İfral TURGUT

Tarih: 27.05.2025 00:48

MANDA

Facebook Twitter Linked-in

Başlığa bakarak, hemen kestane balıyla karıştırılıp, içine Medine hurması doğranarak, yenen yüksek kalorili yoğurdun yapıldığı sütü üreten hayvandan bahsedeceğimi sanmayın. Anlatmaya çalışacağım kavram Fransızca kaynaklı, diplomaside kullanılan bir kelime.  I. Dünya Savaşı'ndan sonra bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkiyi ifade eder. Aslında geleneksel sömürgeciliği tasfiye etmeye yönelik bir proje olarak düşünülmüşse de, uygulamada geleneksel sömürgeciliğe benzer sonuçlar doğurmuştur.

Sömürgecilik; bir devletin, bir başka devlet ya da ulusu siyasal ve ekonomik açıdan baskı altına alması ve o ulusun sahip olduğu kaynakları ele geçirmesi olarak tanımlanabilir. Manda ise kendini yönetemeyecek kadar zor durumda olduğuna inanılan bir devletin (güya) geçici süreliğine bir başka devlet tarafından idare edilmesi olarak algılanabilir. Bir nevi kayyımlık, yani.

Her ne kadar tanımlamalarda farklılıklar olsa da manda ve   sömürgecilik uygulamada birbirinden farksızdır. Her ikisinde de ulusların ve devletlerin kaynaklarına el konulması demektir.

Kurtuluş Savaşı ve öncesinde, Anadolu’da kurularak Kurtuluş savaşına karşı çıkan, kurtuluşu İngiliz ve Amerikan mandacılığında gören birkaç cemiyet kurulmuştur. Mesela:

İNGİLİZ MUHİPLERİ CEMİYETİ: Mustafa Kemal’in Samsun’a varışından bir gün sonra, 20 Mayıs 1919’ da kurulmuş, içinde Damat Ferit’in de bulunduğu bir cemiyettir.   İngilizlerden maddi yardım görmüş, İngiliz mandacılığını savunmuştur.    

WİLSON PRENSİPLERİ CEMİYETİ: 4 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da kurulan ve Amerikan mandacılığını savunan bir cemiyettir.  

23 Temmuz–7 Ağustos 1919 tarihlerinde yapılan ve 62 delegenin katıldığı, Erzurum Kongresinde, Mustafa Kemal   kongre başkanı seçilmiş, manda ve himaye kesin olarak reddedilmiştir. Ardından yapılan Sivas Kongresinde ise, ulusal bağımsızlığımızdan hiçbir şekilde taviz vermeyeceğimiz bütün dünyaya duyurulmuştur. 

Neden hatırlattım bu küçük notları? PKK’nın hukuki kimliğini, hiçbir ön şart koşmadan feshedeceğini söyleyen cani Öcalan’ın, “Ön şart yok ama arkadan gelecek şartlarımız olabilir,” mantığıyla, kendini devletin muhatabı sayıp, milli birliğimize kastedecek ve ulusal onurumuza hakaret sayılabilecek bazı taleplerinin olduğu ortalıkta dolaşıyor. “Bu kadar hadsizlik olmaz, olsa da devletimiz buna tahammül etmez ve anında reddeder,” diye düşünmek istiyorum. 

Ama Türkiye, Doğan Kuban’ın ifadesiyle, “Cehaletiyle Övünen Bir Ülke.”  Korkarım mandadan yoğurt kastedildiğini düşünen halk, bu talebi çılgınca alkışlayarak desteklemez.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz sözüne sığınmamız da mümkün değil. Çünkü ateş var ama dilerim daha çok duman, daha çok ateş ve yangına dönüşmez.  

ORTALIKTA DOLAŞAN HABERLERİN YANLIŞ VE YALAN OLDUĞUNU GÖRMEYİ ÇOK ARZU EDİYORUM.- 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —