Nurettin ÇELMEOĞLU

Tarih: 06.05.2025 17:51

ESKİDEN SÜT GİBİ SÜT ALIP İŞTAHLA İÇERDİK

Facebook Twitter Linked-in

Sabahın erken saatinde süt tenceresini ve annemin verdiği 50 kuruşu alıp bitişik sokaktaki sütçü teyzeye uğrardım. Basık tavanlı ahırında iki inek vardı. Gittiğimde birini sağmış, ikincisini sağarken görürdüm. Hayvanın memelerini ritmik hareketlerle hızlı hızlı sıvazlaması seyre değer olaylardan sayılabilirdi. Her harekette fışkıran süt önündeki emaye kovaya “fırrrt, fıırrrt” gibi diyebileceğim özgün sesle ulaşırdı.

Genelde iki kilo alırdık. Bazen de annemin özel isteğini iletirken, “Naime teyzee, annemin selamı var, yarın bize bir çingil de yoğurt çalacakmışın” derdim. Yoğurt çalmak… Hırsızlıkla zerrece ilgisi olmayıp da en çok haramileri anımsatan sözcük. Yoğurt neden çalınır, bir türlü çözemedim. Tabii bu kadarla değil, bir de ud çalmak, deblek (darbuka) çalmak, keman çalmak gibi çok aşina olduğumuz ifadeler de var. Müzik aletlerinin çalınması da rahat açıklanamıyor ama yerleşmiş, garipsenmiyor. Yıllar önce şehrin kenar mahallelerinin birindeki düğüne davetliydim. Yaşım 17-18. Damat fakir, kimsesiz. Özellikle gelmemi istedi. Gittim. Acele tarafından sağdıç ilan edildim. Sağdıçlık nedir, bilsem, belki mutlu olacağım ama bilmiyorum ki… Neyse, sağdıçlık sadece ilan edilmişmiş, herhangi bir görev ifa etmedim, ya da ettirmediler. İşte, o düğünde oyun havası çalınırken genç bir kadın “Şibidik çalın şibidik” dedi. Alkışla tempo tutmamış. Aynı harekete Azerbaycan’da “El çalmak” şeklinde tanık oldum.

ÇİNGİL’i merak eden olabilir… Dövme bakırdan yapılan, çoklukla iki kiloluk kalaylı bakraç. Pirinç kulpludur. Yoğurt en çok çingile çalınırdı o yıllarda.

SÜT GİBİ SÜT İÇERDİK

Şimdi en zor şey o yıllarda inek hanımın memesinden çıkar çıkma eve getirdiğimiz sütün nefis mi nefis tadını ve hiçbir şeye benzemeyen iştah açıcı kokusunu tarif edebilmek. Söyleyebileceğim tek lâf var; o zamankiler süt gibi süttü.

Eve gelir gelmez tencere ateşe konulup kaynatıldıktan sonra sofraya getirilir, bir kısmı da arada sırada sütlâç veya muhallebi yapılırdı. O tatlıların da tadı tarihe karışmış durumda. Biz, şanslı kuşak mensupları o katıksız, o saf, o doğal beslenmiş inek sütünü içmiş, tatlısını yemiş nesiliz.

RAHMETLİK SÜTÇÜLÜK

Kendi öz inancıma göre sütçülük ölmüştür; Yüce Tanrım rahmet eylesin. Dün öğrendim; köylüden 12-15 TL arası fiyatla toplanan sütün marketteki fiyatı 45 TL dolaylarındaymış. Süt te süt olsa yani!.. Her neyse, üretici, eski üretici değil. Sığırını çarşıdan aldığı yemle besliyor. Eskiden öyle miydi ya!.. Şafakla harekete geçen sığır sürüsüne, güzergâhındaki hayvanlar kendiliklerinden birer, ikişer katılır ve yaylım alanına gelindiğinde yüzlerce sığır ikindiye kadar ilâçsız, zehirsiz, suni gübresiz türlü-çeşit otlarla beslenerek dönerdi. Dönüşte de, her hayvan kendi evini bilir, sürüden ayrılarak bağlanacağı kazığın yanında ev sahibini beklerdi. Demek istediğim şu: sütçünün yem masrafı pek azdı. Arada sırada çiğit kabuğu veya küspe ek besin olarak verilirdi ki, bu maddeler de pek ucuz şeylerdi.

ÇİĞİT KABUĞU VE KÜSPE                       

1970’li yılların ortalarına kadar Adana Türkiye’deki toplam pamuk üretiminin yarısından fazlasını yetiştirmekteydi. Dolayısıyla, pamuk yağı üreten büyük tesisler vardı. Çırçır fabrikalarında, tarladan gelen kütlü dediğimiz pamuğun lifi ve çekirdekleri ayrılırdı. Çekirdek, yani tohum, çiğit olarak bilinir. Çok yağlıdır. Çekirdeği özel düzeneklerde ısıtılıp sıkıştırıldığında pamuk yağı dediğimiz sıvı yağ elde edilir, Kalan posaya da küspe denir.

EK BİLGİ sunalım; Türkiye’deki ilk pamuk yağını, Gilodo Kardeşler Adana’da üretmiş ve kabul ettirmişti.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —