Bir insan kullandığı arabanın devamlı gazına basar, sağına soluna bakmadan son sürat ilerlerse, nerelerden geçtiğinin nelerle karşılaştığının farkına varması zor olur.
Frene basıp yavaşlamayı ve etrafına göz gezdirmeyi unutursa bazen bazı şeyleri görmede ve fark etmede geç kalmış olur.
Bir zaman sonra geri dönse aynı yollardan geçse bile bakış açısı değişir, manzara farklılaşır ve zaten zaman da geçmiştir artık.
Hayat da böyledir. Her şeyi zamanında yaşamak gerekir. Çocukluk çocukluk çağında, gençlik gençlikte yaşanmalıdır.
Yaşlılıktan zaten kaçmak mümkün değil. Ömür yeterse bir gün mutlaka kapıyı çalacak ve yaşanılacaklar yaşanacaktır.
Bu nedenle gençlikte gaza sonuna kadar basıp etrafta ne var ne yok, kimler gelip geçiyor diye bakıp görmeden ilerlemek genellikle birçok konuda trenin kaçmasına neden olur.
Aile ihmal edilir, sağlık sorunları çözülmeden ileriki günlere ötelenir, dost arkadaş bacı kardeş görmezden gelinir.
Çünkü insanın içindeki hırs kendisi nereye varmayı hedeflemişse onu son sürat oraya götürür.
Bu dönem hızla geçerken küçük sorunlar büyür, başkalarıyla kurulacak olan sevgi saygı ve güvene dayalı ilişkiler ihmal edilir.
Ve gün gelir o insan hedefine ulaşır ulaşmasına da bedeli biraz ağır olur.
Arkasında öyle şeyler bırakır ki onları görmesi duyması anlaması ve arada bir bağ kurması artık mümkün olmaz.
Bu olay en çok da para peşinde, mal mülk ünvan peşinde koşanlarda görülür.
Sonuç ise yalnızlıktır.
Pişmanlıktır
Keşkelerin peşpeşe sıralanmasıdır.
Hayat yolunda ilerlerken arada bir yavaşlayıp etrafa bakmak hatta durarak soluklanmak gerekir.
Yoksa gün gelir insan bir bulunduğu yere bakar bir aynaya bakar ve “ben neredeyim bana ne oldu?” der. Ama iş işten geçmiş olur...