Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin kurucu dekanı Prof. Dr. Esat Suher geçtiğimiz günlerde 95 yaşını doldurdu. Suher’in renkli hayatında da yetiştirdiği yüzlerce değerli mimar yanında keman, halter, kayak gibi birbiriyle ilgisi olmayan pek çok aktivite bulunuyor.
Prof. Dr. Esat Suher 27 Şubat 2025’de 95 yaşını doldurdu. 1930 yılında İstanbul Göztepe’de dünyaya gelen Suher Cumhuriyet’in birinci kuşağının parlak temsilcilerinden biri olarak günümüzde de ışık olmaya devam ediyor. Akademi’nin Esat Hocası Aksaray 64. İlkokulunu İkinci Dünya Savaşı’nın ateşleri arasında 1942’de bitiriyor. Cumhuriyet’in ilk çeyreğinde adı okullara verilecek mertebedekilerin hepsi hayatta olduklarından okullara da kapı numarası gibi isimler verilirmiş. Hocamız da işte böyle bir okuldan eğitim hayatına başlıyor. Sonra 1948’de ünlü Haydarpaşa Liseni bitiriyor. Ardından Güzel Sanatlar Akademisine girip onu da birincilikle bitiriyor. Yarım yüzyıl bu güzide eğitim yuvasından hiç ayrılmıyor. 1980 sonrasında Akademi, Mimar Sinan Üniversitesi haline gelince mimarlık fakültesinin kurucu dekanı oluyor.
Esat Hocamız ile ilgili yapılmış pek çok çalışma bulunuyor. 1998’de Mimar Sinan Üniversitesi, 2021’de TMMOB Mimarlar Üniversitesi İstanbul Büyükkent Şubesi değerli büyükleri için güzel kitaplar yayınladılar.
Esat Hoca ile 2013 yılında eşi Prof. Dr. Hande Suher ile ilgili bir belgesel çekimi vesilesiyle tanıştım. Hande Hoca da İTÜ Mimarlık Fakültesinin ilk kadın dekanı olmak gibi ayrıcalıklı bir görevde bulunmuştu. O belgesel sırasında anlattığı bir anekdot hâlâ insanın tüylerini diken diken ediyor. Hande Hoca Dekanlık görevi sırasında oluşturulan İstanbul Nâzım Plan Komisyonu Başkanlığına getiriliyor. Birinci ayın sonunda kendisine zarf içinde maaşı getirildiğinde Hande Hoca, şimdilerde pek anlaşılması kolay olmayan şu tavrı koyuyor:
-Ben dekan olarak devletten zaten maaş alıyorum, bu da devletin işi bu ikinci maaşı alamam!
Cumhuriyet’in ilk kuşağının ahlak anlayışı fedakârlık üzerinden gelişmişti. Esat Suher eşinin yaptıklarını hiç unutmadığını her sohbette mutlaka anlatmadan geçmez.
Geçen hafta Suher’i doğum günü öncesinde Sertaç Çelik’le ziyaret ettiğimiz de bizi yine eski renkli anıları arasında gezintiye çıkardı:
-Uzun yıllar klasik keman çaldım. Keman hocam Prof. Dr. Karl Berger 1915 yılında Viyana Konservatuvarını birincilikle bitirmiş bir büyük değerdi. Viyana Senfoni Orkestrasıyla solist olarak konserler verirken, 1920’de İstanbul’a gelmiş ve bir daha ülkesine dönmemiş. Özel dersler vererek hayatını idame ettiriyordu. Karl Berger daha sonra Müslüman olup Ömer Baki Berger adını aldı. Mehmet Şakir Paşa’nın kızı Aliye Berger ile evliydi.
Esat Suher, (1946’da) Viyanalı hocasıyla ders sonrası sohbet ederken Prof. Dr. Nurettin Şazi Köse küçük bir kız çocuğuyla içeri giriyor. Küçük kız piyanonun başına geçip mini bir resital veriyor. Berger’den bir değerlendirme yapmasını istedikleri küçük kız ilerde büyük bir piyano virtüözü oluyor. Adını da Esat Hoca söylesin:
-İdil Biret!
Esat Hoca dünyaca ünlü sanatçımızı ilk dinleyenler arasında bulunuyor. Biz mimarlık hocasıyla müzik üzerinden tatlı tatlı konuşurken telefonu çalıyor. Telefonu bana uzatıp “gözlerim biraz bulanık görüyor, okuyamıyorum” diyor. Arayan kişinin ismini okuyunca şaşırıp kalıyorum. Dünyaca ünlü keman virtüözü Prof. Dr. Cihat Aşkın değil mi? Aşkın’a “merhaba, nasılsınız” diyerek telefonu Esat Hoca’ya uzatıyorum. Konuşmasını bitirdikten sonra haliyle bir açıklama bekliyorum. Esat Suher de anlatıyor:
-Cihat Aşkın ziyarete gelir, bana keman çalar!
Konserlerine bilet bulabilmek için hatırlı kişilerin araya sokulduğu büyük sanatçı Cihat Aşkın vefa ziyaretlerini şölene dönüştürüyor ve bundan kimsenin haberi de olmuyor. Büyük insanlık yaşıyor dememek elde değil. Bu anlara tanıklık da benim “gazetecilik kısmetim” olarak kabul edilmeli.
Esat Suher ile halter şampiyonalarını, yirmi yıl önce -75 yaşında iken- vedalaştığı balkonundaki 135 kiloluk halterini, Avrupa’nın kayak zirvelerinden aşağıya doğru kayışlarını, soğuk savaş yıllarında Doğu Berlin’de gözaltına alınışını ve daha bir dolu anısını konuştuk. Ama bu söyleşinin yeri dar. Biz sadece yeni yaşını saygıyla kutlayalım ve hakkını teslim edelim:
-En büyük mimar!