Rahat uyur musunuz? Uykusuzluk çeker misiniz? Ya da yıllardır çok zor ve az uyuyan biriyle konuştunuz mu uykusuzluğun nasıl bir şey olduğunu?
Çok az uyurum ben? Ya da “uyuyabilirim” demek daha doğru olur. O yüzden mümkün olduğu kadar geç yatarım ki, katlanmak zorunda kaldığım karanlığın süresi azalsın. Zor da olsa uyursam, gecenin bir yerinde bir şeyeler beni uyandırır. İşte benim için sabah o andır. Düşünür, kendimle konuşur, karanlığın etkisini azaltmaya çalışırım. Çünkü sizinle birlikte uyumayan biri daha vardır: Gecenin karanlığı. Sonra da, “İyi ki uyumamış, konuşacak biri var,” dersiniz.
Dün gece yine o gecelerden biriydi. Karanlıkla konuşuyordum. Laf döndü dolaştı, Gültekin Çeki’ye geldi. “Gece sessiz ve karanlık; yine her şey uyumuş,” dedi. Tabi ki, Hayri Mumcu’yu anmak gerekti.
Side’nin bir köyü. Jandarmalar tebligat yapmak için bir evin kapısını çalıyorlar. Açılmıyor kapı. Onlar da bilinen usullerle kapıyı açıp içeri girince, Hayri Üstadın cesediyle karşılaşıyorlar. Öleli bir hafta olmuş. Yetmiş beş yaşındaydı Hayri Üstat ve yalnız yaşıyordu. İşte dilime takılan, yalnızlık şarkılarından biri. Gültekin Çeki bestelemiş ve insanın içine işleyen bir “Segah” olmuş.
Gece sessiz ve karanlık yine her şey uyumuş.
Bilirim susmayacak kalb-i viranımdaki kuş.
O yeşil bahçelerin gülleri solmuş kurumuş.
Bilirim susmayacak kalb-i viranımdaki kuş .
Gençliğinde bir kıza aşık oldu, Hayri ama evlenemediler. O da hayata küstü. Uzun yıllar çadırlarda ve karavanda tek başına yaşadı. Belki unuturum diye Side’ye aşık oldu. Unutmak öyle bir şey ki, unutmak için çabalayan hiç kimse becerememiş. Hatta unutmak için mücadele ettikçe daha çok hatırlıyormuş insan. “Unutulmuş birer birer, eski dostlar, eski dostlar,” derken kendi unuttuklarını değil, kendini unutanları anlatmak istemiş.
Sonra bir süre, bir Alman Hanımla yaşadı, Side unutturamadı, beki bir insan unutturur diye düşünerek. Ama ancak bir süre… “ Birlikte geçer ömrümüzün günleri sandım,” dediyse de olmadı.
Ama kalb-i viranındaki kuş da hiç susmuyordu, yemyeşil bahçeler de tıpkı viran kalbi gibi soldu, kurudu.
Kendi kendisini ikna etmeye çalıştı bir süre. “Ne geçen günleri yad et, ne de atilere kan,” dedi ama dediğini yapabildi mi bilmem.
Dedim ya, uykusuzluk zor bir şey. O da uyumuyordu galiba “Gün doğarken yıldızlar söner de belli olmaz,” deyişi gecenin bittiğinin, gündüzün başladığının bile farkında olmayışındandı. Sonra düşündü, geceyle gündüzün ne farkı var sanki, diyerek
“Bilsem ki, kalbinde hala yerim var,” diyerek yaşadı hep. Sonra bir gün kapıya jandarmalar dayandı ve baktılar ki, öleli bir hafta olmuş.
DİLERİM GİTTİĞİN YERDE MUTLUSUNDUR, HAYRİ ÜSTAT.