İki hafta sonra yılın yarısını geride bırakmış olacağız! Bu yıl “aile yılı” olarak açıklanmıştı ya; nasıl, geçen altı ya boyunca bir değişiklik/ özellikle de “sevindiren” değişiklik yaşadınız mı? Örneğin öncesinden sağlığınız iyi mi, rahatsızlandığınızda daha kolay sağlıktan yararlanabildiniz mi, çocuğunuzu “gözünüz arkasında kalmadan” okula gönderebildiniz mi, eski eşyalarınızdan değiştirdiğiniz oldu mu, kira zamanı eskisi gibi zorlanmadan ödemenizi yaptınız mı, daha iyi doydunuz mu, gelecek için hayaller kurabildiniz mi?
Ütopya'nın yazarı Thomas More’u geçtim bende değil mi? More, yapıtında düşüncesinde var etmeye çalıştığı toplumdan söz eder! Bireysel varsıllıktan ötede, herkesin gereksinimlerinin toplumsal yapı içerisinde karşılandığı, sınıfsal ayrılıkların olmadığı, herkesin çalışmak zorunda/ iş yükünün hakça dağıtıldığı, geri kalan zamanların ekinsel çalışmalara ayrıldığı, bireylerin gelecek kaygılarının ortadan kalktığı bir sistem… Ütopya bu! Benim anlattıklarım ise “aile yılı” içinde yaşanması gereken…
***
Şöyle sorayım: Yılın başladığı gün pazardan ya da markette aldığınız ürünleri bugün edinmek istediğinizde kazancınızdan artan mı kalıyor, yoksa yetmeyip üstüne eklemeniz mi gerekiyor? Nasıl olsa “aile yılı”, bunu görmek/ istemek herkesin en doğal hakkı! Ülkeyi yönetenlerin “en güzel dilekleriyle” başlamıştı yeni yıl, anımsayın! Asgari ücretliye 2025 yılı için yüzde otuz zam verilmişti, “patronu düşünmek zorundayız” denilerek! İlk altı ay için memur emeklisine yüzde 11,54, SSK-Bağ Kur emeklisine de 15,75, üstelik “yaşanan enflasyonun” nedeni olduğu ileri sürülerek…
Daha birkaç gün önce sorumlu bakan “yine” enflasyonun artık düşüşe geçtiğini, işin sonuna gelindiğini, temel ürünlerde sözü edildiği gibi zamlar yaşanmadığını söylemiş, kira ile “hizmet” olgusunu dediklerinden ayırmıştı! Gerçekten düşünmeden yapamıyorum; “aile yılı” denilen süreç, More’un sözünü ettiği Ütopya’dan ne denli uzak? Oysa en temel gereksinim olan sağlıktan, eğitim eşitliğinden, doymaktan, barınmaktan söz ediliyor; hepsi bu!
***
Dün CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, Cumhurbaşkanlığı Sarayının yılın ilk beş ayında toplam 5 milyar 998 milyon 432 bin TL harcadığını söyledi! “Saygınlıktan (=itibar) ödün verilmez” deniyordu değil mi? Öyleyse harca harcayabildiğin kadar! Bir ülkenin “Saygın” olabilmesi için şatafat mı gereklidir, yoksa bu yurdun yurttaşının “doydum, erinçliyim, yaşıyorum” demesi mi?
Yılın yarısı geride kalırken gerek ücretli çalışanlar, gerekse emekliler aylıklarının “iyileştirilmesi” için atılacak adımı bekliyorlar! Öyle şatafatlı, on liralık çaya elli lira ödenen eğlence yerleri, araba ederine çanta, ev fiyatına takım elbise/ ayakkabı edinebilmek için değil; insanca yaşayabilmek için! Evine sıcak ekmek götürebilmek, çocuklarıyla güzel bir haftasonu geçirebilmek, bayramlarda sevinebilmek, yaşıyorum diyebilmek, çocuklarına temiz/ pak/ saydam bir gelecek bırakabilmek için…
***
More’un düşünü kurduğu dünyada herkes doyuyordu, bizde “aile yılı” olmasına karşın ekmeğin fiyatı, saygınlık uğruna görmezden geliniyor. Ütopya bir “hayal” olarak anılabilir, ancak ücretlinin/ emeklinin yaşadığı gerçek! Sistem öyle işlesin ki; bir elin beş parmağından “birini” istediği gibi doyursun, istediğince güçlendirsin, istediğince dünya ergilerini önüne sersin orada “erincin/ gönencin/ yaşamın” varlığından söz edebilir misiniz? Bunu daha öncede söyledim; “muhalefetin” düzenlediği mitinglerde ortaya çıkan tabloya bakın, nedeni salt “muhalefetin” içine sürüklendiği kısır döngü mü? Hayır, insanların içinde bulunduğu çıkmazın/ kaygının eyleme dönüşmüş biçimidir!
AKP Grup Başkanı Abdullah Güler, “asgari ücretle ilgili ara zam çalışmamız yok” açıklaması yaptı! Bu ücretli çalışanların sıkıntılarının önümüzdeki altı ay boyunca daha da büyüyeceğini gösteriyor! Dar gelirlilerin temel gereksinmelerini karşılarken daha da zorlanacağını, kaygılarının daha da büyüyeceğini ortaya koyuyor! Bu yurttaşın yaşadıklarını umursamazlık, geçtiğimiz yıl “emekliler yılı” denilip en çok ezilen “emekliler” olduğu gibi, bu yılda benzerini “aileler” yaşayacak!