Milenyum sonrası “birbiriyle” benzeşen öyle çok olay yaşadık ki! İki ile ikinin toplamı dört ettiği gibi, alınmayan “önlemler” nedeniyle hep aynı sonuçlarla karşılandı! Maden ocaklarında grizu patlamasında onlarca insanımız yaşamını yitirdi; gelişmiş ülke koşullarının ocakları göz ardı edildiği için “hep” aynı sonuçlar, “hep” aynı can yitimleri ile karşılandı! Yurttaşın “alım gücü” zorluğu yaşamasının baş nedeni “hakça olmayan bölüşüm” olduğu anlaşıldı, ancak bir türlü “hakça bölüşüm” için çaba harcanmadığı görüldü! Kentlerde yarı göğe çıkan beton yapıların “doğal örtüde” sağlıksız sonuçlara neden olacağı belirtildi, ne merkezi yönetim/ ne yerel yönetimler buna uymadığı için depremlerde binlerce insan yaşamını yitirdi! Yurdun varsıllıkları korunmadan yurttaşın “doyma/ barınma” sorununun çözülemeyeceği anlaşılmasına karşın, uygulayıcılar “yıkımı” seçerek “açlığın/ doyumsuzluğun” daha da yaygınlaşmasının önünü açtı! Toplumsal erinçsizliğin/ gönençsizliğin izleyicisi olundu!
***
2018 yılıydı. Ondört kamu şeker fabrikası özelleştirilme kapsamına alınmıştı! Alpullu, Turhal, Bor, Çorum gibi Cumhuriyet’in sanayi yatırımlarının da aralarında bulunduğu fabrikalar satışa çıkarılmıştı! Muhalefet, sendikalar, üretici kooperatifleri sürekli tepkilerini yinelerken, bir köşe yazısında “Özellikle ‘muhalefetin’ tarım konusunda uzman sözcüleri; bu yapılanın yanlış olacağını, ilerleyen yıllarda yurttaşı bungunluğa sürükleyeceğini, pancar üretiminde daralma yaşanacağını, şekerin dış alımını gündeme getireceğini, ekonomik olarak zorluklar oluşacağını gündeme getirmelerine karşın dinletecek ‘iktidar’ yanlısı yetkili bulamadıkları gibi, ‘iktidara’ yakın medya üzerinden yapılan saldırıların da önü kesilemedi” demiştim!
“İktidarın”, her zamanki gibi kaçamak savunmaları da hazırdı! “Sözde hiçbir şey olmayacaktı, yine fabrikalar her zamanki gibi işleyecekti, pancar üreticilerine ‘kota’ getirilmeyecekti, fabrikada çalışan emekçiler için ‘iş yitimi’ diye bir şey olmayacaktı, üstelik ‘kamunun’ sırtında bir yük olmaktan çıkacaktı…” Önce şeker pancarı üreticilerinin zorluklar yaşamaya başladığını, şeker üretiminin düşürüldüğünü, dışarıdan şeker alımına başlandığını, şeker fiyatlarının beşe/ ona katlandığını birlikte yaşadık. Türkşeker’in 2020 yılı sektör raporunda “2018 yılına kadar bünyesindeki 25 şeker fabrikasının yıllık şeker üretim kapasitesi 2 milyon 36 bin ton olan Türkşeker’in kapasitesi 2018 yılında 10 şeker fabrikasının özelleştirilmesi ile yıllık 1 milyon 176 bin tona, günlük pancar işleme kapasitesi ise 114 bin 200 tondan 66 bin tona düşmüştür” bilgileri yer aldı!
***
Birbiriyle benzeşen olaylar derken, şeker fabrikalarıyla konuyu geçtiğimiz günlerde Meclis’ten geçen torba yasa ile zeytinliklerin maden aramalarına açılmasına bağlayacağımı anlamış olmalısınız! Yasa önerisiyle yalnızca zeytinlikler değil, çevre, tarım alanları, kırsal yaşamda kaygılı bir sürece giriyordu. Ayrıca maden, mera, orman, enerji, yapı denetim yasalarında değişiklikler içerdiğini, bu durumuyla “vahşi madenciliğin önünü” açacağı, sit alanları içinde/ her yerde denetimsiz madencilik yapılmasına olanak sağlayacak duruma geleceği kuşkusu yer alıyordu!
“İktidarın”, şeker fabrikaları için “hiçbir şey olmayacak, yine fabrikalar her zamanki gibi işleyecek” dediği gibi, şimdi de benzer biçimde “zeytinler taşınacak, korunacak” dediğine tanık olduk! Yine muhalefet, yine çevre örgütleri, yine üretici birlikleri tepki gösterdiler! CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, tepkisinde “50 bin zeytin ağacını taşımaktan söz ediyorlar. Bunun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi mümkün değil” sözlerine yer verdi! Zeytinlik alanlarının madenciliğe açılmasıyla, üretim zincirinin kırılacağı, kırsal yaşamın zarar göreceği, ülkenin geleceğini riske atacağı, dışsatımın düşeceği öngörüsü gündeme geldi!
***
Milenyum öncesi böylesine “birbiriyle” benzeşen olaylara tanık olmuş muyduk, diye soracağım da; hiç böylesine, “iktidarda” kalmak için bu denli her yerini “hırs” bürümüş “iktidar” gördüğümü anımsamıyorum ki… Demirel mi böyle “hırslıydı”, yoksa Özal mı, Ecevit mi? Üstelik cumhuriyetin değerleriyle böylesine “küs” olanını hiç görmedik ki! Önce şeker fabrikalarıyla cumhuriyet değerleri gözden çıkarıldı, ardından “zeytinliklerin korunmasına yönelik 1939 tarihli 3573 sayılı yasadan” uzaklaşılmasının önü açıldı; üstelik doğayı katleden, geri dönüşü olanaksız maden alanlarının genişletilmesi için… Peki, bundan kim kazanacak? “İktidarın” beceriksizliklerinin bedeli ödetilen halk mı?