. Baş yılan Yücel’di. Başı ezilmeliydi. Gözünün üstünde kaşın var,” suçlamalarıyla görevden alındı. Mahkemelerde süründürüldü. İpe sapa gelen suçlamaların tamamı, dayanaksız delilsizdi. Berat etti. Savunmasını da DAVAM adlı bir kitapta yayınladı. Daha sonra sadece gazetecilik yaptı, Cumhuriyet Gazetesinde “Köşemden” başlığı altında yazılar yazdı.

Yetmezdi Yücel’den kurtulmak. Yetiştirip yurdun dört bucağına gönderdiği öğretmenlerden de kurtulmak gerekiyordu. Onu da başardılar . işte suçlamalardan birkaç örnek.

• Mahmut Makal bir dersinde, ”Rusya’da aile vardır.” dediği için mahkemeye verildi. Mahkeme aylarca Rusya’da aile olup olmadığını araştırdı. Sonuç: Berat.
• Osman Bolulu, ”Beni Tonguç kurtardı. Ağanın kuzusunu güderken sol ayağımın başparmağını taş kesmişti,” dediği için 3 yıl görevden men.
• Nazım Bayata, ”Doğu Anadolu’da ağalar var,” dediği için,
• Eskişehir’de Ziya Yavaş, sınıfa fazla kitapla girdiği için,
• Niğde’de Mustafa Özer, Bakanlığın yolladığı ve okulun demirbaşında olan “Harabeler” adlı kitabı okuttuğu için,

• Mersin’de on öğretmen bir sohbette, ”Cin, peri falan yoktur,” dedikleri için kıyıma uğradılar ve meslekten atıldılar. 

Giardino Bruno, “Tanrı yer yüzünde kendi iradesini hakim kılmak için iyi insanları kullanır. Yer yüzündeki kötü insanlar kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrıyı kullanırlar,” 

Şimdi ne bruno gibi din adamlarını eleştirebilecek düşünürlerimiz, ne de, “Suç başkasının da niçin başkası mahkum,” diye adaletsizliğe isyan edecek din adamlarımız var.

AMA HER ŞEYE RAĞMEN GEÇECEK, GEÇECEK.

• ÜMİTSİZLİK ZAYIF İNSANLARIN KARAKTERİDİR.