Türkiye’nin sorunlarının kaynağı farklı farklı alanlarda olsa da hepsi birlikte somutlaşmış nesnelleşmiş halleri ile dava dosyası sayılarında, suçlu sayılarında, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, her hafta birkaç belediyeye yapılan operasyonlarda, memur ve emeklisine verilecek ücret görüşmelerinde, şantajlarda, beyaz renoda, İBB Borsasında, “Milli Dayanışma, Kardeşlik, Demokrasi” komisyonu ile ilgili tartışmalarda, diploma sahtekarlıklarında, atama biçimlerinde, çalışma biçimlerinde, Sosyoekonomik Seviye İstatistiklerinde yansıma buluyor, hepsi dönüp dolaşıp “yargı” boyutu taşıyor.
Okullardan mahkemelere tüm bu süreçler inanma, inandırıcılık, telkin, propaganda, egemenlik, özgürlük, boyundurukluk boyutları ile ilgili bulunuyor.
Yargı, inanma, irade, özgürlük, din, telkin, iktidar, adalet, eşitlik arasında nasıl bağlar var acaba? Türkiye’de bu bağlara neler oluyor?
İnanma, bir şeyin öyle olduğuna dair kesin yargıya sahip olmadır. Kişice öyle olduğu kesin yargısı kişisel inanma, toplumca öyle olduğu kesin yargısı toplumsal inanmadır.
İnanmada inanmanın aktları çok kritik bir sorunu oluşturmaktadır. İnsan bir şeye neden öyle inanır? Bunun psikoloji ve psikanalitiğin araştırma konusu olan psişik kaynakları da lojikin konusu olan mantıksal kaynakları da kültür ve bağlama dair kaynakları da bilgisel kaynakları da eğitime dair kaynakları da ama aynı zamanda yaygın olarak sosyalizasyona, dinlere, ideolojilere, siyasete dayalı kaynakları da bulunmaktadır.
Bir kişinin kişi olarak veya bir grubun grup olarak neye inanacağı, aynı bilme ve düşünmede olduğu gibi bizzat kişi veya kolektif kişilik/toplum olarak özümseme yani bizzat o kesin yargıda olma halini içermektedir. Özümsenmemiş, yöneldiği şeyin tam öyle olduğu kesin yargısında olmayan kişi veya toplum ona tam inanmıyor, inanmış gibi gözüküyor demektir. Yani inanma için bir şekilde kendine mal etme, özümsenmiş bir yargı olma şartı bulunmaktadır.
İnanmanın (kesin yargıda olmanın) kaynağı kişinin veya toplumun bizzat kendi içsel hallerine, kendi deneyimlerinin birikimlerine, kendi görülerine ve sağduyusuna (ters yönden Sokrates’in sorgulanmamış olanını, bilgiye dayanmayanını sağduyudan saymaması), kendi toplam birikimine dayalı ise yani yargının kaynağı kendi özgür iradesi ise, bu halis saf inanmadır.
Halis inanmanın şartı özgürlüktür, en başta irade olmak üzere her tür özgürlüktür.
İnanmanın özgür halis inanma olduğuna dair bir sağlama yolu: İnanmanın veya inanılan şeyin özgürce bir inanma olduğunun bir sağlama yolu, bu kesin yargısının her tür sorgulamaya açık olması, tüm bu sorgulamalardan sonra açık görüşlülükle yüzleşilerek yine de o şeyin öyle olduğuna dair kesin yargıda olma halinin sürdürümüdür, yargısında bir şüphe görememesidir, yargısını özerk/özgür iradesiyle hiçbir şüphe olmayan bir kesin yargı olarak kabul etme halidir.
Felsefi düşünce, görüş veya bilimsel araştırma, yargı ve inanmalar, felsefi veya bilimsel temelleri bakımından her tür sorgulamaya açıktırlar, dolayısıyla felsefi düşünceler veya bilimin neden ve nasılları sağlanmış yargılardır, en azından sağlamaya da her zaman açık yargılardır, dolayısıyla özgür inanmalardır.
Din kendi içinde tümleşik veya kurumsallaşmış hale gelmiş kesin yargılar örüntüsü anlamına gelmektedir. Hazır kesin yargılar örüntüsü halinde tüm total ideolojiler din benzeri totaliter özellikler taşımaktadır.
Bu haliyle din veya total ideolojiler; özgür inanma şartlarını bozmakta, kişinin veya kolektif/toplumun inanma aktının yerine mevcut dini dogmalarını veya hazır ideolojik dogmalarını inanma olarak telkin etmeye, insanın ve toplumların inanma aktını ele geçirmeye, dayatmaya başlamaktadır.
Bu bakımdan din halinde, ideoloji halinde veya etnosantrik halde her tür totaliter düşünce insanın veya toplumun özgür inanmalarını (irade/vicdan özgürlüğünü) baskılamakta, bazı durumlarda tümden yok saymaktadır.
Ancak korku ve baskı altında da olsa gelenek ve telkin ile de olsa hiçbir şekilde sorgulanmadan öyle kabul edilse de sonuçta kişi veya ilgili grupça bu yargının “kesin yargı” sayılması “inanma” halidir.
Yargı sistemi; kişiler arası, dahası toplumsal hallerdeki bir şekilde çözülememiş sorunlara dair soruşturma, kovuşturma ve yargılamalarında oluşan, sonuçta bir bilenin (yargıcın) ölçüt bilgisine ve delillere dayalı, özgür iradesiyle vereceği kararlar olarak sayılmaktadır.
Yargının dogmatik içeriksel ölçüsü, mevcut halde bile en asgari düzeyde hem yargı yetkisinin hem yargılama içeriğinin hem de yargı sürecinin anayasa ve yasalardan kaynağını alması, anayasa, yasa ve içtihatlara uygun yürütülmesi ve karar almasıdır.
Dahası adaletin tarih boyunca hem biçim hem içeriksel ana ilkesi, her durumda herkese eşit uygulanmasıdır.
Althusser’in eleştirdiği gibi yargı veya mahkemeler devletin ideolojik aygıtları ise, halkın bunlara kendi özgür iradesiyle araştırarak sorgulayarak sağlayarak inanması olası olmaktan uzaklaşmaktadır.
Yani Anayasa ve yasalar belli sınıf, zümre veya güç ilişkilerinin yazılı normlara bağlanmasından veya bunların lehine işletilmesinden ibaretse zaten herkes için bir ve aynı yönelimde ve özellikte değil demektir.
Dahası kendi koyduğu yasaları bile yazılı olduğu halde ve her durumda usulüne uygun uygulamıyorsa zaten ortada bir inandırıcılık kalmıyor.
Anayasa ve yasaların herkese eşit şekilde uygulandığına dair bir inancımız yoksa hem kişisel olarak kendimizi saygın ve güvende hissetmemiz hem de toplum olarak birbirimize saygı duyup güvenmemiz, dayanışma bir yana ortak herhangi bir kalıcı iş yapabilmemiz örseleniyor demektir.
Yargının bu anayasa ve yasa dışı, yargı dışı halleri her tür mafyalaşmanın, her tür çeteleşmenin önünü açıyor maalesef.
Yargının bu hallerinden hem kişiler hem tüm toplum örseleniyor maalesef.
Çözüm yolu; tüm bu olup bitenler örneğinde görümüzü, aklımızı, vicdanımızı, hak ve özgürlüklerimizi kimseye teslim etmemekten, kişi ve toplumun hak ve özgürlüklerini savunmaktan geçiyor.
Kişi de olabilmek, toplum da olabilmek özgür irademizle yargılarımızı verebilmekten, yargılarımızın kesinliğini özgür irademizle temellendirmekten ve sorgulamaktan geçiyor.
Sözün özü; emekliyi enflasyona, inanmayı dine telkine, hakkı özgürlüğü yargıya, insanı toplumu iktidarlara ezdirmeyelim.