Pazar Günü ‘’1 Eylül Dünya Barış Günü’’ idi. Yaşamakta olduğumuz coğrafyada barışın önemi daha bir önem kazanıyor. Ülkemizin batısında Rusya-Ukrayna, doğusunda Suriye-İsrail-Filistin savaşları var. Ülkemizde ise bir türlü bitmeyen ‘’ötekileştirme, kutuplaştırma ve şeytanlaştırma savaşı!’’ İşte bu ortamda ‘’Dünya Barış Günü’nü’’ kutluyoruz. Bir de Birleşmiş Milletlerin ‘’Uluslararası Barış Günü’’ O da 21 Eylül’de.
Uzun yıllardan beri Dünya Barış Günü 1 Eylül tarihinde kutlanıyordu. Ülkemizde de 1 Eylül Dünya Barış Günü olarak kutlanmakta. Birleşmiş Milletler Örgütü de 2001 yılından beri 21 Eylül’ü ‘’Uluslararası Barış Günü’’ olarak kutlamaya başladı.
1 Eylül tarihinin ‘’Dünya Barış Günü’’ olarak kutlanmaya başlamasının nedeni daha bir anlamlı. Sovyetler Birliği dağılmadan önce Varşova Paktı üyesi ülkeleri, Hitler Almanyası’nın 1939 Yılında Polonya’yı işgal ederek 2. Dünya Savaşı’nı başlattığı 1 Eylül gününü Dünya Barış Günü olarak ilan ettiler.
Dünya’nın en kanlı ve en çok sivilin öldürüldüğü 2. Dünya Savaşı’nın başladığı günün “savaşın günü” olarak kutlanmayacağına göre, “Barışın Günü” olarak kutlanması daha anlamlı. Ülkemizde ve birçok ülkede yaygın olarak bu tarihte kutlanmaya devam edilmekte.
Bu kez Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1981 Yılı 57’nci birleşiminde Genel Kurul’un açılış günü olan Eylül’ün üçüncü salı gününü “Uluslararası Barış Günü” olarak ilan etti.
7 Eylül 2001 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu; “savaşı ve çatışmaları önlememeye dikkat çekme amacıyla 21 Eylül’ü Uluslararası Barış Günü’’ olarak kabul etti. Böylece, her yılın 21 Eylül’de Birleşmiş Milletler Merkezi’nde “Barış Çanı” çalıyor.
‘’Barış Çanı’’nın da bir öyküsü var. Çan Japonya tarafından dünyanın tüm kıtalarındaki çocukların bağışladıkları bozuk paralarla üretildi. Üzerine de “Çok Yaşa Mutlak Barış” yazısı kazındı.
Barışı anlamak için savaşın çirkin yüzünü insanlığa çektirdiğini görmek gerekir. 2. Dünya Savaşı bilançosu ile bu bir ırkçılığın, dünyaya egemen olma hayalinin insanlığı getirdiği noktaya bakalım.
Bu savaş insanlık tarihinin en kanlı savaşıdır. Dünya hâlâ böyle kanlı bir savaşı yaşamadı. Bu savaş sona erdiğinde kimi kaynaklara göre 65 milyon, kimine göre ise 75 milyon insan öldürüldü!
Ölen insan sayısının ülkelere göre dağılımı; Sovyetler Birliği 27 milyon, Polonya 3 milyon, Çin Halk Cumhuriyeti 10 milyon, Japonya 2.5 milyon, Yahudi 6 milyon, Yugoslavya 1.5 milyon ve Almanya 6 milyon.
Yukarıdaki tabloda görüleceği üzere; savaşı çıkaran Almanya olmasına karşın, en çok Sovyet yurttaşı ölüyor. Diğer çarpıcı konu ise ölen insan sayısının yüzde 33’ü asker, yüzde 67’si ise sivil olması.
Yani kadın, çocuk, genç, yaşlı!
1. Dünya Savaşı’nda ise tam ters bir durum var! Ölen insan sayısı 9,5 milyon. Ölenlerin yüzde 95 asker, yüzde 5’i ise sivil yurttaş!
ABD, 2. Dünya Savaşı’nın bitimine yakın 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya 9 Ağustos’ta ise Nagasaki’ye attığı atom bombası ile 140 bin insanı öldürdü. Yüz binlercesini ise sakat bıraktı. Bugün hâlâ bebekler sakat doğuyor. Bu ölümler sadece 2 gün içinde olmuştu!
Kadın, çocuk, yaşlı genç, sivil, 140 bin insan; bir sabah, daha yatağında uyurken, kahvaltı yaparken, çayını kahvesini yudumlarken, kalkıp işine gidecek iken, yolda yürürken, çocuklar parkta oynarken, anne çocuğunu severken, baba gazetesini okurken, kısacası insanlar ve tüm canlılar olağan bir güne başlarken bir anda börtü ile böceklerle, kedi ile köpeklerle birlikte yok oldular.
Kılıçla, tüfekle savaşan, asker askere savaşırken, kimyasal silahlar ise bitki, börtü böcek ve tüm canlıları yok ediyordu!
Ve Japonya teslim oldu!
Günümüzde de savaş bölge ülkelerinin ekonomik olarak fakirleşmesini sağlarken silah tüccarları kasalarını doldurdular. Savaş alanında olmadığı halde ‘’masa’’ onlarsız kurulmuyor!
Ahmet Arif “Vay Gurban” şiirin bir dörtlüğünde dediği gibi;
“Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur. /Hiç akıl edip de düşünen var mı? /Gün Kimin hesabına tutar akşamı, /Rahmetinde kim demlenir bulutun.” Evet şairin dediği gibi. Bu Savaş’ta halklar öldü, silah tüccarları rahmetinden demlendi!
Ve Ataol Behramoğlu da savaşı şu dizelerle yergiler;
Ona “Haydi Savaşa” dediler /Başkaca bir şey Söylemediler /Aldılar köyünden /Davulla zurnayla /Geride üç çocuk /Bir eş ve bir ana /Eline bir silah /Tutuşturdular /Ve karşılaştı /Düşman ordular /Vurulup düştü /İlk çatışmada /Göğsünde bir oyuk /Üç delik alnında /“Ey bu topraklar için /Toprağa düşen” /Bir karış toprağın /Var mıydı yaşarken?
Mevcut iktidarın sürekli olarak muhaliflerini ötekileştirmesi, kutuplaştırması, hatta adeta şeytanlaştırması siyaseti yüzünden ülkenin birliği, beraberliği ve barışı bozulmakta. Uzlaşmanın adı ‘’benim dediklerimde uzlaşma’’ olmuştur. Tekçi siyaset anlayışı her yere sirayet etmiştir. Ekonomik sıkıntılar kimilerini cinnet noktasına getirdiği, ailesine ve yakınlarına hatta rasgele insanlar zarar verir hale gelmiştir.
Savaşsız, kavgasız, barış ve hoşgörü içinde, kimsenin kimseyi; “terörist, vatan haini’’ diye yaftalamadığı, şeytanlaştırmadığı bir Türkiye özlemi ile ‘’Dünya Barış Günümüz’’ kutlu olsun.