Oktay EROL

Tarih: 29.04.2025 13:33

HALK, ÇOK YORULDU ÇOK!

Facebook Twitter Linked-in

Yaşanan her “sıkıntılı süreç”, yurttaşın kaygılarını daha da artırıyor! Neyi düşünmeli yurttaş? Olanları mı, olanlar konusunda konuşanların ileri sürdükleri öngörüleri mi, bugünü mü, geleceği mi? Sanki başka da düşünülecek/ konuşulacak sorunları kalmamış gibi… Bu yalnız depremde olmuyor; salgın döneminde de öyleydi, güneyimizde terörün azgınlığı içeride sancılar oluşturduğunda da öyleydi, “gizli tanıkların” açıklamalarıyla başlayıp Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasında da öyleydi, son bir ayda elli milyar dolar zarara uğramanın verdiği kaygıda da öyleydi…

Bugüne değin izlediğim hiçbir tartışma izlencesinde “tamam, burada aradığımı buldum” deme erincini yakalayamadım! Nasıl yakalayabilirim ki? Ekrana çıkanlar ya birbirinin “eksiklerini” doldurmak, ya da “iktidar” gücünü yanına alarak herkese söz yetiştirmek/ ihbarcılık yapmak/ herkesi istediği gibi suçlamak için oradalar gibi! Verilmiş olan “silkeleme” ödevini yerine getirmek için orada gibi!

***

Geçtiğimiz hafta İstanbul’da yaşanan, ardından başka kentlerde de daha düşük şiddette gerçekleşen deprem, adını ilk kez duyduğumuz uzmanları da ortaya çıkardı! Önlerinde bölgenin haritası, ellerinde “yer gösterme” çubuklarıyla ekrandan ekrana koşuyorlar! Her bilim gibi, yerbilimi de “olasılıklar” üzerine kurulmuştur; tamam! Ancak birbirini tutmayan, üstelik birbiriyle “büsbütün” çelişen öngörüler gündeme geldikçe yurttaşın “rahatladığını” mı sanıyorlar; anlamıyorum! 

Örneğin, uzmanlardan biri İstanbul için her şeye hazırlıklı olunması gerektiğini/ her an için “büyük depremin” yaşanacağını ileri sürerken, bir diğeri de “bundan sonra yaşanan kadar büyük olmayacak, kötüsü gitti” diyor. Hele bir başka uzman “en mantıklı adım İstanbul’u terk etmektir artık” diyebiliyor!

***

“Aklın yolu bir” ise eğer; ülkemizin deprem kuşağında olduğunu bilmemiz, ona göre ilkokuldan başlayarak herkesin bilinçlenmesini sağlamamız, yaşam alanlarını sağlam/ nitelikli/ güvenli duruma getirmek için çalışmamız gerekmiyor mu? Bunu denetim ya da otokontrol sistemiyle yürütmekten daha çok, her yurttaşa bu bilincin verilmesi zorunluluk olmamalı mı? 

Öyle olmuyor nedense! Her konuşan “uzmanın” etrafında “yanlıları” da ortaya çıkıyor! “Bak uzman hoca şöyle dedi” diyerek anlatılanlar yinelendiği gibi, akla gelinmeyecek “yeni” öngörülerle izleyenlerin beyinleri dağlanıyor! Bir de üstelik, “deprem anında” ne yapılması gerektiği konuşulurken “evlerinizi boşaltın, açık alanlar arayın” diye de yapılması gerekenleler salık veriliyor! Neden insanların yaşayacağı evler niteliksiz/ çürük yapılıyor, neden doğal yıkımlarda insanlar evlerini boşaltıyor, neden insanlar bu tür olgulara hazırlanmıyor, neden yetkili bakanlar insanları niteliksiz konutlarda yaşamaya tutsak ediyor? Hele yurttaştan topladıkları “deprem vergilerini”, bütçe doldurmak için çıkarılan “imar affını” hiç sormayın!

***

Tüm bu “uzman” açıklamalarını yabana atacak bir durum daha var: süreç fırsatçıları! Salgın sürecinde de vardı, deprem sürecinde de… Yurttaşın yaşadığı konutun “güvenilirliğini” sağlayamayan “iktidarlar”, ne yazık ki “süreç fırsatçılarını” da önleyemiyorlar! Sanki yılan “soktuğu yeri” acıtmakla işini görmüş olacak! Vücudun neresinden zahiri vermiş olursa/ olsun, tüm vücuda yayılacağı kanıksanmaz! Evlerinden açık alana çıkan yurttaşların gereksinimleri aynı gün içerisinde zamlanmış, konut kiraları artmış! Yetkililerden “hesap soracaklarını” duyduk aynı gün içinde!

Şubat depreminin ardından Adana’da yaşadı bunları! Kısa sürede konut kiraları üçe, beşe, ona katlandı; karşı koyabildiler mi, hayır! Şimdi yine aynı açıklamalar yapılıyor! İnsanları sağlam yapılarda yaşamaya kavuşturmadıkça “her sarsıntıda” bunlar yaşanacak! Birbiriyle anlaşamayan uzmanlar yine konuşacak, o konuşmalar saatlerce ekranlara taşınacak, bir şeyler değiştirilecek gibi yeni vergi dilimleri yaşama geçirilecek, yine bir sabah yapılanlardan dolayı milyarlar iç edilecek… Halk, çok yoruldu çok! 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —