Olan oldu, Esat 13 gün içinde, Şam’ın anahtarını cihatçılara teslim etti. Meğer, zaten üfleyince yıkılacak gibiymiş ki, Esat kayıp, askerleri cihatçıları görünce askeri kıyafetlerini çıkarıp cihatçılara teslim ederek, canlarını kurtardı.
Şimdi Türkiye’nin her tarafında kutlamalar yapılıyor, sokaklarda Urfa’da şam tatlısı, Gaziantep’te baklava dağıtılıyor, Cilve gözü Suriye’ye dönmek isteyenlerle dolu.
Sevgili Suriyeliler… Birkaç düşünce kırıntısı:
- İçimize hiç sinmediği halde, hamaseti ve takiyeyi çok seven büyüklerimiz (!) size “ensar” dedi, biz de öyle kabul ettik. Oysa, siz ensar falan değilsiniz. İslam tarihinde Mekke'den Medine'ye göç eden Muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara Ensar denmiş; Kur'an'da bu topluluk işaret ediliyor. Olsun, biz sizi ensar kabul ettik ve sizler bizim yanımızda üstün ırk kabul edildiniz, sizlere uluslararası sözleşmelerde bile olmayan öyle haklar, öyle ayrıcalıklar verdik ki, sizin yanınızda ikinci sınıf vatandaş, haline geldik. Yemedik, yedirdik, içmedik içirdik, giymedik giydirdik. Siz rahat yaşayasınız diye kendi işimizi size verdik.
- Oysa bakın uluslararası anlaşmalar/sözleşmeler ne söylüyordu:
- İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (Madde 14): Herkesin başka ülkelerde sığınma talep etme ve sığınma hakkı vardır.
- 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin BM Sözleşmesi (ve 1967 Protokolü): Mülteciler zulüm görme riski altına girebilecekleri ülkelere geri gönderilemez.
- 1990 Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme: Göçmenler ve aileleri koruma altına alınır.
Hep beraber itiraf edelim ki, bunlardan fazlasını yaptık. Halbuki, iltica edilen ülkenin tek yükümlüğü “mültecilerin can ve namusunu korumak” olduğu halde biz çok çok fazlasını yaptık. Bir zamanlar sizin için harcadığımız paranın 40.000.000.000 dolar olduğu, bu kadarını seve seve harcamaya hazır olduğumuzu da söylemiştik. Hem de tüm ülkemizin aç kalması pahasına.
- Bizim bir Süleyman Şah türbemiz vardı. Yanında da onu korumakla görevli bir karakolumuz. Sınırlarımız dışındaydı ama sınırımıza çok yakındı. Halep’in Eşme köyünde idi. Aslında orası “Eksklav” statüsünde, Türkiye dışında tek toprağımızdı. Eksklav Toprak, siyasi olarak bağlı olduğu bölgeye coğrafi açıdan bağlı olmayan, bu bölge ile arasında başka bir siyasi bölge bulunan topraktır. Türbede Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk padişahı Osman Gazi'nin babası Ertuğrul Gazi'nin Atası Süleyman Şah'ın ve iki askerinin naaşları vardı.
Osmanlı torunları atalarına çok saygılıdır. Hatta atalarının mezar taşını okumak için Arapça öğrenenler bile var. Ama siz bizi korkuttunuz ve bir gece tanklar eşliğinde biz atamızın tabutunu çaldık ve utanmadan bir başka yere gömdük. Emin değiliz ama öyle dediler. Utanmamız gerekiyordu ama onu bile bir zafer, bir kahramanlı hikayesi bir destan gibi anlattılar, biz de yuttuk. Burası topu topu 8.797 metrekare bir arazı.
Artık özgürsünüz. Vatanınızdan ayrı kalmanızın hiçbir gerekçesi kalmadı. Şimdi namusunuza şerefinize;
- Gerçekten gidiyorsunuz, değil mi?
- Bir de, şu 8.797 metre karelik arsamızı geri almamıza izin verecek misiniz?
NE BİLEYİM İÇİMDE HEP BİR KUŞKU VAR DA…