Yok, olmuyor biliyor musunuz? Siz istediğinizce “insan” olmaktan, “insan” gibi yaşamaktan, “insan” gibi sorgulamaktan, “duygudaşlıktan” söz edin; yol başlarını tutanların öyle bir “hırsı” var ki, öylesine “insan” dışı davranışlarını doğal saymışlar ki… Önce “yok böyle olmaz” diye düşünseniz de, çevrenizde aynı düşüncede olan öyle çoklarını görüyorsunuz ki… Sokağa çıkıp “açız/ geçinemiyoruz” diyenler yalan söylüyormuş, yollar son model araçlardan geçilmiyormuş, çayı elli liraya satan kafeler dolup taşıyormuş, bir de herkesin cebinde akıllı telefon varmış!
İstediğiniz kadar emeklinin de, ücretli çalışanının da aylıklarının ne olduğunu söyleyin, istediğinizce ev kiralarına aylıkların yetmediğini yineleyin, istediğinizce yılbaşından bu yana açıklanan enflasyonun zamların çok gerisinde kaldığını kanıtlarıyla ortaya koyun; inandıramıyorsunuz! Ülkede dargelirlilerin enflasyon altında ezildiğine, birçok temel gereksinmelerini karşılayamadığına, okula giden çocuğunun beslenme çantası dolduramadığına inandıramıyorsunuz! Başka bir dünyadalar sanki!
***
Dün son yolculuğa uğurlanan Ferdi Zeyrek Başkan, “sorun, çocuğun aç kalmasıdır” demişti! Evet, ben de oradayım, çözüm başta “insanın doyabilmesi” yönünde olmalıdır! Bir toplumda bir yandan dünyanın en güçlü silahlarını yaptığınızı söylerken, bir yandan da tarımsal alanlarınızda üreticiler zorlanıyorsa, bir yandan da insanlar doymuyor/ her yıl sosyal yardım alanların sayısı büyüyorsa orada ne özgürlükten ne sevinçten ne adaletten ne de yaşamda sevinç sayılabilecek gelişmelerden söz edemezsiniz! Ülkede on kişiyi doyurur, doksanını “biatınızla/ daha kötüsüyle” avutursunuz!
Sanki bu ülkede gerçekleşen, bu yurdun tenine/ yaşamına dokunan gelişmelere söz söyleyen varmış gibi, her şeyi bilen gruptan biri sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımında “Kim derdi ki bir gün Türkiye savaş uçağı ihraç edebilecek konuma gelecek? Hepimiz için çok gurur verici” sözlerine yer verdi! Tamam “savaş uçağı” yapacak duruma gelelim; güzel! En hızlı trenleri de yapalım, yapay zeka konusunda dünyada ilk üçte yer alalım; hepsine tamam! Peki bunlardan önce, ülkenin altın değerinde verimliliği olan toprakları varken tarımdan uzaklaşılmasına, nüfusun yüzde sekseninin “geçim sıkıntısı” çekmesine, yurttaşın temel gereksinmelerine ulaşmakta zorlanmasına kim inanırdı? Başarının, toplumun yaşama niteliğini artıranı güzeldir! Şunun da altını çizelim: özgürlük azınlığın varsıllığı değil, çoğunluğun insanca yaşamasıdır!
***
“Taşı eksen yeşerir” verimlilikte olan topraklar sefil/ boynu bükük üreticinin eline/ emeğine bakıyor! Yıllardır, üreticinin “girdi” masrafları göz ardı edilerek ürün fiyatları belirleniyor; bu yılda hububat fiyatları aynı biçimde oluştu! Üreticinin “açıklanan fiyattan” hoşnut olmadığı belli ki, her yıl biraz daha toprağından uzaklaşıyor, toprak umudu olmaktan çıkıyor, genç kuşak topraktan kaçıyor! Bunlar için “kim derdi ki” diye sorulmadı nedense; bilen var mı?
Tamam son model araçlara binilsin, güçlü silahlar üretilsin, kıyıları ışıklı yollar/ köprüler yapılsın da; don olayına, kuraklığa karşı koyma gücü olmayan/ oldurulmayan üreticinin yaşadığı bu kısır döngü “taban fiyatı” ile iyice perçinlenince “sorun” çözüldü mü, yoksa üreticiler “yeni sorunlara” gebe mi? Siz, “kim derdi ki bir gün Türkiye savaş uçağı satacak” derken, nelerin yitirildiğini düşünün isterseniz!
***
“Ekonomik özgürlüğü olmayan özgürlükten, doymayan da yaşamaktan” söz edemez! İnsanların yaşamasını istiyorsanız “doymasını”, özgür olmasını istiyorsanız da “ekonomik” sorunlarını çözmek zorundasınız! Doymasını sağlamadan “yaşamasını” beklemek “insansı” bir davranış olamayacağı gibi, “ekonomik” erince kavuşturmadan da “bireyin özgür” sayılabilmesi olanaksızdır! Şu da var: Güçlü silahlar yapmak insanları doyurmayacağı gibi, toplumların özgürlüğünü değil korkusunu büyütür!
İstediğince yaşadığınız ülkenin içini demir yığınlarıyla, betondan yapılarla, göz boyayıcı ışıklarla donatın; içinde duydu, içinde paylaşım, içinde adalet, içinde özgürlük olmadıkça insanların yaşamlarını güzelleştiremezsiniz, hep bir yerleri kirli, hep birileri aç, hep birileri tek başına “ses” olur!