Dünkü yazımda Harf Devrimini özetlemiş, Daha fazla bilgi vermeye çalışmanın malumu ilan sayılacağını düşünerek, satır başlarıyla bir özet sunmayı tercih etmiştim. Dünün devamı sayılacak bugünkü yazıda ise bu devrime karşı çıkanların bugünkü uzantılarından bahsedeceğim ve tarihin derinliklerine hiç dalmayacağım. Çünkü karşı çıkanlar hala aramızda ve dünden hiç farkları yok.
Tarih boyunca her devrim bazı çevrelerce tepkiyle karşılanmış ve devrimin keyiflerini kaçırmasını istemeyenler de, en büyük tepkiyi vermiştir. Bunların önderleri gizli ama piyonları da hep yobazlar olmuştur.
İşte size cahilleri sömüren, cehaleti kendisine kalkan yan bir modern yobaz. Bir profesör. Diyor ki, “Okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halka güvendim. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış, hatta ilkokul bile okumamış cahil halktır. Bunları söyleyen Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör yardımcı Bülent Arı. Bu yobaz, avaneleri ve ağababaları istiyor ki, halk toptan cahil kalsın ve yönetilmeleri kolay olsun, kendileri de sülük gibi o zavallıları sömürsün. Bir başkası, “Eyvah,” diyor, “Eğitim seviyesi yükseldikçe oylarımız azalıyor.” Tıpkı Cumhuriyet döneminde kendi yazdığını okuyamayan köy imamları gibi.
Tarihteki şan ve şerefleri İslâm dinine borçluymuşuz Anayasa üzerine yemin etmiş başbakan olmuş biri bakın ne önermişti: “Türkten kopuşu önlemek için kültür tahsili yapan genç nesillere modern Türkçenin yanı sıra Eski Türkçe ve Osmanlıcayı iyi öğretmek, eski Türk harfleriyle okur yazar olmalarını sağlamak hedefimizdir." Az buçuk beyni olup da düşünenler sizin asıl hedefinizin ne olduğunu da biliyor.
İntihalci, metruk Milli eğitim Bakanı Ömer Dinçer, henüz okuma yazmayı bile öğrenmemiş ilkokul sınıflarına “Siyer-i Nebi” ve “Kur’an” dersleri koyunca, “Bunlar henüz okuma yazmayı bile bilmiyorlar. Arapça okudukları Kur’an’ı nasıl anlayacaklar,” diye itiraz edenlere, “Zaten anlamalarını istemiyoruz ki. Kutsal bir metin olarak okusunlar yeter,” demişti. İşte asıl mesele. Madem okumalarına engel olamıyoruz, hiç olmazsa, okuduklarını anlamasınlar. Ne diyordu 1977 baskılı Diyanet takvimi: “Allah’ın Kitabı Kur’anı okuyacak kadar Arap dilini öğrenmesi her Müslümanın üzerine farzdır.”
Harf Devrimimize karşı çıkanların asıl hedefi Atatürk’tü. Bunlar dinsel inançlara körü körüne bağlı eğitimsiz zavallılara, Kur’an harflerini bilmedikleri için kutsal Kur’anı kendi kutsal harfleriyle okuyamadıklarına esef duymaları gerektiğini söylüyor, halbuki onlarda yolda buldukları Arapça nakliyat firması reklamını kutsal metin zannederek huşu içinde öpüp başına koyuyordu.
Başbakan Recep Erdoğan bile Harf Devrime karşı çıkıyor ve bir 10 Kasım konuşmasında, “Cumhuriyetle birlikte gerçekleştirilen harf devrimiyle adeta her şey sıfırlandı,” diyor, dedelerimizin mezar taşlarını okuyamamaktan şikayet ediyordu.
Cumhuriyet bir gecede neyi, nasıl sıfırlanır, bilmiyorum ve bu konuda bir bilgisi olanı dinlemeyi çok arzu ediyorum. Bugün dedelerimizin mezar taşlarını okumakta sıkıntı çekenimiz yok, çok şükür. Ama o taşları okuyunca ne öğreniyoruz, mezarlığa gidince ulema mı oluyoruz, onu da bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var. Bize çağdaş dünyanın kapılarını açan en önemli devrimlerimizden biri olan Harf Devrimine rağmen, okuma yazma bilmemize rağmen, bugün hala “okur-yazar” değiliz, okumuyoruz, yazmıyoruz.
Ama her konuda fikrimiz var, her şeyi herkesten iyi biliyoruz.
NE DEMİŞTİ ALBET EİNSTEİN: