SUAT UMUTLU

Tarih: 06.06.2025 23:24

ETHOS, PATOS, LOGOS: ŞÜPHENİN HÂKİMİYETİ Mİ?

Facebook Twitter Linked-in

“Gerçek, ayakkabılarını giyene kadar; yalan dünyayı üç kez dolaşır.”

– Mark Twain

Aristo'nun ethos (güven), pathos (duygu) ve logos (mantık) üçlüsü, bir toplumun ruhunun da aynası...

Acaba, Türk toplumu olarak bu aynaya baktığımızda, çelişkilerimizi, özlemlerimizi ve yaralarımızı görüyor muyuz?. 

"Bugün bu ayna çatlamıştır ve güven yeminlerle zedelenmiş, duygular manipülasyonun hizmetine sunulmuş, mantık ise şüpheyle susturulmuştur. " diyebilir miyiz?

“Birinci yalandan sonra tüm gerçekler şüphelidir, ikinci yalandan sonra tüm şüpheler gerçektir” sözü, Türk insanını yalanlar, yeminler ve şüphelerle dolu bir labirente hapsetmiş gibi... Bu yazıda, Türk toplumunun bugünkü halini, ethos, pathos ve logos üzerinden inceleyerek, gerçeğin çöküşü ve çıkış yolu üzerinde duracağım.

Önce, Aristo'nun Üçlemesi; Ethos, Pathos,Logos...

* Ethos: Güvenin Çöküşü, Yeminlerin Kırılganlığı;

 Aristo'ya göre ethos, konuşanın güvenilirliğidir; dinleyiciyi ikna etmenin ilk adımı samimiyet algısıdır.

Toplumlar, inşa ettikleri değer sistemleriyle yaşar; bir milletin ahlaki haritası, onun ethos’unu belirler, ki Türkiye’de bu harita uzun zamandır pusulasız...Eskiden bir sözün itibarı, onu söyleyenin karakterinde saklıydı. İşte “Vallahi, billahi” yeminleri, esnafın “Malın arkasındayım” sözü, politikacının “Millet için çalışacağım” vaadi vb. bir zamanlar güvenin temeli değil miydi?

Artık bu yeminler hep boşa çıkarken , güven erimiş...Birinci yalan ethos’u çatlatmış, ikinci yalan tamamen yıkmış...

Zaten, 2023 Edelman Güven Barometresine göre, Türk halkının kurumlara güveninin yalnızca %12 olduğunu gösteriyor,ki Türk insanı, artık “Kime inanayım?” sorusuyla baş başa, doğruluk “enayilik” sayılır olmuş, ethos, çıkar ilişkilerinin gölgesinde sanki bir antikaya dönüşmüş....

*Pathos: Duyguların İstismarı, Kalabalıkların Yönü;

 Duygu, insan olmanın iliklerinde akan ilk histir. 

Biliyor ve inanıyoruz ki,Türk toplumu, vatan, bayrak, din ve aile gibi kadim duygularla örülmüş bir millettir. İşte pathos bu duyguların alanı , ancak Türkiye’de pathos, hakikatin değil, manipülasyonun hizmetinde...Yine biliyoruz ki , Türk insanı, duygusal , yeminlere ve tatlı sözlere kolayca kapılır.. 

İşte popülist söylemler, “vatan, millet” naraları, halkı peşinden sürüklemiyor mu?

Korku, sürekli körüklenen bir ateş olmuş; öfke ise  yönlendirilen bir silah gibi kullanılıyor. Acılar mı? Yeni felaketlerle unutturuluyor gibi...Türk halkının bu duygusallığı onu hem manipülasyonlara açık hale getiriyor hem de hayal kırıklığına  uğratıyor.

Kısaca , herkes hep kırgın ama hiç kimse tam olarak neye kırıldığını da söyleyemez halde; Sessiz Çığlıklar Hakimiyeti...

Türk toplumu, o yeminlerin büyüsüne kapılırken, labirentin derinliklerine çekiliyor mu?

*Logos: Mantığın Çöküşü, Şüphenin Hâkimiyeti; Logos, aklın sesidir; ancak Türkiye’de bu ses bastırılmış mıdır?

 Bilim, popüler sloganların arkasına saklanmış, bilgi inancın gölgesinde tartılır olmuş.Gerçekler, artık bilgiyle değil, inançla ölçülüyor.

Tartışma kültürü yerini yaftaya bırakmış; gerçeği isteyenler “hain” olarak etiketlenir olmuş, mantık zinciri yerine “bana ne kazandırır” hesabı geçerli akçe! olmuş...

 Sosyal medya içerikleri doğruları gölgeleyince, toplumun çoğu bilmemeyi seçiyor. Neden ?

Yalan konforlu, yeminli yalan ise  daha konforlu... Sorumluluğu aldatana yükle, aldananı masum göster... İşte bu logos’un çöküşü, hakikatin  güçsüzleşmesidir.

Sonuç olarak;

Türk insanı, yeminle kandırılarak, duygularla yönlendirilerek ve şüpheyle hakikatten uzaklaştırılarak bir labirentin içine sıkıştırılmış haldedir diyebilir miyiz?

Artık, ethos’un örselendiği, pathos’un sömürüldüğü, logos’un susturulduğu bir toplum muyuz?

Bir tarafta doğrular fısıltıyla dolaşırken , diğer tarafta yalanlar megafonla bağırıyor ve bu yalanlar sadece bir kaçış yolu ve meşruiyet aracı haline gelmiştir, diyebilir misiniz?

Diyorum ki;

Doğruların cezalandırıldığı, yalanların ödüllendirildiği bir düzende, doğruyu söylemek cesaret ve fedakârlık gerektirir, ki bu bir kader değil; sustuğumuz, alıştığımız, görmezden geldiğimiz için olan bir durumdur, diye düşünüyorum.

Ne dersiniz?

Çıkış, Aristo'nun üçlüsünü dengelemekte; ethos için şeffaf kurumlar ve samimi ilişkiler, pathos için medya okuryazarlığı ve duygusal farkındalık ve logos için eleştirel düşünce ve sorgulayıcı eğitim gerekiyor.

“Yeminle değil, emekle güven kazanılır; duyguyla değil, bilinçle yön bulunur; şüpheyle değil, akılla doğruluk seçilir.” 

Zira, sadece yıkılmış binalar değil, yıkılmış zihinler de bir milletin çöküşüdür.

Türk toplumu, tarih boyunca dayanışma ve akılla zorlukları aşmadı mı?

Yeter ki sorgulamaktan, gerçeği aramaktan vazgeçmesin...

“Bir millet, irfan ordusuyla zafere ulaşır.”

– Mustafa Kemal Atatürk

Suat Umutlu 

06 Haziran 2o25


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —