Gündem dopdolu! Halkın “geçim” sorunundan başka her şey konuşuluyor! Büyüme konuşuluyor, dış geziler konuşuluyor, seçim konuşuluyor, araç fiyatları konuşuluyor, borsa/ kripto para konuşuluyor, ABD seçim sonuçları konuşuluyor, Elon Musk’ın diğer zenginlerle arasını iyiden açması konuşuluyor… Bir, başlayan kış soğuklarında yurttaşın nasıl ısınacağı, aldığı aylığı nasıl yetiştirdiği, ısınmak için hangi yolu denediği, çocuğunu okula nasıl gönderdiği, çocuğunun gereksinimini nasıl karşıladığı, evde ocağı nasıl kaynadığı konuşulmuyor! Konuşulmamaktan öte, halkın “nasıl” daha da yaşamı zorlaştırılır, içi nasıl labirente dönüştürülür “onun” çalışması yapılıyor!
***
“Asgari ücretli” yılbaşında açıklanan, açıklandığı gün pazar/ market ürünlerine yansıtılan aylıkları ile “yaşamını” nasıl sürdüğü neden irdelenmiyor/ sorgulanmıyor da, “daha da” çıkmaza sürüklenmesi için uğraş veriliyor? “İşverenlerimize sıkıntı yapmayacak bir fiyatta anlaşılması gerek” sözü kimseye yabancı değil! Aynı “işverene” bakın; yıl içeresinde çalışanının emeğinin karşılığını vermediği için “büyüdüğünü”, çalışanlarınsa elde/ avuçta ne varsa bitirdiğini görürsünüz! Elde/ avuçta olanla birlikte hem yaşamının karardığını, hem toplumsal yaşamdan ötelendiğini, hem yaşamadığını, hem doyamadığını, yaşadığı ortamda ufalandığını da görürsünüz!
“Emekliler” de var! Gerçekten “emeklinin” nasıl yaşamını sürdürdüğü “hiç mi” önemli değil! Ülkenin başına “ben daha iyi yönetirim” diye gelenler, ülkeyi sürükledikleri çıkmazın nedenini sayarken “beceriksizliklerine” kılıf olsun diye “emekli aylıklarını” da eklediklerini unutmadık! Üstelik “bir boy” daha ilerleyerek “emeklilerimize en iyi aylığı biz verdik, enflasyon altından ezdirmedik” diyecek denli “emekli yaşamından” koptuklarına tanık olduk! “Bir boy” daha ilerleyip, her yıl bir ay boyunca ülkemizde dinlence yapma olanağı bulunan “yabancı emeklilerle” karşılaştırma pişkinliklerini bile duyduk. Ama nedense hiç şaşırmadık; neden?
***
“Biri yer, diğeri bakar; kıyamet ondan kopar” mı demişti atalar? Aynı ülkenin havasını soluyacaksınız, aynı sokaklarda yürüyeceksiniz, aynı market raflarının yanından geçeceksiniz, aynı politikacıları dinleyeceksiniz… Evet, öyle! Ancak aynısını yiyemeyeceksiniz, aynısını yaşayamayacaksınız, aynısını sevemeyeceksiniz, aynı çiçeği koklayamayacaksınız! Neden?
Kimse dönemlik “soytarılıkların” peşine düşüp, üç/ beş aç göz doymazın çığırtkanlığını yaptığı “Dubai çikolatası, Dubai köftesi” peşinde zaman yitirmek istemiyor; işini yapmak istiyor, yaşamak istiyor, doymak istiyor, gülebilmek istiyor! Neden duyulmuyor, neden çıkarılmak istenen sesler bastırılıyor, neden halkın yaşamı yerine başka başka konular soğutulup/ ısıtılıp önüne getiriliyor?
***
Bu ülkenin yöneticilerinin “öncülü”, bu ülkenin yurttaşı olmamalı mı? Halk borç batağında olduğundan gözünün uyku yüzü görmediği ortada değil mi? “Borç batağında” diyorum! Borçlanmaktan başka seçenek bırakılmamış ki insanlara; çalışan da, emekli de, çiftçi de, mahalle bakkalı da, küçük esnaf da, üniversite öğrencisi de “bir tür” borçlanarak yaşamlarını sürdürüyor, adına “yaşamak” adı verilirse! Yoksa işkence mi denilmeli, büyüyen kaygılar mı demeli?
Seçimi konuşun, bir avuç denekle yaptırdığınız anketi konuşun, Ortadoğu’yu konuşun, Musk’ı konuşun, banka kasasındaki paranızı konuşun, borsada gerçekleştirdiğiniz oyunları konuşun, “ballı aylık” dağıttıklarınızı konuşun, “orantısız güçle” yaptıklarını konuşun da… Halkı da konuşun; neler yaptığını/ nasıl doyduğunu/ nasıl kaygılandığını/ nasıl acılandığını/ nasıl sabahladığını da… Uzak ya da yakın zamanda yapılacak “seçimde” halkın kapısını “koltuk sevdalarınız” yüzünde “siz” çalacaksınız!