49 yıl sonra doğduğum ve çocukluğumun geçtiği köydeyim. Hâlâ karmaşık duygular içindeyim. Büyüklerimin yüzüne bakarken sanki kabahat işlemiş gibi yüzümün kızardığını hissediyorum. Oysa kimseyi üzdüğümü, kırdığımı saygıda kusur ettiğimi sanmıyorum. Fakat çoğu zaman kendime kızdığımı inkar edemem.
***
Geldiğim günden beri sabahları bir akraba öğleyin bir başka akraba, akşamları ise diğer akrabanın evine konuk oluyorum. Büyükler beni evlatlarının yerine koyarken, gençler "Ağabey" diye hitap ediyor.
***
Sohbetlerine doyum olmuyor. Yaşlılar geçmişi konuşuyor. Çocukluğumdan bahsediyorlar. "Sen çocuk iken çok yaramazlık yapıyordun biliyor musun" diyenler çoğunlukta. Sonra gülüyoruz hep birlikte. Yalnız üzüldüğüm zamanlar da oluyor. Köyde üniversite eğitimini tamamlamış KPSS sınavında yüksek puan almış, ancak ucube denilen mülakat sistemi sonucu ataması yapılamamış gençleri dinlerken yüreğim sızlıyor.
***
Bu gençlerden bazıları birden fazla yabancı dil bildiği halde iş bulamıyor. Çoğunluğu uzmanlık alanlarının dışında bulabiliyorlarsa o işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Bu gençler gelecek kaygısı taşıyor. Mülakatın kaldırılmasını istiyor.
***
Köyde gittiğim her ailede; ben konuşuluyorum. Çocukluğum, ergenlik çağım konuşuluyor. Neden köyüme bu kadar yabancı kaldığım soruluyor. Bu sıralara mantıklı yanıt vermekten zorlanıyorum açıkçası. Akraba komşu, tanıdık, tanımadık herkes şahsımdan ziyade taşıdığım isme saygı duyduğunu ifade ederken kahkahalar yükseliyor. "Kusura bakma, şahsen seni tanımıyoruz ama ismini unutmadık" diyorlar.
***
Köy halkının sevgi ve şefkat bakışları üzerimden hiç eksik olmuyor. İtiraf etmeliyim ki, bu kadar sevilip sayılıp itibar görebileceğimi hiç ama hiç düşünmemiştim açıkçası.
***
Sohbet ederken gözlerimin içine bakarak diyorlar ki, "Sen hiç mi bizleri, baba ocağını, ekilen tarlayı yetiştirdiğin bağ ve bahçeyi özlemedin. İnsan sevdiklerinden bu kadar yıl ayrı kalır mı? Sen bizi hatırlamak istemezsen de, biz seni hiç unutmadık. Hep geleceksin diye bekledik. Nihayet geldin ve aramızdasın. Tekrar hoş geldin, sefalar getirdin".
***
Bugün öğleyin Arslan Ailesi'ne konuk olduk. Yörenin leziz zarafet yemeği ikram edildi. Hasan Arslan ve kıymetli eşi Hafize Aslan'ın yaptığı hizmet görülmeye değerdi. Yemekte Bulut Ailesi, Akbulut, Yeşiltepe ve Turan Ailesi de hazır bulundu. Köylü yurttaşlar birbirleriyle şakalaşırken gülmekten kırıldık.
***
Ev sahibi Hasan Arslan yemekten önce kısa bir konuşma yaptı. "Bugün bizimle soframızı paylaşan Coşkun Ailesine yürekten teşekkür ediyorum. Hoş geldiniz sefalar getirdiniz. İyi ki geldiniz. Yılların özlemi nihayet sona erdi. Sizleri çok özlemiştik" derken alkış tufanı koptu.
***
Ancak yemekte toplu fotoğraf almak istemedim. Yemek fotoğraflarını paylaşmayı pek uygun görmüyorum. Sağ olsun ev sahibi de anlayış gösterdi. Köyde bir günümüzün nasıl geçtiğini anlayamadık doğrusu. Köyde olmak, köylüler ile sohbet etmenin ne kadar özlediğimi bir kez daha anlamış oldum.
***
Yıllar sonra da olsa köyde nefes almak ne güzel. Kendime, aileme ne kadar haksızlık yaptığımı köye adım atarken daha iyi saatlerde anladım. Ama geçmiş yıllar geri gelmiyor. Oysa kendim gelmeyebilirdim, fakat çocuklarımı her yıl olmasa da iki yılda bir ya da iki haftalığına köye tatile gönderebilirdim. Çocuklarım kendilerini yabancı hissetmezlerdi. Neden bu kadar kati davrandığıma bir anlam veremiyorum. Sahi aklım neredeydi!?
***
Bu bağlamda üzgünüm. Yıllar sonra da olsa bizleri evlerinde ağırlayan, yörenin en leziz yemeği zarafet ikram eden Hasan Arslan ve diğer tüm akraba, hısım ve komşulara yürekten teşekkürler.