KODLANACAK GELECEK 4 : SEN, SEN MİSİN?

"Bütün dertlerimizin kaynağı, yalnız kalmaktan korkmamızdır." – Jean-Paul Sartre

"Bütün dertlerimizin kaynağı, yalnız kalmaktan korkmamızdır." – Jean-Paul Sartre

Latince kökenli converso kelimesi "dönme" anlamına geliyor. İlk olarak 14. ve 15. yüzyıllarda İspanya ve Portekiz’de, zorla Katolik yapılan Yahudiler için kullanılmış. Bu insanlar dışarıdan Hristiyan gibi görünürken, içlerinde kendi inançlarını sürdürmeye devam etmişler.

Yani mesele, hayatta kalabilmek için “başka biri gibi görünmek.”

Bugünse bu sadece tarihsel bir miras değil. Dijital çağda sahte kimlikler üzerinden varlığını sürdürerek modern bir converso hali yaratmış durumda. Bireyin özgünlüğünü aşındırıyor, toplumun ortak hakikatini bulanıklaştırıyor.

Mesele yalnızca din değiştirmekten çıkmış, insanın kendi öz benliğiyle yaşadığı çatışmaya dönüşmüş.

“Dindar görünüp dincilik yapanlar” eleştirisini de burada hatırlayalım. Çünkü bu kişiler dini samimi bir inanç olarak yaşamak yerine, onu siyasi ya da kişisel çıkarlar için bir maske haline getiriyor. Sonuç: modern bir converso ve toplumda güven erozyonu.

Sokrates’in “kendini bil” öğüdü, insanın varoluşunun özünü işaret ediyor. Kimliğin zorla değiştirilmesi, bu yolculuğu kesintiye uğratıyor ve iç dünyada yaralar açıyor. Kimlik bunalımı, anksiyete, kendine yabancılaşma...

Kierkegaard’ın “özgürlük kaygısı” tam da burada başlıyor. İnsan, kendi seçimleriyle değil de başkalarının dayatmasıyla kimlik edinirse bu kaygı kalıcı hale geliyor.

Nietzsche’nin “maskelerimizden sorumluyuz” sözü ise hepimize şunu hatırlatıyor: Takmak zorunda bırakıldığımız maskeler karşısında ne kadar kırılganız.


Günümüzde Converso Olgusu;

Sevgili okurlar, converso olgusu bugün farklı görünümlerle karşımıza çıkıyor. Gelin birkaçına bakalım.

*Politik Converso

Bireylerin, otoritenin gölgesinde kendi kimliklerini gizleyip uyumlu görünmeleri…

Tarih boyunca bunu çok gördük: İspanya Engizisyonu’nda dini kimliğini saklayan Yahudiler, Sovyetler Birliği’nde fikirlerini gizleyen bilim insanları, Nazi Almanyası’nda yaşamını korumak için uyumlu davranan entelektüeller...

Bizde de tek parti döneminin laiklik baskısı, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat süreci gibi dönemler insanları converso olmaya zorladı.

Ve elbette, yukarıda değindiğim gibi “dindar görünüp dincilik yapanlar” da bu tablonun bir parçası. Dini samimiyetten koparıp, çıkar için bir maskeye dönüştürmek... Toplumda güvenin altını oyan asıl meselelerden biri bu.


*Bireysel ve Dijital Converso

Dostlar, converso hali sadece devlet baskısıyla sınırlı değil; hepimizin gündelik yaşamında da farklı maskelerle karşımıza çıkıyor.

Düşünün, iş hayatında yöneticisine sürekli uyumlu görünmek zorunda kalan bir çalışan… Sosyal çevresine ayak uydurabilmek için kendi fikirlerini bastıran gençler… Aile baskısı altında arzularını susturan bireyler… Ya da toplumun sert yargıları nedeniyle kimliğini gizlemek zorunda kalan LGBTİ+ bireyler… Bunların her biri, bireysel düzeyde modern bir converso örneği.

Peki dijital çağ ne yaptı?
Bir de üstüne algoritmaları ekledi. Artık yalnızca insanlar değil, makineler de bize kim olmamız gerektiğini fısıldıyor. Sosyal medya ve arama motorları, ne göreceğimizi, ne duyacağımızı ve hatta ne düşüneceğimizi şekillendiriyor. Böylece hepimiz, kendi gerçek benliğimizden saparak algoritmaların bizden beklediği “daha uygun” bir kimliğe bürünüyoruz.

“Yankı odaları” diye bir şey duymuşsunuzdur. Algoritmalar, benzer düşünenleri aynı odanın içine koyuyor. O odada kalabilmek için de kişi kendi fikirlerini daha radikal savunmaya başlıyor. Çünkü dışarı çıkarsa yalnız kalacağını biliyor.

Bir de işin onay kısmı var. Sosyal medya, beğenme, paylaşma, yorum yapma gibi etkileşimleri ödüllendiriyor. Sonuç? İnsanlar daha fazla beğeni uğruna kendilerinden farklı bir imaj çiziyor. Bu, aslında dijital çağın conversosu değil de nedir?

Üstelik işin bir başka boyutu daha var: “linç kültürü” (dijital aforoz). Yani toplumsal baskıyla iptal edilme korkusu. Bir cümleyle yanlış anlaşılabilirsiniz, bir paylaşımınız yüzünden hedef olabilirsiniz. İşte bu korku, insanları kendi fikirlerini sansürlemeye, kabul gören, ana akım bir kimliğe sığınmaya itiyor.

Şimdi soruyorum: Siz hiç sırf tepki çekmemek için sustuğunuz oldu mu? Ya da sosyal medyada gerçekte olmadığınız bir “siz” yarattınız mı? İşte modern converso tam da burada yaşıyor…

*Kültürel Converso

Asimilasyon, göçmenlik ve küreselleşmenin dayattığı tüketim kültürü de birer converso örneği.

Kültürel kimliği yok sayılan topluluklar, evlerinde kendi değerlerini sürdürürken dışarıda resmi kimliği taşımak zorunda kalıyor. Ya da küresel kültürün baskısıyla kendi geleneklerinden kopan bireyler, farkında olmadan yabancı bir yaşam tarzının conversosu haline geliyor.

Algoritmalar da bu süreci destekliyor. Kullanıcıların davranışlarını analiz ediyor, zayıf noktalarını belirliyor ve bu verileri reklam ya da propaganda için kullanıyor. Bir anlamda veriye dayalı manipülasyon...

İşte tam da burada soruyoruz: Bu manipülasyon karşısında ne yapmalı?

*Çözüm Yolları Var mı?

“Algoritmik Converso”dan kurtulmak mümkün mü? Evet. Ama hem bireysel hem toplumsal çaba şart.

Dijital farkındalık: Kullandığımız platformların nasıl işlediğini öğrenmek, hangi içeriğin neden önümüze çıktığını sorgulamak.

Kontrolü geri almak: Algoritmalar bizi pasif alıcıya çevirmek istiyor. Farklı kaynakları arayın, sosyal medya diyetleri yapın, gerçek hayatta ilişkiler kurun.

Eleştirel düşünce: Algoritmalar duygusal ve popülist içerikleri öne çıkarıyor. Kaynağı sorgulayın, farklı görüşlerle diyalog kurun.

Kendi iç sesine kulak vermek: En önemlisi bu. Dış dünyanın ne beklediğini değil, sizin ne istediğinizi sormak: “Ben kimim, ne istiyorum, benim için ne doğru?”

*Sonuç

Converso, tarihsel bir kavramdan ibaret değil. İnsanlığın tekrar eden yarası.

Dinle, siyasetle, kültürle... İnsanlar sürekli “başkasıymış gibi görünmeye” zorlanıyor. Bu süreç bireyin psikolojisini bozuyor, kimlik bunalımı ve toplumsal hafıza kaybı yaratıyor. Herkes sustuğunda ve rol yaptığında hakikat duyulmaz hale geliyor.

Ama umut var. Çünkü bireyler kendi hakikatlerini cesurca dile getirdiğinde, toplum da farklı kimliklere alan açtığında maskeler kırılabilir.

Eğitimde eleştirel düşünce, sanatın özgürleştirici gücü, diyalog mekanizmaları... Hepsi bu zincirleri kırmanın yolları.

Unutmayalım: “Bir insanın kimliği üzerindeki baskı, yalnızca o bireyin değil, toplumun da özgürlüğüne saldırıdır.”
Ve şunu da: “Sessiz kalanlar, hakikati öldürenlerdir.”

Atatürk’ün ulusal kimlik ve bağımsızlık felsefesiyle paralel düşünelim:
Bir milletin her şeyini elinden alıp, onu özgür bıraktığınızı iddia etseniz bile, eğer o millet “Ben sadece bana verilenim” diyorsa, millet olmaktan çıkar.

Öyleyse soru basit: Siz hangi maskeleri takıyorsunuz? Ve o maskelerden kurtulmak için ne yapabilirsiniz?

Düşünmek gerekmiyor mu?

Suat Umutlu
03 Eylül 2025


SUAT UMUTLU

3.09.2025 07:08:00

YAZARLAR


ADANA’DA HEMŞİRE AÇIĞI ACİLEN GİDERİLMELİ

EVCİL HAYVANLARINIZI ASLA ARABALARDA BIRAKMAYIN!

ADANA’DAN GAZZE’YE 10 MİLYON LİRALIK YARDIM

KUMAR, MADDE BAĞIMLILIĞINA BENZİYOR

SAĞLIKLI BESLENME OKUL BAŞARISINI ARTIRIYOR!

İKİNCİ BAHARDA YENİLENMEK İÇİN 7 ALTIN ÖNERİ

HER 3 KADINDAN 1’İNİN SORUNU

AYTAÇ DURAK HASTANEDE

ADANA’DA KUŞ GRİBİ EĞİTİMİ

ÜNİVERSİTELERDE E- KAYITLAR BAŞLADI

Ç.Ü’DEN “ANIZ YAKMA SORUNSALI – ÇÖZÜM ÖNERİLERİ” EYLEM PLANI

ÇİVRİL’DE 27. ULUSLARARASI ELMA, TARIM VE KÜLTÜR FESTİVALİ BAŞLIYOR

ADANA ALTIN KOZA’DA BU FİLMLER YARIŞACAK

Hüseyin SUNGUR yazdı /“ESERİNİZLE GURUR DUYUN”

DEMİRSPOR EVİNDE 8-1 YENİLDİ, BAŞKAN İSTİFA ETTİ!

“TARIMDA YARALAR SARILDI”

TUİK İŞSİZLİK ORANINI YÜZDE 8 OLARAK AÇIKLADI