Doğada “hiçbir şey” kendiliğinden var olmuyor! Bir devinim, bir çaba, bir karşı koyuş, bir boşluk, bir sevda, bir suç, bir yetmezlik, bir kavga, bir başlangıçla karşımıza çıkarlar! Her bir canlı, “varlık” nedenleri olan yaşam alanlarından doğal olarak kopmak istemezler! Özellikle, “yaşam alanlarını” daha da varsıllaştırmak/ yaşanılırlığını korumak için “yabancıdan” korurlar! 

Ama kapitalizm, ya da kapitalist seviciliği bazen öyle doyumsuzlaşır/ öyle doymak bilmez “hırsa” bürünür ki, başka “yaşam alanları” üzerinde egemenliklerini kurmak isterler! Ormanlık alanlarda, Kaz dağlarında, geniş zeytinliklerde talanlar yaşanırken, “buraları” barınakları/ yaşam alanları sayan canlıların “ne yapacaklarını” düşünmemek kapitalizmin asıl yüzüdür! Kuşları öten, çeşitli sürüngenlere “ev” sayılan ormanlarda kesilen ağacın sayısı bilinmemekle birlikte, canlıların “nasıl” yaşamlarını sürdürecekleri de hiç düşünülme gereği duyulmaz!

***

Kimi ülkelerde var olan “kapitalizm özentisi” de unutulmamalı! Geçtiğimiz aylarda biliyorsunuz “sokak hayvanlarını uyutmalı” denilerek canlarına kıyılmaları için düzenlemeler yapıldı! Yerel yönetimlere de “ya kent merkezlerinden çekin, ya da uyutulmasını sağlayın” denilerek, hayvanseverlerle yerel yönetimleri karşı karşıya getirdiler! 

Aslında bunun bir de öncesi var! Bunca sokak hayvanları kentlerin içine dek nasıl geldiler, bugünlerde kimi sokaklarda sürülerle dolaşan hayvanlar nasıl bu denli çoğaldılar; bugüne değin bunların konuşulduğunu duymadım! Varsa/ yoksa sokak hayvanlarının kimi yerlerde saldırganlaşması, bazı yurttaşlara zarar vermesi, umulmadık yerlerde insanların karşılarına çıkmaları… Neden oradaydılar k?

***

Küçük bir beyin fırtınası yapalım: Ormanlık alanların talan edilmesinin ardından, yaşam alanları bozulan canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için “yakın yerleşim” yerlerinde yiyecek aramaya koyulur! Canlının “doymak” istemesi doğal yapısındandır! Gece köylerde canlılara saldırarak, ekim alanlarını bularak karınlarını doyururlar! Bunun suçlusu kapitalist sevicilerdir, doymak bilmezlerdir!

Aynısı sokak hayvanları için de geçerlidir! Çocukluğumuzda köyler daha şendi, kırsal alanlar insanlar için kazançlıydı! Ne zaman ki toprak, tarım, hayvancılık köylüyü doyurmaya yetmedi; önce çocukları, ardından büyükleri yaşadıkları kırsal bölgeyi terk etti… Köyde, yaptıkları üretimle kendi gereksinmelerini karşılama olanakları varken, birden kentlerde başkalarının ürettiklerini satın almak zorunda kaldılar! Köy yaşamlarında, avlularında olan köpekler de, köylüler gibi yaşam alanlarından uzaklaştılar! Başta kentlerin kıyı yaşam alanlarında, sonra da kent merkezlerinde karınlarını doyuracak yerler aradılar! Bugün sokak hayvanlarının kentleri “yaşam alanı” saymasının nedeni bu!

***

İki gün önce Adana’da Modern Hayvan Barınağı Yeni Tesisi’nin temeli atıldı. Eski Salbaş yolu üzerinde gerçekleşen temel atma törenine, çok sayıda yurttaş, hayvanseverler katıldı. Anakent Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Fransız yazar/ filozof Albert Camus’un “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın…” sözünü anımsatarak “sokak hayvanlarına yapılanlara da bakın” dedi. Ayrıca, bu barınağın Türkiye’nin en büyüğü, en moderni olacağının da altını çizdi.

“Hiçbir şeyin” kendiliğinden var olmadığına inanan, sorunları kendi olanakları ölçüsünde çözmeye çalışan yerel yönetimler; kırsal bölgelerin “yeniden” canlanması, yaşanılır duruma gelmesi, “köyden kente” göçmenin nedenleri üzerinde de durmalılar diye düşünenlerdenim. Boğaza yapılan her köprünün, “bir diğerinin” yapılmasını zorunlulaştırdığı gibi, her yapılan “modern hayvan barınağı” bir “yenisinin” yapılmasını zorlayacaktır! Bu da yerel yönetimlere “yeni” bir yük olacaktır; bunu unutmayalım…