“Emeklilerin” çalışırken prim ödemelerinin nedeni, yaş aldıklarında “kimseye el açmadan” yaşamlarını sürdürmek içindir! Yaşarken nelere gereksinim duyulursa “onları” karşılamak içindir! Doyacaktır, barınacaktır, çocuklarını sevindirecektir, arkadaşlarıyla söyleşebilmek için buluşabilecektir, dinlenebilecektir… Bunlardan “birinin” bile eksikliği, “emekliye” yapılmış “haksızlık” sayılacağı gibi, “hakkı” elinden alınmış olarak da tanımlanabilir!
“Emeklilik”, özellikle de SSK ya da BAĞ-KUR emekliliği öyle kolay elde edilebilen değerler değildir! Ya bir işyeri sahibisinizdir ya bir işyerinde çalışıyorsunuzdur; yiyeceğinizden, içeceğinizden, yakacağınızdan “önce” primi yatırmak zorundasınızdır! Birgün geciktirirseniz faizi işler, bir ay geçerse “yeni” aylar da üzerine eklenir, geciktirme bir “alışkanlık” olursa yılları ezer/ geçer! Özellikle kendi işyerinin çalışanı sigortalıların, prim borçlarını ödeyebilmek için yaşadığı çırpınışlar unutulacak/ hakları yadsınabilecek “şeyler” değildir!
“Emeklilerin” aylıklarının her artış zamanında yaşanan tartışmalar aslında hep beni düşündürmüştür! Geniş caddelerde ya da cami önlerinde “el açan”” dilencilere davranır gibi bir tutum sergilendiği görülür! Anımsarsınız, Hazine- Maliye bakanı Mehmet Şimşek, sürekli “bütçeye yük” olacağı yönünde açıklamalar yapar! Ardından “iktidarın” bazı sözcüleri de Şimşek’in sözlerini aratmayacak biçimde desteklerini verir! “Emekli” yapmadığı ödemenin değil, zorlanarak/ dişinden-tırnağından artırarak ödediği primlerin karşılığını ister! En önemlisi şatafata/ anaparadarlara muslukları açarken, patronun birikmiş borçlarını silerken, kendi harcamalarını yaparken değil, salt emeklinin/ asgari ücretlinin “alacağı” söz konusu olunsa “bütçeyi zorlayacak düzenleme” sözleri dillerinden dökülmeye başlar!
Sosyal medyada aslında “herkesin” içinden geçtiğini düşündüğüm, ancak bir araya getirmede zorlandığı birçok paylaşıma rastlarım. Sözlerine bakılırsa emekli, “emekli aylıkları bütçenin sırtına yük” denilmesi öylesine dokunmuş olmalı ki, şunları söylemiş: Asıl bizim sırtımıza yük olan saraylar/ yazlıklar/ masrafları/ makam araçları/ uçakları/ onların bakımı… 600 vekille vekil emekliliği de sırtımıza ciddi bir yük, holdinglerin vergi afları, garantili geçişli otoyol, köprüler ciddi bir yük sırtımızda!
Ayrıca yalnız emekli aylıkları değil, onbeş gün sonra yaşanacak Şeker bayramı öncesi “üçbin liradan dörtbin liraya çıkardık” diye müjde verir gibi yapılan açıklama… Gerçekten, bu mu “emeklinin” hakkı? Yıllarca “her tür” harcamalarından kısılarak ödedikleri primin karşılığı bu mu? Öyleyse eğer; çalışırken doyamadılar, emekliliklerinde de doymayacaklar! Öyleyse; emekliler yaşamdan olduğu kadar, kendilerine bunları yaşatanlardan da alacaklılar!
Halk TV’ye ROK tepkisi…
Bir zamanların “tek muhalif” kanalı, “muhaliflerin” canlandırabilmek için “çok” emek harcadıkları Halk TV’de yaşananlar bundan sonrakiler için de örnek olsun!
Kanal, başka dinleyecek, sorular yöneltilecek, izleyenlerini üzmeyecek isim yokmuş gibi geçtiğimiz günlerde Rasim Ozan Kütahyalı’yıa söyleşi yapıyor. Son zamanlarda gündem konusu olan Devlet Bahçeli’nin açıklamalarından yola çıkılarak Abdullah Öcalan/ İmralı sürecine ilişkin yanıtlar alınıyor! YouTube kanalında da yer veriliyor! Olanlar da bundan sonra oluyor!
Yurttaştan büyük tepkiler, sosyal medyada yerden yere vurmalar, “Kayda Geçsin' izlencesinin ekibi Şule Aydın, Barış Pehlivan, Timur Soykan ve Murat Ağırel’in kanaldan ayrılması… Yaşananlar nedense bir İsmail Küçükaya için “tepkilerini abartılı ve orantısız buldum, bence bir bardak suda fırtına kopartılıyor” boyutunda! Ama olanlar oldu! Halk TV'nin sahibi Cafer Mahiroğlu "Bu tamamen bir yol kazasıdır. O röportajın yapıldığından bilgim yoktu. Olsaydı onay vermezdim" derken, Rasim Ozan Kütahyalı’nın söyleşisi de kanaldan kaldırıldı!
Kanalın böyle bir yanlış yapmasının, ardından gelen istifaların, Küçükkaya’nın her zamanki “her yana el sallayan” tutumunun sonucunu bundan sonra göreceğiz! Bakalım, yurttaş ne diyecek?