İtibar çok önemliydi. Artarda saraylar yaptırdık: Dolmabahçe (1856), Çırağan (1863), Beylerbeyi (1864), Yıldız (1880). Hem de dünyanın yoğun şekilde bilim, sanayi ve eğitimle uğraştığı yıllar. Osmanlı’nınsa çöküş dönemi.
Sadece birini hatırlatacağım. Dolmabahçe Sarayı. Yapılışı 12 yıl sürdü Arsası deniz doldurularak kazanıldı ama çevresinin genişletilebilmesi için bölge halkının arazileri de alındı.
Kırım Savaşı yıllarıydı. Hazine bomboştu. Savaştaki müttefiklerimiz Fransa ve İngiltere'den borç istedik. Verdiler. Tarihte ilk borcumuzdu. Onu da saray yapımında kullandık, ve battık.
Aynı dönemde gereği varmış gibi, Topkapı sarayına ilave olarak: Beylerbeyi ve Çırağan bölgelerinde, Batı tarzında iki büyük saray daha yapıldı ve yıllarca birçok padişah ve ailesine ev sahipliği yapan Topkapı Sarayı terk edildi.
Bütün bunlar Osmanlı’nın imparatorluk vasfını yitirip hızla iflasa gittiği, borç batağında olduğu dönemde yapıldı.
Osmanlı Maliyesi: sarayın yapımına harcadığı 3.000.000 kese altını harcayınca kamu görevlilerinin maaşları önce aybaşı yerine ayın ortasında, sonra sonunda ödenmeye başladı. Daha sonraları ise, 3-4 ayda bir ödenir hale geldi. Abdülmecit keyfi için 5.000.000 altın daha harcayınca Osmanlı Maliyesi iyice çöktü.
Ama kader işte, Abdülmecit sarayda sadece 6 ay yaşayabildi. Abdülhamit 9 ay kalabildi; suikast korkusu ile Yıldız Sarayı’na taşındı. VI. Mehmet hep Yıldız Sarayı’nda oturdu. Ve bu kadar büyük masraflarla inşa ettirilen saray uzun yıllar boyunca yılda yalnız 2 kez Muayede Salonu’nda yapılan bayram törenlerinde kullanıldı.
Kısacası; bilgisizlik, görgüsüzlük, şatafat düşkünlüğü, halkın parasını yeme şehveti bir saray yüzünden bir imparatorluğu batırdı. Kimseye de yar olmadı.
Şimdi de torunları sarayı soyuyorlar. Nasıl mı? Hatırlar mısınız, “Hatırlar mısınız basında bir süre “Saraydaki Abdülmecit’ten kalma her biri 46 kilo som altından yapılmış iki vazo ne oldu acaba, diye bir süre konuştuk, şimdi ise tamamen unuttuk.”