Oruç gelmeden başlayıp, bitene değin birçok yerde “neyin/ nasıl” tüketileceği konusunda yapılan konuşmaları “aptalca” bulanlardanım! Kim neyi bulabiliyor da kime ne anlatıyorlar “anlamak” zor! Birkaç gün önce, bir kurumdan yapılan açıklamada “sahurun kahvaltı şeklinde gitmesini arzu ediyoruz, yumurtamız olsun, bir parça peynirimiz olsun, severseniz avokado ekleyebilirsiniz” deniyor! Sahur, sabah kahvaltılarını aratmayacak, yumurta/ peynir/ avokado sofrada yerini alacak ki protein ağırlıklı beslenilsin, kas yitimi da önlenebilsin!
Bırakın oruçlu günlerde, diğer günlerde de daha proteinli besinler tüketmeyi kim istemez, “tükettirmeyenler” kan bağlasın! Sofrada insanın canının çektiği, tadını almak istediği besinlerin bulunmasını “al/ tüket” demeye ne gerek var ki; gücü yetse sofrasına dizmeyecek sanki!
***
Öncelikle, bu çok bilmiş/ her şeyin doğrusunu bildiklerini sanarak beslenme konusunda salık verme yarışına girenler nüfusun büyük çoğunluğunu asgari ücretlilerle emeklilerin oluşturduklarını unutuyor olmalılar! Bir anımsatma yapayım, bu yılki fitre tutarının yüzseksen lira olarak belirlendiğini duyuran Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Alo 190 Diyanet Fetva Hattı, asgari ücretli ya da emekli maaşı ile geçinenlere fitre verilebileceği yönünde görüş bildirmişti!
Konuyu açarsam; asgari ücretli ile emeklilere “yüzseksen lira fitre” verilebilir, diyor! Çünkü “açlık sınırı” altında gelirle yaşamlarını sürdürmekteler! Bu ülkemizin gerçeği olmasına karşın, televizyondan başka “eğlencesi” olmayan yurttaşlara, televizyon ekranlarından “nasıl/ neler” yemeleri konusunda öneriler sayıyorlar! Bu yapılan “şaka” mı bilmiyorum; ama ayıp!
**
Mahalle pazarlarını gezer misiniz bilmiyorum, ya da “pazar sonuna” denk geldiğiniz hiç olmuş mudur? Pazarda, elli liranın altında avokado yok! Dört kişilik bir ailenin “her birine” birer tane avokado alınacak olsa diyanetin “fitre” bedelini geçiyor! Yine pazarda, özellikle oruç ayıyla birlikte, her zaman olduğu gibi yine “fırsatçılar” gün yüzüne çıktı; her şey bir hafta öncesinden pahalı! “Batı ülkeleri” dediklerimizde bu ya da benzeri oluyor mudur, “toplumsal sevinç” sayılan günlerde gereksinimlerin ederleri “fırsatçıların” eline bırakılıyor mudur bilmiyorum; ama bu da ayıp!
İnsanlar “dinsel inançlarını” yerine getirirken; toplumun “doymazları” da daha çok nasıl kazanılır, dargelirli yurttaşın sırtındaki yük nasıl daha çok ağırlaştırılır, insanların cüzdanları boşaltıldı/ duyguları nasıl sömürülür onun hesabını yapıyor olmalılar! Ayıp ama!
***
Çalışana “emeklerinin” karşılığını, emekliye “insanca yaşayacakları” kadar aylıklarını vermeyi düşünmeyip, “şükredin, biraz daha dişinizi çıkın, çoğu gitti azı kaldı” diyenlerin, oruç ayında dargelirlinin yanından geçemeyeceği temel gereksinmeleri tüketmelerini salık vermesi başlı başına bir sorumsuzluk/ duygudaşsızlık/ anlayışsızlık!
Pazardan, sokaktan, marketten “geçinemiyoruz, doyamıyoruz, açız” seslerinin geldiğini duyuyorsunuz da; bir de anlasanız, sorun büyük orana çözülecek de, umursamazlığı ilke saymışsınız! Sorsam, oruç ayının özelliklerini bir bir sayarsınız; ancak sizlerin, saydıklarınızın neresinde olduğunuz öylesine karmaşık, öylesine sözlerinizle çelişiyor ki onu anlayabilişseniz bile göstermekten uzaksınız!
Ne diyorum biliyor musunuz? Yurttaşa ne yiyeceğini ne tüketeceğini salık vermek yerine susun; işte o zaman iyilik yapmış olursunuz!