Bayramların sevincini, dayanışma bilincini yaşamış kuşağın temsilcileriyiz. Haftalar öncesinden çarşıda-pazarda, evde-okulda geleneksel öncüleri ortaya çıkardı. Adana’nın birkaç noktasına kurulan tebrik kartı tezgâhları göz alıcı olurdu. Fotoğraflar, çiçek-böcek resimlerinin yanında, allı-pullu yaldızlı özgün desenlileri hayranlık uyandırırdı.
Kartlardan birkaç gün sonra, bayram şekeri ve lokum sergileri renkli jelatinle süslenmiş kutularla arz-ı endam ederdi. Bayramın yaklaştığını anlardık tabii.
KURBANLIKLAR
Kentin pek çok yerinde boş arsalar vardı. Kavak dallarıyla çevrilmiş alanlarda kurbanlık satıcıları alıcı beklerdi. Doğrusunu isterseniz pek de beklediklerini görmedim. Alıcı adayı ile satıcının elleri birbirine yapışmışçasına ayrılmadan piston gibi bir aşağı bir yukarı hızla hareket ederken görülürdü. O hareketlere rakamlar eklenir ve dakikalar sonunda anlaşılırdı.
Bir de sürüler vardı sokakları boylayan. Daha çok koyun, biraz da keçi, deneleyerek (Dışkı dökerek) ilerlerken arada bir durdurularak önce anlattığım el-ele seremonisine konu olurlardı.
TAHTA BOYALI EVLER
Bayram temizliğinin belki de en itibar kazandırıcı işlemiydi. Bakkaldan alınan 25 kuruşluk tahta boyası sulandırılıp hazırlanır, önceden fırçalanmış tahtaya çaputla uygulanırdı. O yıllarda ahşap sofalar, kirevitler, merdivenler, trabzanlar fazlaydı ve bayram öncesi boyanırdı.
O YILLARDAN BU GÜNE
Anlattıklarımın çok daha fazlası bayram öncüsü iş ve işlemler vardı elbette. Örneğin bayramlık alınması. Her aile, varlık derecesi ne olursa olsun, mutlaka bayramlık alışverişine çıkardı. Şeker, kolonya stokuna özem gösterilir, el öpmeye gelecek çocuklar için bozuk para hazırlanırdı. Ayrıca, bayramlaşmaya gelen vefakâr bekçi, çöpçü, ilâççı için de2,5 Liralık kâğıt para bir tarafa konulurdu.
Anlaşıldı değil mi? Bilip yaşadığımız bayramlarda hiç kimse “Ne yapacağım” diye telâşa düşmez, bayram yaklaştıkça kent havasındaki mutluluk rüzgârı da daha güçlü eserdi.
Son yıllardaki bayramlar eskilere hiç benzemiyor. Hele bu yılın bayramları, bana göre tabii, adamakıllı matlaştı. Çoluk çocuğuna bırakın bayramlık almayı, simit alamayanların ıstırabını vicdanlar tartamaz oldu. “Keşke bayram gelmese de böyle üzülmesek” diye düşünenler bile olmuştur belki de. Sokaktakiler bakıyorum, genel olarak suratta mutluluk izi yok.
Sadece maddiyat değil beni üzen. Duyduğuma göre mahpushanelerimizin kapasitesi 300 bin kişilikmiş. 20 bin dolaylarındaki tahliyeler öncesinde 400 binin üstünde mahkûm ve tutuklu olduğunu okuduğumda “Bize ne oldu böyle?” diyecek mecalim yoktu. Hukukun sürekli dalgalarla gündeme düşmesi, TÜİK’in alışveriş yaptığı ucuzcu dükkânı gizlemesi gibi yan etkiler de moralimi olumsuz etkiliyor.
Sonuçta, bu bayramı Karban Bayramı yerine Bayram Kurbanı olarak algılamak saçmalık olmaz. Burada kurban, belli ki, vatandaş çoğunluğu anlamında. Ne dersiniz?..
KAynak: Bölge Gazetesi