KÖY ENSTİTÜSÜ KORKUSU BİTMEDİ!

Tarih kitapları olduğunca, o dönemi yaşayan isimlerden de çok duymuş/ yazılanları ilgiyle okumuşuzdur. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Anadolu’nun yoksul köylerinde bir başlarına bırakılmış halk çocuklarına ışık olsun diye doğar Köy Enstitüleri. Bu kurumlar, yalnızca okuma yazma öğretmez, bazı saplantılıların ileri sürdüğü gibi yalnız müzikle ya da yalnız sanatla uğraşmaz; üretimeyi, düşünmeyi, dayanışmayı, özgür yurttaş olmayı, sanatın her dalını öğreten birer halk ocağıydı Köy Enstitüleri, köylüyü edilgen bir dinleyici olmaktan çıkarıp, yaşamın öznesi kılmayı amaçlamıştı.

Tarih kitapları olduğunca, o dönemi yaşayan isimlerden de çok duymuş/ yazılanları ilgiyle okumuşuzdur. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Anadolu’nun yoksul köylerinde bir başlarına bırakılmış halk çocuklarına ışık olsun diye doğar Köy Enstitüleri. Bu kurumlar, yalnızca okuma yazma öğretmez, bazı saplantılıların ileri sürdüğü gibi yalnız müzikle ya da yalnız sanatla uğraşmaz; üretimeyi, düşünmeyi, dayanışmayı, özgür yurttaş olmayı, sanatın her dalını öğreten birer halk ocağıydı Köy Enstitüleri, köylüyü edilgen bir dinleyici olmaktan çıkarıp, yaşamın öznesi kılmayı amaçlamıştı. 

Tarımda, sanatta, bilimde, düşüncede kendi kendine yeterli bir toplum düşlendi. Bu düşü, yalnızca bir eğitim projesi olarak değerlendirmek, dar kalıplar içinde tutmak yanlış olur; halkın kendi yazgısını eline alma, var olduğunu/ üretimde başarılar sağlayacağını kanıtlama, ülkeyi bağımlılıktan kurtarma, uğraştan yılmama eylemiydi bir anlamda…

***

Yine tarih kitaplarından, o dönem özgü yazılmış Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran yapıtlarında Köy Enstitüleri en ince ayrıntılarına varana değin anlatılır… Köy Enstitüleri’nde gün, güneş doğmadan başlamıştır hep. Gençler, sabanla toprağı işlerken, düşünce ekseninde de yol almışlar, sanatın dallarını tanımışlar, el sanatlarını geliştirmişler... Öğrenciler, sabah tarımda, öğleden sonra yazında, akşam tiyatroda buluşmuşlar… Bu bütüncül yaklaşım, bireyi yalnızca meslek sahibi yapmakla kalmamış; düşünen, sorgulayan, üreten bir yurttaş olarak var olmanın ana omurgasını var etmişler! Asıl korku da buydu zaten; üreten, ama düşünen/ sorgulayan yurttaşlar ne yapmazdı ki?

Enstitü bahçelerinde Nazım’ın şiirleri okunur olmuştu! “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine.” Bu dizeler kitabın sayfalarında/ şiirin dizelerinde kalmamış, yaşamın içinde yer buldurulmuştu. Her öğrenci hem kalem hem kazma tutmayı öğreniyordu, bir yandan da müzik aletleri çalıyordu. Köy Enstitüleri, bir büyük sahneydi; burada rol alanlar, ezber bozuyordu. Onlar, “köylü milletin efendisidir” sözünü süs olsun diye değil, eylem olarak yaşatıyorlardı.

***

İnsanların bilinçlenerek üretmesinden, yaşamı sorgulamasından, sorular sormasından, bağımsızlık meşalesini ileriye taşımak istemesinden öyle “acılanan” olmuş demek ki; kapılarına birer birer kilit vurulalı seksen yıla yaklaşmasına karşın unutulamadılar nedense! Eksik/ yalan açıklamalarıyla, o güne ilişkin yazılanları okumadan/ yaşayanlardan dinlemeden, okumuş/ dinlemiş olsalar bile “çamur” atmayı sürdürmeyi bir “ayrıcalık” sayanlar var ya, bir de bunların içerisinde “tarihçi” rozetiyle ün salanlar var ya; inanın en çok onların yaptıklarına şaşırıyorum! 

Murat Bardakçı, yıllardır adını duyduğum, önceleri Hürriyet’teki köşesini izlediğim, son yıllarda televizyon ekranlarında yaptığı açıklamaları duydukça kanal değiştirdiğim tarihçi! Son günlerde çıktığı bir kanalda "Köy enstitüsü hayranı değilim, köyde mandolin çalmakla ülke kalkındırılmaz" demiş! “Köy Enstitülerine hayran kalacaksın” diye bir baskı biçiminin varlığını bilmiyordum! Bardakçı’dan öğrenmiş oldum! Bir de ayrıca “Köy Enstitüleri” denilince “mandolin çalmak” anlaşılması gerektiğini de yeni duydum! Bu satırları okursa beni bağışlasın; bugüne değim okuduğum/ öğrendiğim her şeyi “ters/ yüz” etti! Üretmek, düşünmek, sorgulamak, sanatla uğraşmak demek ki Köy Enstitüleri içinde olmayan kavramlarmış; yalan!

***

Yalana tepkiler gelmeli elbette… Naim Babüroğlu, sosyal medya hesabı üzerinden örnekler vererek “küllüyken yanlış” derken şu sözlere yer verdi: “Külliyen yanlış... Her köy Enstitüsü’nün tarlası, bağı, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Piyano, keman, mandolin gibi müzik aletleri kursları vardı. Öğrenciler, voleybol, futbol, tenis oynarlardı. Tiyatro, sinema salonları vardı. Diploma için, en az 150 klasik okunurdu. Yani aydın insanlar yetişiyordu. Köy Enstitüsü kutup yıldızıdır. -Türkiye'de, artık cehalet bilinçli bir tercih oldu.”

Köy Enstitüsü’nün toplumu ulaştırdığı “aydınlıktan” korkuyorlar! Nazım’da öyle söylüyor, diyor ki “korkuyorlar robeson/ şafaktan korkuyorlar/ görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar/ yağmurda çırçıplak yıkanır gibi ağlamaktan/ sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar…” 

 


Oktay EROL

4.09.2025 14:30:00

YAZARLAR


ADANA’NIN İHRACATI AĞUSTOSTA YÜZDE 7,9 AZALDI

TÜRKİYE'DE 10 YILDA SUÇ ORANLARI YÜZDE 108 ARTTI!

ADANA BU LİSTELERDE YOK!

ADANA’YA YENİ OTOYOLU

ADANA ALTIN KOZA’NIN UZUN METRAJ JÜRISI BELLI OLDU

SEYHAN’DA KISIRLAŞTIRMA SEFERBERLİĞİ

SASA, RAFİNERİ ŞİRKETİNİ KURDU

SIRT SİVİLCESİ İHMAL EDİLMEMELİ

Şahin ESENDEMİR Yazdı/ AYTAÇ DURAK'TAN İYİ HABER ALDIK..

ENERJİSA'DAN GELENEKSEL “ÖYKÜ YARIŞMASI”

Düzgün COŞKUN YAZDI/ FETHİ KAMIŞLI’, ADANA'NIN ÖZ EVLADI

KAMIŞLI VEFAT ETTİ

GÖZ RENGİNİ AMELİYATLA DEĞİŞTİRME YAYGINLAŞIYOR

ADANA’DA HEMŞİRE AÇIĞI ACİLEN GİDERİLMELİ

EVCİL HAYVANLARINIZI ASLA ARABALARDA BIRAKMAYIN!

ADANA’DAN GAZZE’YE 10 MİLYON LİRALIK YARDIM

KUMAR, MADDE BAĞIMLILIĞINA BENZİYOR